Gurbet üzerine söylenmemiş söz var mıdır? “Duvarın ardı gurbet” sözüne hep hak vermişimdir, hasret, özlem üzerine söylenmiştir. Sözünü ettiğim duvar somut duvar değildir, Duvarın ardı sözündeki ağırlık, yüklediği metafor, yaşayanların bildiği, bileceği bir duygudur.

Gurbet üzerine söylenmemiş söz var mıdır? “Duvarın ardı gurbet” sözüne hep hak vermişimdir, hasret, özlem üzerine söylenmiştir. Sözünü ettiğim duvar somut duvar değildir, Duvarın ardı sözündeki ağırlık, yüklediği metafor, yaşayanların bildiği, bileceği bir duygudur.

“Öyle özledim ki seni, şimdi şu anda yazarken bile burnumun direği sızladı, gözlerim doldu… hd”

Bir de gurbet sözcüğünün tam hakkını teslim eden gurbetler var. Google gurbeti şöyle tanımlıyor. “Gurbet: İnsanın doğup büyüdüğü, aile ocağının bulunduğu yerden uzak yer, yabancı yer.”

Evet insanın aile ocağından uzaklaşması, aynı ülke içinde olursa isteyince gidebilme umudunu da yanında taşıyor. Ya başka ülkelere, binlerce kilometre uzaklıklara savrulanlar. İş, ekmek mücadelesi için anayurdunu terk etmek zorunda olanlar.

Rahmetli babamdan bilirim, Almanya’da çalışırdı ben ilkokul üçüncü ya da dördüncü sınıfındaydım gittiğinde, yılda bir kez izine gelirdi, inşaat işçisi iken 45 gün, fabrikada çalışmaya başladığında, 30 gün izine gelirdi. Gelirken mutluluk gözyaşı, giderken hüzün gözyaşı dökülürdü. Annem adeta yasa yatardı birkaç gün…

Mektup yazma işi de bana düşüyordu, ablam okula gitmiyordu, abim bir başka gurbette Ankara’daydı, her mektup yazmaya başladığımızda, annem de ağlamaya başlardı, o nedenle babamı özlesem de hiç mektup yazmak istemezdim.

Hayatın her anı için söylenmiş atasözleri vardır, bu konuyu yazarken de şu atasözleri geldi aklıma. “Doğduğun yer değil, doyduğun yer vatanın” demişler, ardından da “Bülbülü koymuşlar altın kafese ille de vatanım demiş” demişler…

Bu hafta konuğum gurbetçi, sevgili kardeşim, dostum güzel insan Ozan İnci,

Ozan İnci’nin kısa bir biyografisini okuduktan sonra, Almanya’da doğup büyümesine rağmen, anadilini ustaca kullanması ve kültürümüze geleneğimize ne kadar hâkim olduğunu gözler önüne seren bir şiirini okuyalım.

1973 yılında Duisburg’da (Almanya) doğdu. Asıl adı Şükran Yıldırım’dır. İlk ve ortaöğrenimini Duisburg’da tamamladı.

Küçük yaşlarda şiirlerle türkülerle ilgilenmeye başladı. İlk şiirlerini yaklaşık 12 yaşında yazdı. Bu dönemden itibaren halk müziği gruplarına devam ederek ve halk oyunları ekiplerinde çalışarak bu konularda kendisini geliştirdi. On beş yaşından itibaren de meslek lisesindeki eğitimi sırasında halk oyunları öğretmeye başladı. Aynı dönemde bağlama dersleri de aldı.

Ozan İnci, folklora ilişkin çalışmaları dışında resimle ilgilendi. Bu bağlamda birçok kursa katıldı ve değişik ressamlardan ders aldı. Bir dönem yaptığı tabloları satarak yaşamını sürdürmeye çalıştı.

Okuduğu kitaplar ve karşılaştığı birçok şair ve aşık aracılığıyla şiir konusunda da kendini geliştiren Ozan İnci’ye ozanlık geleneğinin olmazsa olmazı mahlası da “İnci” olarak Orhan Bahçıvan tarafından verildi.

Ozan İnci, Yunus’tan Karac’oğlan’a, (Karacaoğlan) Ferman Baba’dan Mahzuni’ye birçok aşıktan etkilenerek şiirlerinde de hemen hemen her konuyu işledi.

Ozan İnci‘nin şiirleri çeşitli sanatçılar tarafından bestelendi ve yorumlandı.

Ozan İnci‘nin şiirlerinin toplandığı »İnci Çiçeği« (2010), »İnsan Sevince« (2015) , »Bekleme« (2017) ve »Alıştır« (2020) adlı kitapları yayınlandı.

SANA NE

Bırak neyle nasıl pişerse pişsin

Eline değmeyen undan sana ne

Biri sağdan biri sol yandan aşsın

İnsanın gittiği yönden sana ne

Biri Ömer sever biri Ali’yi

Biri akıllıyı biri deliyi

Biri Mevlana’yı biri Veli’yi

Yaradan bir ise dinden sana ne

Canlı bir canlıya ne gözle bakar

Nasıl olur kardeş kardeşten bıkar

Renkler üzerine boşa dil döker

Siyahmış beyazmış tenden sana ne

Yazık çoğu insan gaflete daldı

Üç laf ezberleyip çok bilmiş oldu

Anadan atadan nereden kaldı

İlikten hücreden genden sana ne

Gönül bir yaradır kaşıyıp deşmen

Herkesi kabullen soyunu eşme

Kimisi kısaymış kimisi şişman

İnceden uzundan enden sana ne

Kimler sarar bilmem böyle yarayı

Bir sen mi bilirsin kantar darayı

Harmanı ahırı köşkü sarayı

Hayatı saklayan handan sana ne

Aksini üstüne alman mı lazım

İllaki kavga da olman mı lazım

Her şiir içine dalman mı lazım

Yazıp çiziyorsam benden sana ne

Geçmişi görüp de alasın ibret

Her şeye laf etme bir kere sabret

Niçin rahatsızsın nedir bu nefret

Sevgi ile geçen günden sana ne

Yok köprü altından çok sular aktı

Yok pire için de yorganı yaktı

Yok cebi delik yok serveti çoktu

Üçünden beşinden ondan sana ne

Kıskançlık hasetlik ortada gayret

İnsan olmak için gerekmez ayet

Çavdarı tazeymiş yufkası bayat

Dostla paylaşılan nandan sana ne

İster gönül rengi kızıla kaysın

Herkes farklılığın adını koysun

Kim neyi isterse onları giysin

Şalvardan tumandan dondan sana ne

Gördüğüm ıstırap çektiğim çile

İstedim ki herkes kendine gele

Deryalar İnci’yi almazsa bile

Canana fedadır candan sana ne