Yıllardır olduğu gibi asgari ücret, göstermelik komisyonda bir süre tartışılıyormuş gibi yapıldıktan sonra açıklandı.

Geçen yıl belirlenen ücreti beğenmeyen Türk-İş Başkanı E. Atalay; “asgari ücretle çalışanların yüzde 99'unun üyeleri olmadığını belirterek, bir daha tespit komisyonunda yer almayacaklarını” söylemişti. Yani, "küstüm, oynamıyorum" demişti ve bu yıl dediğini yaptı.

Başkan Erdoğan, "çalışanları enflasyona ezdirmediklerini" söylüyor.

Kasım ayı sonunda, TÜİK’in hesapladığı “resmi” enflasyon oranı yüzde 31,07 , 2026 yılı için belirlenen asgari ücret yüzde 27 artışla 28.075 TL oldu.

Asgari ücretin, dört kişilik bir ailenin insanca yaşamasına yetecek düzeyde olması gerektiğini savunanlar, yapılan artışa karşı çıkarak, her zaman olduğu gibi, "İŞÇİ SINIFI ÜRETİMDEN GELEN GÜCÜNÜ GÖSTERMELİ" diye konuşuyorlar.

***

Nedir asgari ücret?

Çok farklı yöntemlerle ve ölçütlerle dünyanın birçok ülkesinde 120, ülkemizde 70 yıldır belirlenen ve “işgücünü satarak geçimini sağlayan işçiye ödenecek en az ücret” olarak tanımlansa da asgari ücret ilgilendirdiği tarafların hepsi için aynı anlama gelmez.

PATRONLAR İÇİN ASGARİ ÜCRET

En düşük ücretli işçilerin bir yıl boyunca, her ay çalışarak işyerinde üreteceği değerin, patronun ücretsiz el koyacağı kısmı olan “ARTI DEĞERİN” ÖLÇÜSÜNÜ BELİRLEMEYE YARAYAN SAYIDIR. Bu sayı büyüdükçe, işçinin ürettiği değerdeki, patronun karşılığını ödemeden el koyduğu bölüm küçülecektir. Bu nedenle belirlenecek asgari ücret, işçiler kadar yaşamsal olmasa da patronlar için de çok önemlidir ve belirlenme sürecinde, bütün örgütlü güçleriyle etkin olmaya çalışırlar.

SİYASİ İKTİDARLAR İÇİN ASGARİ ÜCRET

Anayasa’daki ilkeler çerçevesinde algılanan bir ücrettir. Konuya ilişkin olarak 1961 Anayasası’nda yer alan “devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun ve insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlamalarına elverişli adaletli bir ücret elde etmeleri için gerekli tedbirleri alır ” söylemi, 12 Eylül faşistlerince yazdırılan 1982 Anayasası’nda “asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur” biçiminde değiştirilerek, devletin, işçilerin “İNSANLIK HAYSİYETİNE YARAŞIR BİR YAŞAYIŞ SEVİYESİNDE” olmaları için tedbirler almasından vazgeçilmiştir. Siyasi iktidarlarca, bu Anayasa hükmü çerçevesinde algılanan asgari ücret her yıl belirlenirken, 43 yıldır bir türlü düzelmeyen ülkenin ekonomik durumu hep birincil öncelikli olarak göz önünde bulundurulur. Bu bağlamda, siyasi iktidarlar için ASGARİ ÜCRET, ÜLKENİN BOZUK İKTİSADİ DURUMUNU DÜZELTME UMUDUYLA KULLANDIĞI ARAÇLARDAN BİRİSİDİR.

İŞÇİLER İÇİN ASGARİ ÜCRET

Patron karşısında hiçbir pazarlık gücü olmayan, yalnız, örgütsüz, patronun takdir edeceği ücret ne olursa iş gücünü ona satmaya hazır işçinin, mal ya da hizmet üretimi sırasında harcadığı emeği, özel yaşamında yerine koymak için GEREKSİNİMLERİNİ EN ALT DÜZEYDE DE OLSA KARŞILAMASINI UMDUĞU AYLIK GELİRDİR.

