Ben de bu kuşağın içindeyim. Soruyu dışarıdan soranlardan değilim. Bugün katıldığım bir etkinlik, uzun zamandır zihnimin bir köşesinde duran bir sorgulamayı yeniden görünür kıldı: Biz Türklüğümüzü gerçekten biliyor muyuz?
Konuşulan kavramlar bana yabancı değildi. Bayramlar, mevsimler, doğayla kurulan bağ, eski gelenekler… Hepsinin adını daha önce duymuştum. Ama dinledikçe şunu fark ettim; çoğumuz bu kavramları isim olarak biliyor, anlam olarak değil. Neden var olduklarını, hangi ihtiyaçtan doğduklarını, bugüne ne söylediğini pek sormuyoruz.
Türklük çoğu zaman savunulan bir kimlik olarak karşımıza çıkıyor. Tepki gösterilen, tartışılan, taraf olunan bir alan haline geliyor. Oysa yaşanan bir şey olmadan savunulan bir kimlik ne kadar sahici olabilir? Günlük hayatımızda ne kadar yer kaplıyor, davranışlarımıza ne kadar yansıyor, bunu konuşmuyoruz.
Biz, dijital dünyanın tam ortasında büyüyen bir kuşağız. Kimliğimizi de, düşüncelerimizi de büyük ölçüde ekranlar üzerinden kuruyoruz. Algoritmalar neyi konuşacağımızı, neye güleceğimizi, neye öfkeleneceğimizi belirliyor. Kendi kültürünü öğrenmeden, başkalarının hazır kalıplarıyla kendini tanımlamaya çalışan bir gençlik ortaya çıkıyor. Bu bilinçli bir reddedişten çok, fark edilmeden yaşanan bir kopuş.
Ama bu kopuşu sadece gençlerin omzuna yüklemek kolaycılık olur. Çünkü bize çoğu zaman kültür anlatılmadı, ezberletildi. Anlamaktan çok tekrar ettirildi. Soru sormamıza alan açılmadı. Böyle olunca Türklük, bizim için bazen ağır bir yük, bazen uzak bir kelime, bazen de sadece tartışma başlığına dönüştü.
Oysa Türklük, geçmişe ait bir süs değil. Bugünü anlamak için bir pusula olabilir. Doğayla kurulan ilişki, birlikte yaşama kültürü, adalet duygusu, dayanışma… Bunlar nostalji değil; bugün de ihtiyaç duyduğumuz değerler.
Bugün kendime şunu sordum: Biz Türklüğümüzü gerçekten bilmiyor muyuz, yoksa bildiğimizi sanarak mı yol alıyoruz?
Belki de bu kuşağın en önemli meselesi, cevap vermek değil; önce doğru soruyu sormak. Çünkü kim olduğunu sorgulamayan bir toplum, yönünü de başkalarının çizmesine izin verir.
Bu sorgulamayı yapmama, bildiklerimi yeniden düşünmeme ve sorularımı derinleştirmeme vesile olan, verdiği yanıtlarla bana farklı bir bakış açısı kazandıran Haydar Ataman’a teşekkür etmek isterim. Bazen bir cümle, bazen doğru soruyla kurulan bir sohbet, insanın zihninde uzun süre yer edecek izler bırakabiliyor.