29 Mayıs 1936 günü kabul edilen “Türk Bayrağı Kanunu” 5.Haziran.1936 günlü T.C. Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasanın birinci maddesi;

Türk Bayrağı, bu kanuna bağlı örnekte gösterilen şekil ve nispetlerde olmak ve al zemin üzerine beyaz ay-yıldız konmak şartı ile yerli şaliden yapılır. Ancak şalinin tedarikinde zorluk olur ise en büyük mülkiye memurunun izni ile zemin rengi al olmak üzere başka kumaştan da yapılabilir denmektedir

Bu kanun ve hükümlerine ve yapılacak nizamnameye muhalif olarak bayrak yapmak ve satmak yasaktır. Bu yasağa aykırı gidenler Türk Ceza Kanunun 526.maddesine ve nizamnameye göre cezalandırılır, Muhalif olarak çekilmiş bayraklar mahallin en büyük mülkiye memuru emri ile indirilir.

Denilmekte ve bu kanunun birinci maddesinde yazılı örnek gazetenin sonundadır denilerek bayrağın oran ve orantıları belirtilmektedir.

Birinci madde de belirtilen yerli Şali nedir?

Celal Esad Arseven’in Sanat Ansiklopedisinde Şali(Dok.) Tiftikten dokunmuş ince kumaşlara denir, bundan bayrak yapılır. Ankara Şali’si meşhurdur. Büyük Bayraklar yapmaya mahsus olan kaba ve seyreksi dokumalarına kaba şali tabir olunur. Yeni bayrak talimatnamesinde Türk bayrağının Yerli Şali’den başka bir kumaştan yapılması yasak edilmiştir denilmektedir.

Aynı eserde Şali (Dok) Türklerde, yünden dokunmuş ince elbiselik kumaşa denir.

Tosya Şali, Trablus Şali gibi denmektedir.

“Belgelerle Osmanlı döneminde Ankara” adlı eserde ise Ankara şali’sinden bahseden çok sayıda ferman ve emirname varlar.

24 Ocak 1793 tarihli bir padişah emri“Donanma kalyonlarının ihtiyacı olan sancakların Ankara’da üretilip İstanbul’a gönderilmesi için Ankara kadısı ve mütesellimine gönderilen padişah emrini içermektedir”.

Açıkça “Numunesine mutabık ve beyaz ve yalın kat olarak zımmi-i meşfur marifetiyle” Ankara’da Şalici esnafına dokutturulup deraliyyeme tesyir ve Tersane-i Amireme teslimine ihtimam ve dikkat diye yazılmıştır. 

-Yine aynı eserde Ankara’da dokunmakta olan Sof ve Şali’nin ne şekilde imal ettirileceği ve fiyatı hakkında 16 Temmuz 1845 tarihli bir emr-u ferman bulunmaktadır.

Frenk Şalisi ucuz satılmakta ve Frenk Şalisinin bu vechile rahis bulunması halkın meyli ve rağbetini ve Ankara şali’sinin adem’-i revacıyla tüccarın sekte-i ticaretini mûcip olmakta denilmektedir.

- Yine aynı eserde 31 Temmuz 1852 tarihli fermanda Ankara’da tarım ve ticaretin geliştirilmesi, Sof ve Şali üretiminin artırılmasını teşvikle birlikte yeni yolların yapılmasına da gayret edilmesi gerektiği yazılmaktadır.

-1-                                                                                 

-Aynı eserde 9.Aralık.1860 tarihli fermanda ise Ankara’daki Şali boyahanesinin satılması Şali ve Sof üretimini sekteye uğratacağından satılmasından vazgeçilerek tamir olunması hakkındadır.

Buradan anlıyoruz ki Ankara’da Şali kumaş üretilmesi çok önemli boyuttadır.

Bu konuda “Ankara’nın somut olmayan bir kültürel mirası, Ankara Sofu” adlı makaleyi yazan  Sayın Hayrettin İVGİN.

Sof bir kaç türlü dokunur: kalın kumaşlar, dört kat bükülmüş ipliklerle dokunur. Dört ayakçak dokuma ise makbul olan, desenli ve en iyi Soflar buna “Şali Sofu” denir.Piyasa kumaşı olan üç kat dokuma sade dokunan Softur.Buna düz ayak dokuma da denir diye yazmaktadır.

“Geleneksel Ankara Sof dokumaları” adlı makalelerinde Ayşe YANAR ve Feriha AKPINARLI ise Sof kaç türlü dokunur.