Bu nedenle, ulusal kültürümüzde “kutsanan”, Anayasa’da “toplumun temeli” kabul edilen ve “refahını sağlamak” devletin görevi olan AİLE, “asgari ücret” hesaplanırken yok sayılsa da işçi, ailesi olmayan “bir yalnız insan” kabul edilse de o, tümüyle onun iradesi dışında belirlenen bu ücreti yine de her yıl merakla bekler.

Görüldüğü gibi, çalışanlar arasında güçlü bir sınıf dayanışmasının gelişmediği ülkemizde, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda üyesi bile olmadığı işçi sendikası yöneticilerince temsil edildikleri varsayılan milyonlarca asgari ücretlinin hakkının gözetilmesi, başta siyasi iktidar olmak üzere Komisyonu oluşturanların “insafına ve takdirine” kalmıştır.

Kırk yılı aşkın bir süredir, milyonlarca örgütsüz işçiye göre konumları değişmeyen kesimlerin temsilcilerinden oluşan Komisyonca belirlenen asgari ücretin, günümüzde ortalama ücret haline gelmiş olması doğal değil midir?

***

DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun söylediğine göre, özel sektörde çalışanların yüzde 95’i sendikasızmış.

En büyük işçi konfederasyonu başkanı E. Atalay’ın yaptığı açıklamaya göre de asgari ücretle çalışanların yüzde 99'u TÜRK-İŞ üyesi değilmiş.

Hak İş de yayınlarında bu konuya değinerek, çalışanların büyük çoğunluğunun sendika üyesi olmaması üzerinde duruyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2025 yılı verileri; kamu işçilerinin yüzde 76,63’ünün, özel sektörde çalışanların ise yüzde 7,15’inin -Türk İş, Hak İş, DİSK’e bağlı ya da bağımsız- bir sendikanın üyesi olduklarını gösteriyor.

Kamuda çalışanların (işçi, memur ya da sözleşmeli) ücretleri belirli kurallara göre ve yetkili sendikalarla imzalanan toplu sözleşmelerle belirlendiği için, kamu işçilerinin çok azı asgari ücret alıyor.

Özel sektörde ise durum çok farklı. Türkiye’deki asgari ücretlilerin büyük çoğunluğu özel sektörde çalışan işçilerden oluşuyor. Sendikal örgütsüzlük, denetim eksikliği nedeniyle yaygınlaşan kayıt dışı istihdam ve yetersiz iş güvencesi milyonlarca işçiyi, asgari ücrete ya da bunun da altında ücretle çalışmaya mahkûm bırakıyor.

***

Engels’in anlatımıyla;

“BARINAKSIZ KALACAĞINA BİR AHIRDA YAŞAMAYI, ÇIPLAK DOLAŞMAKTANSA PAÇAVRALAR İÇİNDE GEZMEYİ, AÇLIKTAN ÖLMEKTENSE PATATESLE BESLENMEYİ, İŞSİZ KALANLAR GİBİ GÖZLER ÖNÜNDE ÖLMEKTENSE PATRON NE VERİRSE ONUNLA YETİNMEYİ TERCİH EDEN İŞÇİLER”, bu denli yalnız, sınıf dayanışmasından yoksun ve örgütsüz oldukları sürece, ailelerini insanca yaşatmak bir yana, çalışırken harcadıkları emeği yeniden üretmeye yetecek düzeyin de altında asgari ücret belirlenmesine karşı, “teorik olarak var olan” üretimden gelen güçlerini kullanmaya kalkmak akıllarından bile geçmez.

Sorunun, asgari ücretin yetersizliğini çoktan aşmış olduğu açıkça görülüyor değil mi?

ASGARİ ÜCRETİ ŞİMDİLİK BİR YANA KOYUP,

TÜRKİYE’DE ÇALIŞANLAR NEDEN BU DURUMDA, SINIF BİLİNCİYLE DAVRANMALARI VE O BİLİNÇLE ÖRGÜTLENMELERİ İÇİN BU DÜZEN NASIL DEĞİŞTİRİLMELİ DİYE KAFA YORMAK GEREKMEZ Mİ?