Türkiye, 14 Mayıs 2023 tarihinde 28. Dönem milletvekili seçimi ile 13. Cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunu, 28...
Türkiye, 14 Mayıs 2023 tarihinde 28. Dönem milletvekili seçimi ile 13. Cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunu, 28 Mayıs 2023 tarihinde de Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunu geride bıraktı. Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakının adayı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 3. kez Cumhurbaşkanı seçildi.
Seçimde, Recep Tayyip Erdoğan 27 milyon 834 bin 589 (yüzde 52.18), Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise 25 milyon 504 bin 724 (yüzde 47.82) oy aldı.
Demokratik seçimlerde ve spor müsabakalarında kaybedenin değil kazananın bulunduğu görüşündeyim. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kazandığını söyleyenlere ve yazanlara tamamen katılıyorum.
Ancak, çeşitli nedenlerle, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaybettiğini söyleyenlere ve yazanlara asla katılmıyorum. Bu da düşünce özgürlüğümün ve algılama farklılığımın bir sonucu. İki kelime ile ifade özgürlüğüm. İnanarak dillendirdiğim ifade özgürlüğüm.
Katılmadığım bir görüş daha var, o da Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Millet İttifakı’nın aldığı oya karşın başarısız olarak yorumlanması. Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısında olanların önemli bir bölümü, yalan, iftira ve hakaretlerle sürdürdü seçim süreçlerini. Halkla ilişkilerle ilgili yapıları çok iyi (?) kullanarak yalan ve iftiraları sağanak gibi yağdırdılar.
Millet İttifakı ve Kemal Kılıçdaroğlu, kendilerini halkımıza, seçmenlere yeterince anlatamadılar. Parti örgütleri, halkla ilişkiler açısından geç ve yetersiz kaldılar. Herşeyi Genel Merkezden beklediler veya birkaç ünlü isimden. İnandıramadılar diyeceğim, ancak gözlemlerim, seçmenlerin önemli bir bölümünün söz verilen konularda Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarına inanmadıkları yönünde. Bir anlamda, taraflar için hem inandıramadılar, hem inanmadılar diyebilirim.
Hızla yurttaş yapılan ve oy verme hakkı elde edenlerin de sonucu etkilediği kanısındayım. Sandığa bilerek gitmeyenlerin, geçersiz oyların, mahalle, köy ve aile baskıları olarak tanımlayabileceğimiz hareketlerin yine sonuca etkili olduğunu söyleyebiliriz. Medyanın ve kamu kuruluşlarının Cumhur İttifakı’na orantısız destek vermesi de sonucu sağlamaya çok katkıda bulundu.
Bunları, Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanamamasının nedenleri olarak yazmıyorum. Bir gazeteci ve yurttaş olarak sizlerle paylaşıyorum.
Ancak, Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı, burada paylaşılan olumsuzluklara, yalanlara, iftiralara ve aşırı kayırmalara karşın başarılı olmuştur, hatta çok başarılı olmuştur.
Seçimi kazanan ve kazanamayan için çok şeyler söylenebilir, yazılabilir.
Bu yazının ana konusu değişim. 28 Mayıs’tan çok kısa bir süre, ilk olarak Millet İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı adaylarından Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisinde bir değişimin gerekliliğine değindi. Açıklaması asla net denilebilecek düzeyde olmadı. Daha sonra birkaç CHP milletvekili ile üyelerinden de değişim gerektiği yönünden kısa ve hedefi belirsiz konuşmalar duyuldu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun birçok seçimi kaybettiğini ve bu nedenle artık istifa etmesi gerektiğini söyleyenler ve yazanlar da oldu.
İktidarı, tek adam yönetimi olarak eleştirenler, sonuçları ve seçimlerin kazanılmamasını Genel Başkana bağlayanlar, acaba herşeyi tek insandan bekleyen, neredeyse tek adamlığı farklı bir şekilde ifade edenler durumuna düşmüyorlar mı? Seçimleri tek başlarına mı kazanır Genel Başkanlar, tek başlarına mı kaybeder veya kazanamaz?
Seçimi, ne Genel Başkan ve ne de partinin organları kazanamaz. Parti, yöneticileri, üyeleri, milletvekilleri ve örgütleriyle kazanır seçimi veya seçimleri.
Bu nedenle, değişimin halk tarafından istendiğini söyleyenler, bu kelimenin içini doldurmak zorundalar. Daha açık ve hedefleri belirli sözler söylemeliler.
Genel Başkan ve yetkili organların değişmesi ile “değişim” sağlanacağı görüşünde olanlar, öncelikle kendi arkadaşlarına karşı haksızlık yapıyorlar ve onları kırıyorlar. Çünkü siyaset, gönüllülük ağırlıklı bir alandır. Gönüller kırılmamalıdır. Nöbeti değiştirmek ayrı, üye arkadaşlarını başarısızlıkla suçlayarak, gönülleri kırarak görevlere, makamlara gelmek, makamlardan uzaklaştırmak veya uzaklaşmak ayrı.
