GONCAGÜL KONAŞ
Dünyada iklim değişikliğinin etkileri her geçen gün daha fazla hissedilirken, ekstrem hava olayları, ekonomik kayıplar ve enerji dönüşümü ülkelerin gündemini meşgul ediyor. Türkiye de bu küresel dönüşüm sürecinin önemli bir parçası haline gelirken, iklim politikalarının ekonomik büyüme ve uluslararası ticaret üzerindeki etkileri tartışılıyor.
İklim değişikliği ve çevre politikaları üzerine çalışan Prof. Dr. Nurdan Şahin Demirbağ, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde attığı adımları ve uluslararası iş birliğine yönelik stratejilerini anlattı. Demirbağ, “2050 yılında net-sıfır-salımlı bir dünya ve 1,5°C hedefi için özel sektörün karbonsuzlaşma sürecini gerekli ölçek ve hızda gerçekleştirmesi kritik önemde” diyerek sürecin ekonomik boyutuna dikkat çekiyor.
“EKSTREM HAVA OLAYLARI EKONOMİYİ TEHDİT EDİYOR”
İklim değişikliğinin dünya genelinde ekonomik kayıpları ciddi şekilde artıracağını belirten Prof. Dr. Demirbağ, “1990’larda afetler nedeniyle küresel ekonomik kayıplar 608 milyar dolar iken, 2050 yılına kadar kayıpların yılda 300 milyar dolara ulaşması bekleniyor.” dedi. Meteorolojik afetlerin artışının 21. yüzyılda ekonomik kayıpları daha da büyüteceğini vurgulayan Demirbağ, ekstrem hava olaylarının (sel, kuraklık vb.) etkisinin daha da yaygınlaşacağını ifade etti.
“ÖZEL SEKTÖRÜN KARBONSUZLAŞMASI KRİTİK ÖNEMDE”
2050 yılına kadar net-sıfır emisyon ve 1,5°C hedefi doğrultusunda özel sektörün rolüne işaret eden Prof. Dr. Demirbağ, “Ülkelerin salımlarının büyük bir kısmını oluşturan özel sektör kuruluşlarının, salımlarını azaltmak üzere somut ve kapsamlı eylemleri hayata geçirmesi kritik öneme sahiptir.” dedi. Karbon ayak izini azaltma konusunda kurumların yalnızca azaltım değil, izleme, raporlama ve doğrulama gibi süreçleri de uygulamaya koymasının önemli olduğunu belirtti.
“KARBON TİCARETİNDE 63 MİLYAR DOLARLIK HACİM”
Paris Anlaşması’nın karbon fiyatlandırma ve ticaretine ivme kazandırdığını kaydeden Demirbağ, “2022 yılında karbon ticareti sistemi kapsamında toplanan bedeller, büyük bölümü AB Salım Ticareti Sistemi kapsamında olmak üzere 63 milyar dolara ulaştı.” dedi. Dünya genelinde 2023 itibarıyla 28 aktif salım ticareti sisteminin bulunduğunu belirten Demirbağ, “Bu sistemler toplam küresel salımların yüzde 17’sini kapsıyor. Ayrıca 8 ülke sistem kurma aşamasında, 12 ülke ise bu yönde değerlendirme yapıyor.” bilgisini paylaştı.
“TÜRKİYE PARİS ANLAŞMASI’NI GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE STATÜSÜYLE ONAYLADI”
Türkiye’nin iklim diplomasisine dair açıklamalarda bulunan Demirbağ, küresel sera gazı salımlarının ülkeler arasında eşit dağılmadığını vurgulayarak, “En fazla salım yapan 7 ülke ve uluslararası ulaşım toplam salımların yüzde 55’ini oluşturuyor. G20 ülkelerinin salımı ise yüzde 75’e ulaşıyor.” dedi. Türkiye’nin, 2021 yılında Paris Anlaşması’nı ‘gelişmekte olan ülke’ beyanıyla onayladığını hatırlatan Demirbağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefini ilan ettiğini söyledi.
“TÜRKİYE AB POLİTİKALARINI YAKINDAN TAKİP EDİYOR”
Avrupa Birliği’nin iklim politikalarının Türkiye için önemli bir referans olduğunu ifade eden Demirbağ, “Türkiye, 1990’lardan bu yana AB çevre politikalarını yakından takip etmektedir” dedi. Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde AB’nin 2030 yılına kadar salımlarını 1990 seviyesine göre en az yüzde 55 azaltmayı hedeflediğini, 2050’ye kadar ise iklim nötr olmayı planladığını belirtti. Demirbağ, AB’nin sera gazı azaltımında Emisyon Ticaret Sistemi başta olmak üzere ulaşım, tarım, enerji, binalar ve sanayi gibi sektörlerde kapsamlı politikalar yürüttüğünü vurguladı.
“TÜRKİYE’NİN POLİTİKALARI GENİŞ VE ÇOK YÖNLÜ”
İklim değişikliğiyle mücadelede Türkiye'nin hem kamu hem de özel sektöre yönelik birçok uygulamayı hayata geçirdiğini belirten Demirbağ, “Türkiye, salımlarını 2038 yılına kadar artırmaya devam edeceğini ve ardından düşürmeye başlayacağını taahhüt etmiştir” dedi. Türkiye’nin iklim politikalarının yalnızca azaltımı değil, uyumu da kapsadığını belirten Demirbağ, mevcut ve planlanan uygulamaları şöyle sıraladı:
“Ulusal Salım Ticareti Sistemi, sera gazı izleme ve raporlama, yenilenebilir enerji destekleme mekanizmaları, nükleer enerji yatırımları, binalarda enerji performansının artırılması, elektrikli araç şarj istasyonlarının yaygınlaştırılması, sanayide enerji verimliliği, atıktan enerji üretimi, biyoyakıt kullanımı, sıfır atık politikası gibi çok sayıda adım uygulanmakta.”
“DÜŞÜK GELİRLİ GRUPLAR ENERJİ MALİYETLERİNDEN DAHA ÇOK ETKİLENEBİLİR”
Karbon fiyatlandırmasının iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir araç olduğunu ifade eden Prof. Dr. Demirbağ, “Karbon vergileri, üretici ve tüketicilere iklim değişikliği maliyetlerini yansıtarak, düşük karbonlu kalkınmayı teşvik etmeyi amaçlar.” dedi. Ancak bu politikaların sosyal adalet açısından da dikkatle tasarlanması gerektiğini belirtti: “Düşük gelirli gruplar enerji maliyetlerinden daha çok etkilenebilir. Bu nedenle karbon vergileriyle gelir dağılımını dengeleyen sosyal önlemler birlikte yürütülmelidir.”
KARBON PİYASALARINDA ZORUNLU VE GÖNÜLLÜ SİSTEMLER
Türkiye’de karbon ticareti sisteminin henüz planlama aşamasında olduğunu hatırlatan Demirbağ, dünyadaki sistemleri iki ana başlıkta değerlendirdi. Demirbağ, “Zorunlu karbon piyasaları uluslararası yükümlülüklere dayalı sistemlerdir. Örneğin, Kyoto Protokolü, Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi gibi. Gönüllü piyasalar ise özel şirketlerin ya da bireylerin karbon denkleştirme amacıyla yaptıkları alım-satımları kapsar.” diyerek sözlerini noktaladı.