Sağanak yağmurlar sonucunda yine Ankara’nın kimi bölgeleri su altında kaldı. Haber bültenlerinde, bu olağan doğa olayı sonucunda insanların içine düştükleri perişan durum gözler önüne serildi. Her zaman olduğu gibi, ilgililer, ilgisizler bu haberler üzerine bir yığın söz söylediler, birileri birilerini suçladı ama yaşanan sorunun temel nedenleri ve gerçek sorumlular üzerinde pek durulmadı.

Hemen her yıl, hemen her kentimizde, hemen her sağanak yağmurda yaşanan su baskınları kentlerimizin yazgısı mıdır? Kimilerinin söylediği gibi, bu yağmurlar gerçekten de hiç beklenmedik düzeyde olduğu için mi bu sonuçlarla karşılaşıyoruz?

***

Her sağanak yağışın kimi insan yerleşmelerinde su baskınlarına yol açması, hiçbir kent için rastlantı ve yazgı değildir.

Yaşamın temel kaynaklarından olan su kendine özgü özelliklere sahiptir ve bunların en belirgin olanı onun doğadaki döngüsünü gerçekleştiren akışkanlığın yönüdür. Su nerede bulunursa bulunsun denize doğru akma eğilimindedir. Su, bu özelliğiyle milyonlarca yıl içinde dağları delmiş, ovalara yayılmış, kendisini denize ulaştıracak yolları, yani dereleri, ırmakları, nehirleri oluşturmuştur.

Su, bu yolları açamadığı yerlerde birikerek çevreye yayılır ve önündeki engeli aşmaya çalışır. Aşamazsa, biriktiği alanlarda devasa su kütleleri niteliğinde gölleri oluşturur, toprak altına sızar ya da buharlaşır, yer altından ya da havadan denize ulaşmanın yolunu mutlaka bulur. Hiçbir güç suyun denize ulaşmasını önleyemez.

Her yetişkin insanın kendi yaşamında gözleyebileceği bu yalın gerçeğe karşın, kentsel alanda başı sonu düşünülmeden yapılan ve suyun doğal döngüsünü kesen her uygulama ve fiziksel yapı su baskınlarının başlıca nedenidir. Bunların başında bilimsel veriler gözetilmeden ve planlanmadan oluşturulan insan yerleşmeleri ve onların biçimlenişi gelmektedir.

Kentlerimizdeki,

  • Yeterince açık alanı olmayan mahalleler,
  • Bitişik imar düzeni,
  • Yağmur suyu ve atık su deşarjı birleşik kanalizasyon ağı,
  • Yol düzeyinin altında iskân,
  • Ankara’mızın Bülbül, Dikmen, Hatip (Bent), İmrahor, İncesu, Kavaklı vb. derelerinde olduğu gibi, kentsel alanlarda kapatılan ve üzerlerinden yol geçirilerek yok edilen dereler,
  • Yapılarla doldurulan kuru dere yatakları,
  • “Dere ıslahı” adıyla yatağı daraltılan ve betonla kaplanan suyolları,
  • Milyonlarca yıl içinde oluşmuş suyun doğal akış yollarının bulunduğu bu alanların çevresindeki yoğun yapılaşma,
  • Kıyı kentlerinin biçimlenişinde denize dik yollar yerine paralel yolların tercih edilmesi,

suyun önüne dikilmiş ve baskınlara yol açtığı “görünen engellerin” birkaçıdır.

***

Kent planlama ve mühendislik öngörü meslekleridir. Başta olası doğa olayları, tüm bağımsız değişkenlerin doğru analizi, deneyim, konuya ilişkin bilgi birikimi, uzmanlık ve önceki yanlışlardan ders almak ve yinelememek bu öngörünün temel dayanaklarıdır.

Ülkemizde bu niteliklere sahip fazlasıyla kent plancısı ve mühendis vardır ama başta su baskınları olmak üzere bir türlü çözülmeyen ve hem merkezi hem yerel yönetimlerin sorun yaratan uygulamalarıyla üzerlerine yenileri eklenen yığınla kentsel sorunla boğuşuyoruz. Bunlar, öngörülmediği için değil, öngörüler, merkezi ve yerel yöneticilerce umursanmadığı için yaşanıyor.

Suyun doğal döngüsü ve akışkanlık özelliği hakkındaki yalın gerçeğin bile dikkate alınmadığı ülkemizdeki kentleşme düzeninden -az ya da çok- çıkar sağlayan ve hem merkezi hem yerel yönetimlerde egemen olanlar, plancıların ve mühendislerin öngörülerini asla önemsemezler. Onlardan, plan ve projeleriyle kendi beklentilerini karşılamalarını beklerler. Öyle çalışacak olanları da bolca bulurlar. Dahası, yanlış uygulamaların doğuracağı olumsuz sonuçları öngören ve karşı çıkanları, “istemezükçü” ilan edip “kentin gelişmesini kösteklemeye çalışmakla” suçlarlar ve kentte yaşayanlar arasından kendilerine destek de sağlarlar.

Ekseninde, kent toprağında rant yaratmak ve paylaşmak, eskiyi yıkmak ve yeniden daha büyüğünü yapmak ya da arazi spekülasyonuyla, çalışmadan, üretmeden kazanmak ve böylece sermaye edinmek olan bu düzenden çıkar sağlayanların, karşılığında nelerin yitirileceğini, nasıl sorunlar yaşanacağını hiç umursamaksızın önemsedikleri tek şey, kent toprağında en yüksek kazancı (rant) yaratmaktır.

Kolayca anlaşılabileceği gibi, kentlerimizde yaşanan su baskınlarının nedeni, bilmem kaç yılda bir, bilmem kaç metre küp yağmur yağması değil, kentlerimizin biçimlenişine yön veren bu anlayıştır.

Bu anlayışla, on yıllardır sürdürülen kentleşme düzenimizin yerini,

  • Kent içinde yağışla gelen suyun akış koridorlarını, yeşil alan bütünlüğünü, yağmur suyu ayrıştırma sistemlerini kapsayan,
  • Her yatırımda, her uygulamada, kent plancılarının ve ilgili mühendislerin öngörülerini asla ihmal etmeyen,
  • Doğayla didişen değil, onunla uyumlu ve bilimsel bilgiyle hazırlanan ve uygulanan planlara dayalı kentleşme düzeni

almadıkça su baskınları kaçınılmaz, öteki kentsel sorunlardan kurtulmak olanaksızdır.