Sadece CHP’de değil, insanların bulunduğu tüm yapılarda, topluluklarda, ülkelerde değişimin ve daha önemlisi gelişimin üç anahtar kelimesi vardır. İletişim, örgütlenme ve demokrasi.
Genel Başkanlar; Kemal Kılıçdaroğlu (CHP), Meral Akşener (İyi Parti), Temel Karamollaoğlu (Saadet Partisi), Ahmet Davutoğlu (Gelecek Partisi), Ali Babacan (Deva Partisi) ve Gültekin Uysal (Demokrat Parti) çok büyük özverilerde bulundular. Çok çalıştılar, Türkiye’yi Avrupa Birliğine ve daha uygar bir dünyaya taşıyacak hedefler belirlediler. Bu hedefleri, olanakları ölçüsünde halkımıza anlatmaya çalıştılar. İçinde şiddet barındırmayan farklı görüşlerin, Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, herkesi kucaklayacak şekilde nasıl bir araya gelebileceklerini gösterdiler. Çok güzel bir örnek oluşturdular. Elbette büyük sıkıntılar ve zorluklar da yaşadılar. Bunlar, bundan sonra da yaşanacak. İnsan varsa, orada sorun da vardır, ancak çözüm de vardır.
CHP Listelerinde, Gelecek Partisi, Demokrat Parti, Saadet Partisi ve Deva Partisinden çok fazla milletvekili adaylarına yer verildiği, bu partilerin oy katkılarının düşük kaldığı yönündeki eleştirilere saygı duyuyorum, ancak katılmıyorum. İttifaklardaki partilerden kaç oy geldiğini hesaplayacak bir yöntem mi var? Kaldı ki, kararlılıkla yineliyorum, bu partiler, Genel Başkanları, yönetimleri, üyeleri ve taraftarları büyük özveri gösterdiler. Onları kutlamak gerek.
Kemal Kılıçdaroğlu, kanımca istifa etmemeli. Kurultayda aday olmaz veya adaylığı kabul etmezse, nedenlerini çok iyi açıklamalı. Demokrasilerde, yaş, cinsiyet veya eğitim düzeyi nedeniyle ayırımcılık yapılmamalı, kararı adaylar ve seçmenler vermelidir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bedeni ve yüreği, seçim süreçlerinde çok ağır hakaretlere, yalanlara, iftiralara, hatta tehditlere dayandı. Hak, hukuk, adalet diyerek yıllarını verdi. Tek başına değildi, şimdi de değil. Kendisini aday göstereceklerin sayısının neredeyse delege sayısına yakın olacağını söyleyebilirim. Kişilere yönelik değişim isteyenlerin, aday gösterilecek Kemal Kılıçdaroğlu karşısında şansları yok denecek kadar az. Bir de, kamuoyuna karşı mahcup olmaları olasılığı hayli yüksek.
Kemal Kılıçdaroğlu, seçimli kurultayda aday gösterilir ve kazanamazsa, bu yazının yazanı olarak ben de mahçubiyet yaşayabilirim. Buna, öngörememek de denilebilir. İnsanım, yanılabilirim, savım gerçekleşmeyebilir. Ancak, kendime ve olumlu öngörüme çok güveniyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi veya diğer partilerde herkes Genel Başkan olabilir. Orada demokrasi, iletişim ve dayanışma varsa, herkes genel başkan, önder, lider niteliği taşıyorsa, makamlardaki kişilerin sonuca olumsuz etkisi olamaz.
Cumhuriyet Halk Partisi bu yazının öznesi olduğu için söylüyorum, köyden kente, en küçük yerleşim biriminden büyük kentlere kadar örgütlenmelidir. Her yerde üyeleri, temsilcileri bulunmalıdır. En büyük değişim ve sonrasında gelişim bu hedefin gerçekleşmesine göre yaşanacaktır, başarılacaktır. Çünkü, örgütlü ve iletişim içinde bulunan insanların, demokrasiyi, adaleti ve güvenliği sağlamaları daha kolaydır. İlk ve en büyük değişim, iletişim ve örgütlenme ile başlar, demokrasi, adalet ve güvenlikle sonsuza dek bu değişim, gelişim şeklinde sürdürülür.
Haydi, yalan, iftira, hakaret ve tehdidin olmadığı, insana, hayvana ve çevreye yönelik en küçük şiddet türünün bile yaşanmadığı Türkiye’miz için demokratik ve insancıl yöntemlerle değişim ve gelişim yolunda, kadın-erkek birlikte!..