Ülkemiz, yine insan hatalarından kaynaklanan ihmal ve hataların sonucu 78 canını kaybetti. Kış turizminin yoğun yaşandığı bu günlerde Bolu’da, Kartalkaya Kayak Merkezinde bulunan otelin alevlere teslim olması sonucu günlerdir içimiz kan ağlıyor.
Böyle konularda yazı yazmak gerçekten çok zor. Çünkü, böylesi felaketler, ülkemiz için ne ilk ne de son olarak yaşanan bir facia. Nasıl oluyor da, böylesine çok sayıda can kaybına neden olan felaketlerin bedelini ödemek zorunda kalıyoruz.
Gelin, kitabı ortasından okuyalım !
Çok değil, birkaç gün sonra Kahramanmaraş merkezli depremin ikinci yıldönümünde hayatını kaybeden 53 binden fazla vatandaşımızı bir kez daha gözyaşları içinde anacağız. Yine o acı günü bir kez daha yaşayacağız.
Oysa, sondan geriye doğru baktığımızda yaşadığımız onlarca deprem felaketinden bugüne kadar hiç ders çıkarmadık. On binlerce vatandaşımızı kaybettiğimiz, Kahramanmaraş merkezli deprem sonra, depremzedelere verilmek üzere yapılan konutların, yine deprem kuşağı üzerinde ve yine gevşek zeminlerin üzerine yapıldığına ilişkin onlarca haber okuyoruz.
Yaşadığımız can kayıplı felaketler içinde sel taşkınları, sel baskınlarının da ayrı bir yeri var. Sel felaketlerinde de çok sayıda vatandaşımızı kaybettik. Dere yataklarına, dere kenarlarına yapılan konutların faturasını, derenin gerçek sahibi olan akarsular tek tek ödetti. Özellikle Karadeniz Bölgemizde çok sayıda vatandaşımızı kaybettik. Akıllandık mı diye soracak olursanız, gidin bakın aynı yerlerde yine koca koca binalar yapıldı.
Tren kazalarına da ülkemiz için ayrı bir sayfa açmak gerekecek. Hızlı tren yapıyoruz diye çıkılan yolda onlarca çocuğumuzu, anneyi ve babayı kaybettik. Pek çoğunun hesabı aradan geçen onca yıla karşın henüz sorulamadı.
Burada orman yangılarına, trafik kazalarına ve iş cinayetlerinde yitirdiğimiz canlar için da ayrı bir fasıl açmak gerekiyor. Çünkü, her yıl yaşadığımız onlarca orman yangınında kaybettiğimiz canların yanı sıra doğal zenginliklerimizi de heba ediyoruz.
Trafik kazalarında dünya ülkeleri arasında özellikli bir yere sahibiz. Her yıl binlerce insanımızı tamamen bir cehalet sonucu kaybediyoruz. Araçların gelişmesiyle birlikte yetersiz kalan karayollarımız bu kayıpların artmasına neden oluyor.
İş kazaları dense de gerçek anlamda iş cinayetlerinde de çok sayıda insanımızı kaybediyoruz. Özellikle maden kazalarında yaşanan cinayetleri sıralamaya kalksak inanın bu sütunlar yetmez. Soma’da yaşanan ve 301 madencimizi kaybettiğimiz facianın acıları ilk günkü gibi taptaze hafızalarımızda yer alıyor. Ermenek’te, İliç’te Zonguldak ve Bartın’da yaşadığımız maden kazalarını unutmak mümkün mü?
Yaşadığımız tüm bu felaketlerin sonunda neler yaşadık, bizleri böylesine acılara boğan insanlık suçunun faturasını bir ödeyen oldu mu? Ya da, insan hayatların hiçe sayan, bilgisiz, işgal ettikleri makamların hakkını ödemekten yoksun, sırf siyasal saiklerle görevlere getirilenler, liyakatsız kadrolar, yaşadığımız tüm bu acıların karşılığını ödediler mi? Beceriksizliklerini kabul edip, görevlerinden ayrılmayı hiç düşündüler mi?
Aksine, yerlerine çok daha sıkı bağlarla bağlandılar.
Ne yazık ki, tüm bu yaşadıklarımızın faturasını ödeyerek hesap veren, tek bir bürokrat, tek bir sorumlu görmedik bugüne kadar. On binlerce vatandaşımızı yitirdiğimiz deprem felaketlerinde, birkaç saniye içinde yerle bir olan binaları yapan, yapılmasına onay veren ve sorumluluklarının hesabını veren tekbir kişi çıkmadı.
Çıkmadı, çıkmaz da çünkü bu işin içinde ne kadar büyük akçalı işlerin döndüğünü herkes biliyor. Siyasi ikbal uğruna, liyakatsız bürokratlar tarafından atılan imzaların arkasındaki isimlere ulaşılmadığı sürece ölen öldüğüyle kalıyor ne yazık ki.
Özetle;
Bir otel yandı ve biz yine en başa döndük. Düşünün, onlarca çocuk, anne ve baba hayatını kaybetti ama biz daha 24 saat geçmeden sen-ben tartışması içinde suçu birbirinin üzerine atan bürokratları gördük. Birinci derecede suçlu olanların, hiç yüzü kızarmadan, yaşanana facianın faturasını bir başkasının üzerine yıkma çabalarını ibretle yaşadık.
Oysa, bu işin sorumluları, yaptıkları yönetmelik değişiklikleriyle ayan-bayan orta yerde dururken, alınan hatalı kararları düzeltmeleri gerekirken, bir köşeye çekilip olanı-biteni seyretmeleri ne kadar ibret verici değil mi?
Yaşadığımız, örnekte de görüldüğü gibi, aynı statüde faaliyet gösteren kış turizmi merkezlerinin sayılarının onlarla ifade edilmesi ne kadar acı. Yaşadığımız her acıdan bir ders çıkarıp, bir daha yaşamamak için tedbir almak orta yer dururken, yaşananların nasıl bir açıklaması olabilir ki?