Birçok defa bir sorunu doğru tanımlamadan çözüm yol ve yöntemi bulamayacağımızı ve en nihayetinde bir sonuç alamayacağımızı söylemişimdir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son zamanlarda ortaya koyduğu davranış ve söylemlerden ve ana muhalefet partisi Genel Başkanı Özgür Özel’in değerlendirmelerinden sonra 40 yıllık Kürt sorunu var mı yok mu? Tartışmaları gene alevlenmiş bulunmaktadır.

Kelimeler, kavramlar ve söylemler algıları biçimlendirir ve bu ülkenin sorunlarını tartışıp çözmekle görevli siyasetçi, bürokrat ve aydınlar gerçekler üzerinden değil de bu algılar üzerinden tartışmaya başlarlarsa havanda su dövüp dururlar ve herhangi bir sorunu da çözemezler elde edip edebilecekleri tek şey kendi mahallelerini konsolide etmek, kendi saflarını sıkılaştırmak olur.

Burada gerçeğe ulaşmak için önce Kürt kimliğinin ne olduğuna ve bu kimliği taşıyan kişilerin ülke vatandaşlarını oluşturan diğer kişilere göre bazı hak ve özgürlüklerden yoksun olup olmadığına bakmak gerekir.

Ortada kimliğe özel bir hak ya da özgürlük yoksunluğu varsa bu elbette ki bir kimlik sorunudur!

Yok, bir yoksunluk var ama bu kimliğe özel değil de tüm yurttaşlara yönelikse bu bir kimlik değil demokrasi sorunudur!

Kürt kimliği hakkında fazlaca yorum yapmayacağım tek söyleyeceğim kendini Kürt olarak hisseden ya da Kürt olarak tanımlayan herkes Kürt’tür ve insanın kendi tercihinde olmayan aidiyetlerini eleştirmek, küçümsemek ya da tartışmaya açmak da kimsenin haddi değildir.

Peki, bu ülkede Kürtler vatandaşlık hak ve özgürlükleri açısından başka kimliklere göre salt Kürt oldukları için bir hak yoksunluğuna uğruyor mu?

Örneğin bir Kürde sen sadece Diyarbakır’da yaşayıp çalışabilirsin, sadece bu bölgede gayrimenkul edinebilirsin, sadece bu bölgedeki hastanelere ve okullara gidebilirsin diyen bir kanun ya da resmi uygulama var mı?

Bir Kürt diğer vatandaşlardan daha yüksek vergi verme yükümlülüğüne tabi mi?

Bir Kürt diğer vatandaşlardan daha uzun süre askerlik yapmak zorunda kalıyor mu?

Bir Kürt mahkemelerde diğer vatandaşlardan ayrı bir muameleye tutulup örneğin bir Laz’ın 2 yıl ceza aldığı davada sırf Kürt olduğu için 5 yıl ceza alıyor mu?

Bu gibi vatandaşlar arasında ayrım yapan bir hukuk normu ya da uygulama varsa elbette ki yanlıştır ve kaldırılmalıdır.

Bakın Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesi, eşitlik ilkesinin koruma altına alındığı temel hükümdür.

Bu maddede: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” denmektedir. Devletin bütün hizmetleri de bir kanuna dayanmak zorunda olduğu için eşitlik sadece kanun önünde değil ister istemez hizmetler yönünden de anayasal bir teminata sahiptir.

Tamam, bende bu ülkede yaşıyorum ve çağdaş diğer ülkelere göre birçok hak ve özgürlük yoksunluğu olduğunu biliyorum ama bu bir Kürt sorunu değil ülke vatandaşlarının tümünü ilgilendiren bir demokrasi sorunudur ve bunu Kürt sorunu olarak anlatmak çözüme herhangi bir katkı sağlamayacaktır.

Bu konuda en çok dile getirilen ya da konuşulan sorun ana dil ve resmi dil konusudur.

Bakın bu ülkede ana dili farklı olan birçok vatandaş var Kurmançça Soranice Kelhurice Zazaca, Arapça, Ermenice, Rumca, Lazca, Boşnakça, Çerkezce, İbranice say say bitmez.

Resmi dil ise devlet ile vatandaşın iletişim dilidir bir ülkede resmi dil o ülkede en çok konuşulan yani en bilinen dil olmalıdır.

Konuşulan dil en son 1965 sayımında sorulmuş ve vatandaşların % 89,76 kadarı Türkçe konuşuyor, Kürtçe konuşan oranı ise 7,07 diğerleri diğer dilleri konuşuyor.

KONDA 2006 yılında bir araştırma yapmış oradaki sayılar da şöyle Türkçe %84,54 Kürtçe 11,97.

Bu noktada şunu da söylemek gerekiyor ana dili Kürtçe olanların çok ama çok büyük bir çoğunluğu aynı zamanda Türkçe de bilip konuşuyor okuyup yazabiliyor amma ve lakin ana dili Türkçe olanların Kürtçe de bilip konuşma oranı sıfıra yakın.

Dolayısı ile bu ülkede en bilinen ve en çok konuşulan dilin Türkçe olduğu aşikârdır ve bu noktada da Türkçe’nin resmi dil olması son derecede normaldir.

Yok, eğer birilerinin Kürt Sorunundan kastı Türkiye Cumhuriyeti’nin egemen olduğu topraklarda bir Kürt Devleti kuramamaksa eh doğal olarak bu sorun konuşularak çözülebilecek bir sorun değildir.

Kadir Has Üniversitesi  tarafından 2020 yılında yapılan bir ankette, kendisini Kürt olarak tanımlayan kişilerin sadece ve sadece %17,3'ünün "Kürt halkı nasıl bir yönetim şekli istiyor?" sorusuna "bağımsız bir Kürt devleti" yanıtını verdiğini de unutmamak gerekir. Yani Kürtler Türkiye Cumhuriyetini yıkıp bir Kürt Devleti kurmak istiyor iddiası çok da gerçekçi bir iddia değildir.

Ayrıca demedi demeyin bir devlet kurmaya soyunmak riskli bir iştir bu işe soyunanlar “ya devlet başa ya kuzgun leşe” der meydana çıkar, kaybederse de bedelini öder ama bu noktada ağlamaması gerekir…