-Dört Kat; Bunlar dört kat bükülmüş atkı ipliği ile dokunan Soflardır ki bu türlü kumaşlar kalın olduğu nispette de çok sağlam olurlardı.

-Dört ayaklı bu türlü dokuma desenli ve narin olur ki Sofun en iyisi ve en makbulüdür. Buna “Şali Sofu”da denmektedir.

-Üç kat umumi piyasa kumaşı olup sade bir şekilde dokuma sağlandı. Buna düz ayak dokumada denmektedir.

 Prof.Dr. Semavi Eyice 27 Şubat 1980 tarihinde Türk Tarih kurumunda verdiği konferansta aslı Hollanda’nın Amsterdam Kentindeki RIJKMUSEUM (ulusal müze) da bulunan eski bir resmin Ankara’ya ait olduğunu tespit ederek onu bu niteliğiyle bilim dünyasına ilk kez tanıtmış ve Söz konusu resmin Ankara’ya ait olduğunu kesin kanıtlarıyla ortaya koymuş ve onu değişik yönleriyle irdelemiştir.

Ankara manzarası, birbirinden belirgin biçimde ayrılan iki bölümden oluşmaktadır.Tablonun üst bölümünde şehrin panoramik ön görüntüsü yer almakta,alt bölümde ise, o devirde şehirdeki en önemli ekonomik faaliyeti oluşturan tiftiğe dayalı üretim ve ticaretin muhtelif aşamalarını ayrıntılarıyla aksettiren görünüşlere yer verilmiştir.(Erman Tamur-Amsterdam’da Bir Ankara Resmi).

 “Ankara Keçisi’nin Hali ve İslahı” adlı kitabı başta olmak üzere konuya ilişkin birçok çalışmayı   Prof.Dr. İhsan Abidin yapmıştır. Ankara Keçisi’nin kökeniyle ilgili kapsamlı araştırmaları bulunan Prof.Selahattin Batu’nun Ankara keçisinin doğal ortamı içinde betimleyen anlatımı ise şöyledir;

“Anadolu yaylalarını süsleyen bu nadide mahlûk stepin bir güzelliğidir. Çölde Arap Atı ne ise Anadolu Yaylası’nda da Ankara keçisi odur.” 

Tiftik parlak, elastik, ısıya dayanıklı ve içine nem çekebilen bir elyaftır. İyi boyanabilmesine karşılık kolay kir tutmaz. Bütün bu özellikleriyle tiftiğin gerek koyunyünü, keçi kılı ve deve tüyü gibi hayvanlardan sağlanan, gerekse pamuk ve keten gibi bitkilerden elde edilen doğal dokuma lifleri içinde her zaman özel bir yeri olmuştur.

-2-

Ankara keçisinin tiftiği, gövdesinden küçük kıvrımlı lüleler halinde sarkan, uzun, beyaz ve parlak kıl demetçiklerinden oluşur. Tiftik tellerinin birleşip kıvrılmasıyla oluşan “lüleler” köklerine yakın yerlerde yeniden kendi aralarında birleşerek tiftik demetleri oluştururlar. Bunlara da “tura” denir. Tiftik, ipek gibi yumuşak oluşuna karşın oldukça sağlam ve dayanıklıdır. Tiftiğin sanayide tutulan diğer bir özelliği de keçeleşmemesidir.

Ankara keçilerinde, asıl tiftik elyafı yanısıra “kemp” denilen kıllar da bulunur. Kemp elyafı kaba görünüşlüdür; kuvvetli oluşuna karşılık gevrektir, esnekliği düşüktür. Tiftiğin göz alan parlaklığına karşı kemp, donuk beyaz renktedir. Ankara keçilerinin yeni doğmuş yavruları ile bir iki aylık yavrularda kemp miktarı fazladır ancak hayvanın yaşı ilerledikçe bu miktar azalır.

El ile tutulduğunda tiftik, kayganlık ve yumuşaklık duygusu verir. Bunun nedeni kıl yüzeylerini kaplayan ince yağ katmanıdır. Bu yağ katmanına “yağıltı” denir. Yağıltısı ne kadar fazla ise tiftik o kadar dayanıklı olur. Tiftik telleri kuru olursa kolay kırılır ve kopar.

Anadolu’da yetiştirilen Ankara keçilerinin tiftiği yılda ortalama 20-30 cm kadar uzar ve genellikle yılda bir kez kesilir (kırkılır.)

