Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten bir güneş gibi doğar.

Güneş gerçekten de ayrım yapmaz; herkese aynı doğar, dünyanın neresinde olursan olsun  aynı ışığı ve ısıyı yayar. Ne zengini fakirden, ne kadını erkekten, ne hayvanı doğadan, ne güzeli çirkinden, ne de genci yaşlıdan ayırır. Güneşin doğası adaleti temsil eder, herkese eşit davranır.

Ama iş insan toplumuna gelince, ne yazık ki herkes aynı ışığı alamaz. Güneşin herkese eşit doğmasına rağmen, bazıları gölgede kalır; belki kendi yaptıklarıyla, belki de başkalarının kurduğu düzenle. Burada da devreye adalet girer: Güneş gibi olabilmek, herkese eşit fırsatlar sunabilmek, hiç kimseyi karanlıkta bırakmamak…

Ay da tıpkı Güneş gibi ayrım yapmaz. Geceyi herkes için aydınlatır, denizin üzerine ışığını bırakır, yakamoz olur. O, “Ben sadece şunlara parıldarım, size yokum” demez.

Yağmur da öyledir. Toprakla buluştuğunda o eşsiz kokuyu salar. Ne bir zenginin bahçesini seçer, ne bir fakirin çatısını es geçer. Kar da aynı şekilde; çocuk gülüşlerine dokunur, kardan adam olmaktan çekinmez.

Ama fırtına ve şimşek… 

İşte onlar farklıdır. Sanki gelişleri rastgele gibi görünse de aslında doğanın kendi dengesi içindedirler. Bir yerde fazla sıcak birikirse, bir yerde basınç değişirse, rüzgâr döner, şimşek çakar. Onlar birilerini seçmez, ama bazen birine daha sert dokunur, bazen birine daha hafif geçer.

Tıpkı hayat gibi değil mi? Bazıları hep güneşli günler yaşarken, bazıları hep fırtınaya yakalanıyor gibi gelir insana. Ama doğa, sonunda hep dengelenir. İnsan da kendi adaletini bulabilse keşke…insan bu dengeyi bozuyor mu?yoksa hâlâ içinde mi?

Adalet, güneş gibi olmalıdır. Çünkü güneş, doğarken kimseyi ayırt etmez; herkese ışığını, sıcaklığını eşit şekilde sunar. Tıpkı bunun gibi, gerçek adalet de insanları statülerine, güçlerine, renklerine, düşüncelerine, cinsiyetine, kimliklerine, hangi partiye gönül verdiklerine ve kim olduklarına göre ayırmamalıdır. Adalet, zengini kayırmadan, fakiri ezmeden, herkese aynı ışığı tutmalıdır.

Ama dünyada adalet her zaman güneş gibi mi? İşte asıl soru bu. Çünkü bazen bulutlar güneşi örter, bazen gölgeler oluşur. İşte o gölgeler, çıkarlar, haksızlıklar, güç dengeleriyle meydana gelir. Adaletin güneş gibi parlaması için, o gölgeleri kaldırmak gerekir.

Acaba!!! 
Nefes aldığımız, kalbimizin attığı ve yaşadığımız bu zaman diliminde gerçek adalet var mı, yoksa gölgeler mi daha fazla?
Güneşin adaleti, yani doğanın ve evrenin kusursuz dengesi, insanın yarattığı adaletsizliği örtebilir mi? Belki bir süreliğine. Ama balçıkla sıvanan gerçek, er ya da geç ortaya çıkar.

Güneş doğar, geceyi aydınlatır, ama bir yerde birileri hâlâ gölgede kalıyorsa, o gölgeyi yaratan şey insanların düzenidir. Doğa herkese eşit davranırken, insan eliyle bozulan adalet, bazen ışığı bile engeller. Ama bu sonsuza kadar süremez. Tıpkı karanlığın güneşi durduramaması gibi, hakikat de eninde sonunda görünür hale gelir.

Adaletsizlik ne kadar büyük olursa olsun, güneşin ışığını tümüyle engelleyebilir mi? Yoksa o ışık, en küçük bir aralıktan bile süzülüp gerçeği mi gösterir?

Doğa ya da kainat kendi içinde bir dengeye ve düzene sahipken, insanın oluşturduğu sistemlerde adalet sağlamak her zaman zor olmuştur. Doğa, sebep-sonuç ilişkisiyle işler; her şey bir düzen içinde akar. Ama insan, çıkarları, duyguları, güç mücadeleleri ve subjektif algılarıyla bu dengeyi bozabiliyor.

Belki de sorun, insanın adaleti doğanın işleyişindeki gibi objektif ve tarafsız bir prensip olarak değil, kendi bakış açısına ve çıkarlarına göre şekillendirmeye çalışmasında yatıyor.

Kainatın düzenini ve adaletini yaradan muhteşem yaratmışken biz insanoğlu neden…?

Korkak şu soruyu sorar; Güvenli mi?
Menfaat şu soruyu sorar; Faydalı mı?
Kibir şu soruyu sorar; Popüler mi?
Ama vicdan şu soruyu sorar; Adaletli mi?

Adalet her zaman herkese lazım!