1980 yılında A.Ü.Veteriner Fakültesinden mezun oldum. Burslu okuduğum için T.C.Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında tayinim Kars’a (Göle) çıktı. Serde memlekete hizmet aşkı olduğundan oraya gitmedim… Kazan’a yerleşip çalışmaya başladım.

Çünkü Lise sıralarında okuyorken(1972-75), Boyumuzdan ve başımızdan büyük sevdalarımız vardı. Birtakım mahrumiyetler içinde okurken, doğduğum topraklara, ata baba diyarına daha yararlı hizmetlerde bulunmak, bu toprakları çok ilerilere taşımak gibi bir ülkümüz vardı. Okuyacak, “adam” olacak ve doğduğum toprakların mutluluğu için çalışacaktım.

Kazan çok hızlı gelişiyordu. Göç patlaması yaşanmaya başlamıştı. Kazan hızla değişiyor ve kozmopolit bir yapıya doğru ilerliyordu. Yıllar önce bir kitap okuyordum ( ŞİFRE KIRICI. Tuncer Günay. Ankara. 2004) Kitabın 289. sayfasında tesadüfen memleketimle ilgili satırları görünce müthiş duygulandım. Yazar Tuncer Günay aynen şu şekilde yazmıştı.

“Yeni evimizden ve bilhassa üst katımızda oturan ev sahibimizden çok memnun kalmıştık. Benim yaşadığım bütün sıkıntıları yaşamış olan, halden anlayan, anlayışlı bir ev sahibiydi bu. Pek çok kereler işlerini batırmış, çıkarmış, tükenmiş ama yeniden ayağa kalkmış, benim gibi pek çok aile buhranı yaşamış bir insandı. Mümkün olduğu kadar bizleri huzursuz ve rahatsız etmemeye önem veren, kendiişlerine bakan, açgözlü olmayan, üç beş kuruş için gönül kırmayan, Ankara efendisi bir ev sahibiydi bu. Köklü, atadan Ankaralı, Ankaralılığını hissettiren ve yaşayan bir yerliydi. Zaten aile Ankara’nın Kazan ilçesindendi. Kazan köklü bir Oğuz -Osmanlı yöresidir. Bu nedenle olsa gerek, basit ve mütevazı yaşamlarına rağmen, ev sahibim de gizli bir Osmanlı terbiyesi ve ruhu gözlemliyordum. Yıllardır pek çok lanet, vicdansız ve merhametsiz ev sahiplerine rast geldiğimden ve bu yüzden çok ıstırap çektiğimden, yeni ev sahiplerinin değerini gerçekten çok iyi biliyordum. Yeni ev sahibimizden çok memnunduk”. İşte bu satırlar beni çok duygulandırmıştı. Kazan insanını asaletini ortaya koyan bu satırlar beni ziyadesiyle memnun etmişti. İşte bu kültür yaşamalı ve yaşatılmalıydı.

Bu amaçla Kazan’da Ankara’ya Hizmet Edenler Derneğinin (AHİD)bir şubesini açmak ve bu kültüre sahip çıkmak amacıyla çalışmalar yaptık ancak çok’da başarılı olamadık. Yüzlerce yıldır korunan, yaşatılan birçok geleneğimiz hızla unutulmaya kaybedilmeye başladı, işte bunlardan biri “GELİN KIZ’A, GÜL KİRAZ” götürme âdeti.

İlkbahar gelip ağaçlar çiçek açmaya başlayınca, özellikle kirazlar dikkatle incelenir, çiçekler ağaçlarda bembeyaz gelin gibi kabarıksa, kirazın bol olacağı anlaşıldığında, köyümüzde büyük bir hareketlilik başlardı. Köyde nişanlı olan ağabeylerin, nişanlılarının köyüne gitmek üzere hazırlıklara başlanır, kimlerin gideceği tespiti yapılır, en az iki at arabası hazırlanır atlar ve arabalar süslenirdi.

Kirazlar toplanır, çok güzel, sepetlere doldurulurdu. Sepetin biri özenle seçilir, kirazlar dizilir, üzerine toplanan en güzel güllerden serpiştirilir, sepetin en üstüne, ortasına gelecek şekilde bir adet “Cumhuriyet altını” konulurdu. Ayrıca gelin kıza tülbent, terlik, elbiselik kumaş vb. şeyler konulurdu.

Bu Törene “Gül –Kiraz” götürme, töreni denirdi. İki At arabasına doluşan köyün kızları, türküler, şarkılar söyleyerek, gelin kıza “Gül- Kiraz” götürürlerdi. Gelin kızın bulunduğu komşu köyde, öğle yemekleri yenilir, sonra oyunlar oynanır, sohbetler edilir, akşamüzeri geri köye dönülürdü.

Bu töre aynı zamanda sosyalleşmeyi, insanların birbirlerini tanımalarını, dost, arkadaş olmalarını sağlardı. Bu arada gidilen köydeki yetişkin oğlan sahibi anneler, törene katılır ve orada kendilerine en güzel konuşan, en güzel oynayan, endamlı kızlardan gelin seçmeye çalışırlardı.

Kendi ürettikleri kiraz ve gülden çok önemli bir gelenek geliştirirken, kirazın birçok güzel özelliğini de belki bilmezlerdi ancak onlar doğal olan, ellerinde olanla yetinip onu çok iyi değerlendiren insanlardı.

Kiraz gül ailesine ait bir bitkidir ve Dünya'da kiraz üretiminde birinci sırada Türkiye yer almaktadır. Kiraz en düşük kalorili meyvelerden biridir.
Kiraz, melatonin içerir ve uykusuzluğa iyi gelmektedir. Mutluluk hormonu serotoninin öncüsü triptofandan zengindir.

Bir milletin varlığını sürdürebilmesi için kültür değerlerini muhafaza edip, yaşatması gerekir. İnsan topluluklarını millet olma vasfına ulaştıran kültür değerleri, insanlar tarafından yaşandığı ve yaşatıldığı müddetçe anlam kazanırlar. Bu durumun şuurunda olan toplumlar da kültürlerine sahip çıkarak, varlıklarını sürdürebilmektedirler. Gelenek, görenek, örf ve âdetleri ile bir define durumunda olan Türk milleti, bu zenginliklerini nesilden nesile sözlü ve yazılı olarak devam ettirmektedir. Ancak, Kültürel mirasımızın devamlılığının sağlanması için araştırmalara konu edinilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir.

UNESCO tarafından başlatılan çalışmalarla,Dünya kültürlerini oluşturan değerlerin unutulması ve yok olması önlenmeye çalışılmaktadır., Somut Olmayan Kültürel Mirasın (SOKÜM) Korunması Sözleşmesi,(32. Genel Konf.2003)onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme somut olmayan kültürel mirasın korunmasını, sürdürülebilmesini ve yaşanabilirliğini güvence altına almayı amaçlamıştır.

Kültürümüzle, kimliğimizle, tarihimizle ilgili somut ve soyut değerler kültürel mirasımızdır. Ülke olarak bunlara sahip çıkıp korumaya çalışırken, yerli ve özgün olan kültürel değerlerimizi de korumaya, yaşamaya ve yaşatmaya çalışmalıyız.

Bence o değerlerden biri olan ve çok anlamlı ve özgün bulduğum “GELİN KIZA –GÜL KİRAZ” geleneğini, yaşamalı ve yaşatmalıyız.