Tiftiğin kalitesini belirleyen başlıca özellikleri, bükülme yeteneği, inceliği, uzunluğu, dalgalanması, esneklik ve dayanımı, turalarının biçim ve yapısı, yumuşaklığı, rengi ve yağıltısıdır.İçinde ot tohumu ve çamur gibi yabancı maddelerin bulunuşu ile nem miktarının yüksek oluşu tiftiğin kalitesini olumsuz yönde etkiler ünlü gezginimiz Evliya Çelebi 1640 yıllarında,Ankara’ya gelmiş,kent merkezi ile civarındaki kasaba ve köyleri gezmiştir.Evliya Çelebi,seyahatnamesinin Ankara’ya ilişkin bölümünde,kentin durumu ve halkın yaşamı yanısıra,Ankara keçisi,tiftik ve sof üretimine ilişkin gözlemlerine de geniş yer vermiştir.Seyahatname’de,Ankaralıların giyim ve kuşamlarının anlatıldığı kısa bir bölüm vardır;

“Bu şehr ahalisinin ekseriyyâ ankâları semmûr ferâce,vasatu’l halleri çuka serhaddi ve kontuş ve ferrâce-i günâgûn giyerler.Ve ehl-i hırefleri beyâz bez ve muhayyer ferâce ve ulemâları serâpâ gûnâgûn sûf ferâce giyerler.Zira sûf Kânıdır.Ve Zenâneleri cümle rengârenk sûf ferâce giyip gâyet mü’eddebe gezerler.

“Bu şehir halkının zenginlerinin çoğu samur ferace, orta hallileri çuha serhaddi (düz dokunmuş, ince ve tüysüz kumaştan kısa giysi), kontuş(?) ve renk renk ferace giyerler. Sanatkârları beyaz bez ve muhayyer ferace, Bilginleri baştan ayağa renkli sof ferace giyerler. Çünkü burası sof yeridir.Kadınları rengarenk sof ferace giyip gayet edepli gezerler.”

Ankara keçisi ve softan da şöyle söz edilmiştir:

“ve tiftik keçisi beyâz süd gibi bir güne teys-i ebyâzdır kim bu kevn-i atlasda eyle mahlûk halk olunmamıştır. Sûf ipliği bundan hâsıl olur ve gûna-gûn elvân padişâhlar giydüğü hayâl-i reng-âmiz sûflar bu keçi tüyünden hâsıl olur.

-3-

Bu bölüm de bugünkü dile şöyle çevrilebilir:

“Tiftik keçisi, beyaz süt gibi, o kadar beyaz renkli bir keçidir ki, yeryüzünde onun gibi bir mahlûk yaratılmamıştır. Sof ipliği bundan elde edilir.

Evliya Çelebi’nin Ankara için “Allahu Taalâ dünyanın sonuna kadar Osmanlılar elinde ebedi ede. Amin, ya Müste’an” diyerek dua etmektedir.

 “Ankara’nın Sof Üretiminin Osmanlı Devleti Ticaretindeki Yeri ve Önemi” (Adlı çalışmasında Sayın Perihan Hazel KAYA şu tespitlerde bulunmaktadır).

Arşiv kayıtları doğrultusunda Ankara’da önemli bir nüfusun yaşadığı söylenebilir. Ayrıca tarımsal üretim ve tüketim miktarları Ankara’daki nüfus yoğunluğunun önemli bir göstergesidir. XVII. yüzyılın başlarında 25.000 civarında olduğu tahmin edilen nüfus XVIII.yüzyılda 20.000 civarına düşmüştür. (Ergenç,2002;s 60-61).Yaşanan bu düşüşün nedenleri arasında kıtlık, eşkiyalık olayları ve devletin özellikle savaş dönemlerinde halka yüklediği yükümlülükler yer almaktadır. (Akyüz,2003;s 84). Bu nedenler arasında en önemlisi ise Celali isyanlarının yarattığı tahribattır. Celali isyanlarının sonucu şehirden önemli ölçüde göç olmuş, tarımsal üretim azalmış ve tüm bunlar sonucu kıtlık yaşanmıştır.(Akdağ,1995;418-421).

