Olur ya, insan kendiyle yüzleşir ve hazırlıksız yakalanır bazen. Bana da öyle oldu. İçimdeki diğer ben, aniden çıkageldi karşıma.
"Nasılsın?" dedi diğer ben. "Çok şükür" diye yanıtlayabildim sadece.
Şaşkındı. "Nedir sorun?" diye sordu. Hangisinden başlayacağımı bilemedim. Anladı ama.
"Ülke nasıl?" dedi. "Bari onu söyle". "Karmakarışık" dedim. "Hala mı?" dedi. "Oysa dünyadaki cennettesiniz, her yeriniz deniz, dağ, orman. Hava şahane, toprak bereketli, insanlar çalışkan..."
Araya girdim. "Deniz, foseptik doldu, dağlar maden için kazıldı, maden olmayan dağlar taş ocağı oldu, ormanlar otele dönüyor, hava katledildi, bereketli toprakları eken biçen yok, insanlarımız eskisi gibi değil".
"Uzun zaman olmuş sanırım" dedi. "Öyle" dedim. "Bilmediğin çok şey oldu". "Olsun" dedi "şanlı Türk Milleti her şeyin üstesinden gelir, yeter ki birlikte kalmaya devam edin". Acı acı gülümsedim. "Yok artık" dedi. "Bu duyguya zeval gelmemiştir."
"Komedi dizileri, futbol takımları, siyasi partiler, dini değerler, televizyon kanalları ve daha çok sebepten düşmanız artık birbirimize".
"Peki" dedi, "siz hiç tarih okumaz mısınız, geçmişinizi anlamaz mısınız?" diyecek oldu, benim de gözüm doldu.
"Çanakkale" dedi, "Dumlupınar, İnönü, Kore, Kıbrıs ve daha niceleri..."
Aslına bakılırsa, fetö denen kansızlardan bahsedecektim, pkk, pejag, ypg, dış istihbarat servisleri, Ortadoğu bataklığı, arsızlar, yolsuzlar, hırsızlar, rüşvetçiler, casuslar, şerefsizler falan diyecektim de vereceği cevabı biliyordum. Sustum o yüzden ama o;
"Siz tarla sürecek öküz bulamazken, üzerinizde urba, kursağınızda bir sıcak çorba olmadan, tanka karşı atla, tayyareye karşı imanla, kamyona karşı kağnıyla savaşmadınız mı? Yazmayı bırak okuma bilmeyen bir toplumdan, yüzlerce fabrika yapan özgür bir ülkeye dönüşmediniz mi?"
Diyecekti. Hatta susmayacaktı; "Köylüden, alimler, sanatçılar, bilim insanları, akademisyenler, başbakanlar, cumhurbaşkanları çıkarmadınız mı? Dünyaya örnek olmadınız mı? Hiç mi anlamadınız 29 Ekim'in, 30 Ağustos'un, 23 Nisan'ın kıymetini, nereden nereye geldiğinizi hiç mi düşünmezsiniz?"
Bunları duyacağımı bilerek susarken gözlerimin tam içine bakıyordu. Konuşmak için aldığım nefesi tutamadım içimde, kaygıyla saldım havaya.
"Ben seni anladım" dedi. "Sen de beni anladın". Tokalaştık, gitti. Aklımda binlerce soruyla, omuzlarıma çöken yükle kalakaldım.
29 Ekim’e iki gün kalmışken, sorgulayacak çok şey kaldı aklımda. Kim bilir belki sizin de düşünecek şeyleriniz olur. Haydi kalın sağlıcakla.