Gemiyi terketme hikayesini bilirsiniz, kim önce gider, kim pruvada kalır malumunuzdur. Türk Siyasetinin en büyük iki...
Gemiyi terketme hikayesini bilirsiniz, kim önce gider, kim pruvada kalır malumunuzdur. Türk Siyasetinin en büyük iki sorunundan birinin de bu terketme sendromu olduğunu düşünüyorum. İkincisiyse “elimde belgeler var beni kızdırmayın açıklarım ha!” minvalindeki cümlelerdir ama o başka yazının konusu, bugün bu gemiyi terketme sendromunu konuşalım.
Bir gemiyi erkenden terketmeniz için 3 sebep vardır ilki geminin kayalıklara sürüklendiğini görüp, düzeltmeye çalışmak yerine çekip gitmektir. İkincisi geminin sahibinin ya da kaptanının sizi def etmesidir. Üçüncü seçenekse, artık gemiyi sömüremeyecek olmanızdır. Gemiden toplayabileceğiniz parsayı toplamışsınızdır ve artık sizin için musluklar kapanmıştır.
Peki, en kötüsü nedir? Şudur; gemide olduğunuz süre içinde haksızlıklara ses çıkarmadıysanız, düzeltmek için uğraşmayıp, geminin nimetlerinden faydalanıp bir de keyfini sürdüyseniz, gemi dışına çıktığınızda o gemiyi kötülemenizdir. En azından “etik” olarak yanlıştır. Bkz. Etik = Ahlak (kelimeyi her manada bilmeyen çok olduğu için bilgi vermek istedim).
Daha da etik olmayanı, gemi dışına çıkmışken, sırf yolunda gidiyor ve nimetleri daha çok diye, başka bir gemiye binmek için çırpınmanızdır. Eski gemideki her kötü ya da aklınıza yatmayan şeyi bir silah kullanmanızdır. Kimse de size; “iyi de emmi neden oradayken bunları açıklamadın, neden düzeltmedin, neden nimetlerinden faydalandın, oradayken işine geldiği için bize salladın, yerden yere vurdun da, neden şimdi nemalanman bitince bize yanaşıyorsun?” diye sormayacağı için de yolunda giden gemiye kabulünüz bir anda gerçekleşir. Yeni geminizde bolluk bereket içinde eski geminize ve onun kaptanına sallamaya başlarsınız ve her şey yoluna giriverir.
Bu sadece bugünkü siyasetin meselesi de değildir. Rahmetli Özal’ın o günün Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in “takunyalı” olduğuna dair tüm uyarılarına rağmen kabinesine aldığı bakan hakkındaki sözlerini hatırlatmak isterim; “dışımızda olursa bize daha çok zarar verir, içimizde olsun ki kontrol edebilelim”. Bu kadar mı? Hayır. Yine rahmetli Demirel’e Başbakanlık ve parti genel başkanlığı yaptığı dönemde bir transfer nedeniyle şöyle sormuşlardı: “Sayın Demirel, size sövüp duran o adamı neden partinize aldınız?” Demirel cevap vermişti: “Oradayken bize saldırıp bağırıyordu. Şimdi bizim kapıya bağladık, karşı tarafa sövüyor!”
Böyleyken böyle… Herkese dirayetli ve huzurlu günler dilerim. Haydi, kalın sağlıcakla.