XVI-XVIII. yüzyıllar boyunca tiftik ve sofun Ankara’nın en önemli gelir kaynağı olması, beraberinde güçlü bir esnaf örgütlenmesini getirmiş ve sof esnafı da kendi içerisinde yuyucular, dokuyucular, boyacılar ve cendereciler şeklinde örgütlenmişlerdir.(Ergenç, 1980)

Sof kumaşı, tiftik keçisinin yününün liflerinin düzgün ve uzunluğundan dolayı parlak ve dökümlü bir özelliğe sahip olduğundan öncelikle toplumun üst tabakalarının kullandığı bir meta idi. Ayrıca tiftik keçisinin yününün lifleri, hafif yağlı olduğu için yağmurluk yapımında tercih edilirdi. Bir de gömleklik ve şali adı verilen ikinci sınıf ve daha ince soflar da iç giyim eşyasında kullanılmaktaydı. Sof kumaşı sağlamlığından dolayı giyim eşyası yapımında kullanılmasının yanı sıra Tersane-i Amire tarafından da çok miktarda satın alınıyordu.(Taş;2006s.88)

Sofun ham maddesi tiftik olmakla beraber beyazlığı göz kamaştırıcı bir nitelikteydi. Tiftikler Mayıs ayına doğru yıkanmadan kırkılır, eğrilir ve iplik haline getirilerek tezgahlar da dokunurdu. Tezgahtan çıkan sofların yıkanması, cenderelenmesi (sıkıştırılması),boyanması ve perdelenmesi (cilalanması) gerekmekteydi.Bu zorlu işlemlerin aynı anda yapılması gerekmekteydi.Bu nedenle pek çok işçi aynı anda koordineli olarak çalışırdı.Bu işlerle uğraşan esnaflardan,sofu tezgahlarda işleyen ve dokuyan ustalar genellikle Müslüman iken yıkayan,cendereleyen,boyayan ve perdahaleyanlar ise genellikle gayrimüslim idi.(Tunçer,2001;s.35)

-4-

XVI. yüzyılda Ankara’da üretilen sof ve şali yerli ve yabancı tüccarlar tarafından bir yandan İstanbul, Bursa, Halep, Şam gibi iç piyasada pazarlanırken İngiltere, Hollanda, Fransa, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerine de ihraç ediliyordu.(Ergenç,2012;s.153) Ankara XVII.yüzyılda da önemli bir ticaret merkezi olması nedeniyle devletin her tarafından tüccarlar gelmeye devam etmiştir.Bir lüks tüketim malı olarak sof İstanbul için çok önem arz etmekte olup sarayın ve hanedanın özellikle tercih ettiği bir kumaştır.Bu nedenle sarayın ihtiyacı olan sof kumaşı Ankara’dan temin edilmekteydi.1117/1705 yılına ait bir belgede talep edilen sofların renk ve özellikleri arasında;tavşan kanı sof,al sof,açık şarabi sof,yeşil sof,açık nefti sof,fıstıki yeşil sof,açık narenci sof,siyah sof,gülgüni sof,koyu meneviş sofları bulunduğu belirtilmektedir.(AŞS 84:S 41/64)

1064/1654 tarihli bir belgede Ankara’nın sof ticaretinin yalnızca yakın çevresi ile değil İstanbul, Anadolu ev Rumeli’yi de içine alacak şekilde geniş bir alana yayıldığını göstermektedir.(AŞS, 64:s.383) 

İstanbul gibi İzmir de Ankara tüccarı için bir Pazar imkânı sağlıyordu. Ankaralı tüccarlar bir taraftan İzmir’e sof satışı yapıp diğer taratan bu kentten boya, kalay ve çuha satın alıyorlardı.(AŞS, 91:s.11) Bu dönemde başta İstanbul olmak üzere, İzmir ve Haleb’e gönderilen tiftik ipliklerinden Ankara damga mukâtaasının gelirleri arasında yer alan çıkar bâcı adı altında vergi alınmaktaydı. Ankaralı tüccarların sof ile ilgili ticarette kullandıkları bir ürün de sof ipliğinin boyamasında kullanılan mazı diye bilinen bir tür boya malzemesidir.

Belgelerde Ankara’da oturup İstanbul, Halep, Kayseri, İzmir, Sivas, Erzurum ve Kudüs gibi bazı şehirlerine giden tüccar gayrimüslimler de bulunmaktaydı. Yine kayıtlarda bu şehirlerden başka Kahire’ye, Tebriz’e ve Venedik’e sof götüren tüccarlar olduğu da tespit edilmiştir.1133-1721 tarihli bir belgede Çengel Hanı’da sakin olan Mirat adlı kişinin Hollandalı tüccara 750 vukiyye sof ipliği sattığı belirtilmektedir.(AŞS,97;s.13/16) Lehliler, XVII.yüzyılda Ankara’da en yoğun ticaret yapan kesimdir. Başta İstanbul ve Halep, sof ticareti için önemli liman şehirleri iken XVII.yüzyıl ortalarından itibaren İzmir Foça’da önem kazanmaya başlamıştı.Avrupalı tüccarlar kervan ticareti yoluyla Ankara’dan getirdikleri malları İzmir limanındaki gemilerine yükler ve götürürlerdi (Taş,2006;s.74).1599 yılında 18 tüccar toplam 5.700.000 akçe değerinde 162 yük sofu Halep ve Venedik’te satmak amacıyla toplamıştır.(Doğan,2017; s.258)

