Türkiye’de eğitim herkesin hakkı olarak tanımlanıyor ama herkesin bu haktan eşit şekilde yararlanabildiğini söylemek zor. Aynı sınava giren öğrenciler, aynı şartlarda hazırlanmıyor.
Bir öğrenci özel derse, internet bağlantısına, sessiz bir çalışma ortamına sahipken, bir diğeri hem çalışmak zorunda kalıyor hem de okula gidecek servis ücreti bulamıyor. Bu farklar yıllardır konuşuluyor ama son zamanlarda aradaki uçurum daha da derinleşmiş görünüyor.
Özellikle merkezi sınavlarda ortaya çıkan sonuçlar, bu eşitsizliği açıkça gösteriyor. Bazı okullardan onlarca öğrenci tam puan alırken, binlerce öğrenci barajı bile geçemiyor. Bu durum sadece öğrencilerin başarısını değil, sistemin adaletini de tartışmalı hale getiriyor. Eğitimde fırsat eşitliği, sadece herkesin okula gidebilmesiyle ölçülmemeli. O okulun fiziksel durumu, öğretmenin niteliği, ders materyallerinin yeterliliği ve öğrencinin ailesel-ekonomik koşulları da hesaba katılmalı.
Kentlerde yaşayan çocuklar ile kırsalda okuyanlar arasında ciddi farklar var. Büyükşehirlerde bile semtten semte eğitim düzeyi değişiyor. Bir okulda sabah kahvaltısı verilirken, başka bir okulda öğrenciler aç derse giriyor. Bazı aileler çocukları için özel okullara yüksek ücretler ödeyebiliyor. Bazı aileler ise kırtasiye masrafını karşılamakta zorlanıyor. Bu koşullarda öğrencilerden eşit başarı beklemek gerçekçi değil.
Eğitim sisteminde ölçme ve değerlendirme uygulamaları da çoğu zaman tartışma konusu oluyor.
Sınavlarda tam puan alan öğrencilerin hangi okullardan çıktığı, hangi koşullarda hazırlandığı, bu başarıda dış etkenlerin payı olup olmadığı halk arasında konuşuluyor. Bu tartışmalar, sınavlara olan güveni de etkiliyor. İnsanlar, kendi çocuklarının yeterince çalıştığı halde neden başarılı olamadığını sorguluyor.
Sonuçta eğitimde eşitlik sadece bir anayasa maddesi ya da yasa hükmüyle sağlanmıyor. Gerçek eşitlik, öğrencilerin aynı seviyede başlamasıyla mümkün olur. Bu da devletin, her çocuğa eşit imkan sunmasıyla sağlanır. Eğitimde eşitsizlik devam ettiği sürece, toplumsal eşitsizlik de büyür. Çünkü eğitim, bireylerin geleceğini belirlediği kadar, toplumun da yönünü belirler.