Tasarruf ne anlama geliyor? Devleti yönetenler tasarruf yapmazlarsa ne gibi sonuçlar ortaya çıkar? Her şeyi istediği gibi kullanma yetkisi alanlara bu yetkiyi verenler niçin veriyor? Devletin mallarını özelleştirme adı altında yok pahasına satıp, aldıkları paraları nereye, niçin harcadıklarını muhalefet partilerine ve halka hesap vermeyen iktidarlara ne denir? İktidarı kullanan bir siyasi partinin yetkilileri kendi yandaşı 300-400 kişiye 8-10 yerde maaş verirse, tasarruf suya düşmüş olmaz mı? Bu tür soruları istediğiniz gibi uzatabilirsiniz.
AKP iktidarını bu sorularla sorgulayacak olursanız, varacağınız sonuç derecesi “sıfır” olur. Çünkü RTE; zaman zaman diyor ki “itibarda tasarruf olunmaz” diyor.

Devlet yöneticilerinin devlet malına cimri olmadıkçı bu laflar sürüp gidecektir. Ama RTE; Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i bu göreve getirdikten sonra 2023 yılının temmuz ayında, kamu kurumlarına “Tasarruf genelgesi” gönderdi. Bakan, yurtiçi ve dışı harcamalar ile taşınır ve taşınmazın kullanılmasında genelgeye uyulmasını istedi.  O günden bu güne genelgelere uyan kim? Genelgeyi uygulamakla görevli olanlar uymaz ise bu genelgeye kim oyacaktır? Çoğu yoksul ya da orta halli ailelerden gelen kamu görevlilerinin tasarruf konusunda daha duyarlı olduğunu görüyoruz. Ama AKP iktidarında ülkede lüks, şatafat almış başını gidiyor. TBMM’de kamudaki araçlardan söz edilirken nüfusu Türkiye’ye yakın ülkelerdeki resmi taşıt sayılarından da örnek veriliyor.  Ülkemizde kamuda makam aracı sayısının 130 bina yaklaştığı söyleniyor. Bu rakam Türkiye’nin, makam araçları yönünden “ Dünya Rekorunu” elinde bulundurduğunu gösteriyor.

Ülkemizde 130 bin kamu aracı varken, bu sayı Almanya’da 9 bin, Japonya’da 10 bin, Fransa’da 8 bin civarında olduğu ifade ediliyor.
Türkiye’de tasarrufun suya düştüğü yerde şu uçaklara ne diyeceksiniz? Devlete ait uçak filosu bakımından birçok ülkeden de öndeyiz. Almanya’da 12, Fransa’da 14, İtalya’da 11, Japonya’da 2 özel uçak bulunurken, ülkemizde RTE ve ekibinin hava filosundaki uçak sayısı ise Katar’ın tartışmalara neden olan hibe ettiği ‘Uçan Saray’ı Boeing 747-8 model uçakla birlikte 16’ya yükselmiştir. Türk halkının fakir halk yığınlarına yazık değil mi? Gariban Bülent Ecevit, Başbakanlığı döneminde THY’nin sefer sayılı uçaklarına binerdi. Yeri gelmişken birkaç konuya da değinmek istiyorum. 27 Mayıs 1960 bir devrimdir. 12 Eylül 1980 ise bir darbedir.

27 Mayıs 1960 Devrimini yapanlar 5 Ocak 1961 tarihli, 237 sayılı Taşıt Yasası’nı çıkarmışlardı. Bu yasanın 4. Maddesi, “Emirlerine ve zatlarına binek otomobili verilenler (1) sayılı cetvelde, makam hizmetlerine tahsis edilen taşıtlar (2) sayılı cetvelde gösterilmiştir” deniliyordu.
Ancak AKP iktidarı döneminde bunu ne uygulayan ne de uyan bulunmuyor.  Bu yasaya göre kimlerin “Emirlerine ve şahıslarına” binek otomobil verilebiliyormuş: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, TBMM Başkanlık Divanı üyeleri, Komisyon Başkanları, Grup Başkanları ve Grup Başkanvekilleri, Cumhurbaşkanlığı, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Kara- Deniz- Hava Kuvvetler Kumandanları, elçilikler ve daimi delegelikler (yurtdışında bulundukları sürece), Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği, Anayasa Mahkemesi Başkanı, İl Valileri, Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkanvekili, Yargıtay-Danıştay-Sayıştay başkanları, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, Daimi Askeri Temsilcilikler Başkanlıkları (yurtdışında bulundukları sürece), Cumhuriyet Başsavcısı.

Eğer tasarruf yapılacaksa, devlet önce kendisinden başlamalıdır. Lafla değil uygulamayla bu işler olur. “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” felsefesinden vazgeçmek gerekir. Aksi halde suya düşen her türlü tasarrufu su alır götürür.
Değil mi?