Sof kumaşlarının dokumasında Ankara tüccarının ihtiyaç duyduğu maddelerden biri olan Şap, kumaşın yıpranma, güneşe karşı dayanıklılık ve boyanın sabitleşmesini sağlanmasında kullanılıyordu. Dolayısıyla dayanıklı bir sof kumaşı için olmazsa olmaz bir madde idi. Ancak başlarda Kütahya ve Karahisar-ı Şarki şapları kullanırken sonraki dönemlerde ucuz Avrupa şapları kullanılmaya başlandı.Avrupa şapları kumaşların yapısını bozarak kalitesini düşürdü.Yine sof kumaşının dokumasında kullanılan kökboyaların da Avrupa’dan getirilip Ankara’da ucuza satılması kumaş kalitesini düşüren ve bu yolla ticaretini etkileyen bir durumdu.(Özdemir,2012:371) XIX.yüzyılın başlarında Ankara ve çevresinde 10.000 kişinin çalıştığı 2000 adet dokuma tezgahı varken yüzyılın sonlarına doğru tiftik ipliği ve kumaş üretimi bitme noktasına gelmiştir.Bunun en önemli nedenleri arasında İngilizlerin Afrika’da yetiştirdikleri keçilerin etkisiyle piyasaya gereğinden fazla mal sürmeleri sonucu tiftik fiyatının düşmesi ve insanların ucuz ama kalitesiz sof kumaşlara olan ilgisinin artmasıdır. Sonrasında tiftik sanayisine en büyük darbe 1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması ile indirilmiştir. Bunun sonucunda İngiliz dokumaları Osmanlı Ve Ankara pazarına girmeyi başarmış ayrıca İngiltere’de Branford tiftik sanayisi de kurularak sektörde lider konuma yükselmişlerdir.(Eşiyok,2010)

-5-

OSMANLI ARŞİV BELGELERİNDE ANKARA ŞALİ” adlı makalesinde Doç.Dr.Hüsnü YÜCEKAYA şu tespitlerde bulunmaktadır.

Ankara şalıyla ilgili tespit edilen ilk belge 1715,son belge 1865 tarihlidir.19.Y.Y. önceki belgelerde “Engürü Şali” adı kullanılırken, 19.Y.Y.’dan itibaren “Ankara Şali” ifadesi tercih edilmiştir.18.Y.Y.sonlarından 19.Y.Y. yarısına uzanan 50 yılı aşkın süreçte üretimin zirveye çıktığı anlaşılmaktadır En önemli alıcı olan donanmaya bu dönemde 100.000 arşını bulan boyutta üretim yapılmıştır.

19.Y.Y. doğru belgelerde şaldan oldukça fazla bahsedilirken sof kumaşından neredeyse hiç bahsedilmemiştir. Belgelerden iki kumaşın, değerinden kullanım alanlarına kadar olan çizgide şal kumaşının daha ince, ipliğinin daha özenli ve daha nitelikli bir kumaş olduğu anlaşılmaktadır. Şalın donanmada sancak olarak kullanılmasının nedeni örgüsünün muntazamlığı ve ipekli kumaşa benzeyen parlak görünümüdür.1838 tarihli belgede sof ve şalın katları belirtilirken sofun şala göre daha kalın kumaş olduğu anlaşılmaktadır.

Donanmaya sancaklık olarak yüksek miktarlarda Ankara Şalı alındığı belirlenirken bazı yıllar 100.000 arşını aşkın Ankara şalı siparişi verildiği belirlenmiştir. 1795 tarihinde İstanbul’da Ankara şalına “Narh“ konulduğu belgelere yansımıştır. Zaruri ihtiyaçları ile birliktede ,içerisinde  Ankara şalının da olduğu sınırlı sayıdaki ürüne Narh konulmuştur.Bu husus Ankara şalının genel kullanımına ve neredeyse zaruri ihtiyaç olarak görüldüğüne işaret etmektedir Ankara şallarının İstanbul’da piyasaya arz edildiği mekan “Yenihan” dır. Sabit mekân sınırlamasında merkezi idarenin ısrarının nedeni, vergi üzerinde kontrol kurmak ve kaliteyi takip etmekle ilgilidir. Ankara şallarının, Hünkari, berce, kaba şal,harcıalem,evsat şal,edna şal gibi çeşitleri ile nar çiçeği, kanarya,sincabi kahverengi, mavi sarışal,elvan şalı portakal rengi şal,beyaz şal gibi renkleri belirlenmiştir.

Belgelerde, Ankara şalının değeri ile ilgili de belgeler vardır.1794 yılında Ankara şalının zirası 45 Akçedir, 1845 yılında hünkari şal Ankara’da zirası 10 kuruş iken, İstanbul’da 16 kuruştur. Harcı alem vasat şal, Ankara’da zirası 8,5 kuruş iken, İstanbul’da 12 kuruştur.Edna şal, Ankara’da zirası 7 kuruş 5 para iken, İstanbul’da 8 kuruştur.

Bir dönem Ankara Ticaretine hatta Osmanlı Ticaretine damga vuran Ankara şalı, 1936 yılında çıkan Bayrak Kanununda Türk Bayrağının yegane kumaşı olarak yerini alırken ilgisizlik sonucu her geçen gün değerini yitirmiş ve günümüzde tamamen unutulmuştur.

24.09.1983 tarih ve 18171 sayıyla yayınlanan Türk Bayrağı Kanunu ikinci maddesinde.

Türk Bayrağı bu kanuna ekli cetvelde gösterilen şekil ve oranlarda olmak kaydıyla beyaz ay-yıldızlı al bayraktır. Bayrak ile özel bayrakların (sembolik bayrak, özel işaret,flama,flandra ve fors)standartları,hangi kumaş ve maddelerden yapılacağı tüzükte gösterilir denilmektedir.

25.01.1985 tarih ve 85/9034 sayılı Türk Bayrağı Tüzüğü ikinci bölüm üçüncü madde A bendinde ise Bayrak, 4.üncü madde de belirtilen standartlarda al zemin üzerine beyaz ay-yıldız konmak suretiyle aşağıda gösterilen kumaşlardan yapılır.

-6

1-%100 naylon

2-%100 poliyester

3- %50 ipek+%50 yün

4- %50 ipek+%50 naylon veya poliyester

3. ve 4. Numaralarda belirtilen kumaşlardan yapılan bayraklara engel hallere münhasırdır. Denilerek 1936’da çıkarılan Bayrak Kanunu tamamen değiştirilmiştir. Ancak biz Ankaralılar 1936 yılında çıkan Bayrak Kanununda Türk Bayrağının yegane kumaşı olarak yerini alan yerli Ankara Şal’ından yapılmış bir örnek bayrağı mutlaka bulacağız yeniden üretimini gerçekleştirip, Ankara’nın ve Ankara’lının gündemine taşıyacağız.

Ankara’nın tarihine, kültürüne, doğasına kısaca ”değerlerine” sahip çıkmak, Ankara’nın geleceğine sahip çıkmak demektir.Bunları gündeme getirmek dikkat çekmek,farkındalık yaratmak her Ankara’lı için tarihsel bir sorumluluktur.

KAYNAKÇA

1) Ankara Keçisi ve Tiftik Dokumacılığı... Erman TAMUR.ATO

2)Tarihi Dokumak Bir Kentin Gizemi Sof... Koç Üniversitesi-VEKAM

3)Amsterdamda Bir Ankara Resmi Erman Tamur.

4)Osmanlı Arşiv Belgelerinde Şali – Doç.Dr. Hüsnü YÜCEKAYA

5)Ankaranın Sof Üretiminin Osmanlı Devleti Ticaretindeki Yeri ve Önemi Dr. Öğr. Üy. Perihan Hazel KAYA

6)Ankara Keçisi Tiftiği ve Sof’u- Prof. Dr. Zahide İMER

7) Batılı Gezginlerin Gözlemi ve Değerlendirmelerinde Ankara Keçisi...Prof. Dr. Mehmet AK

8)Türkiyede Ankara Keçisi (Capra Hipcus Ancryrensis) Yetiştiriciliğinin Dünü Bugünü Yarını...

Uzm. Güven ŞAHİN

9)Onyedinci Yüzyıl Ankarasında Sof İmalatı ve Sof Atölyeleri  Suraia FAROQHİ

10)Ankara (Tiftik)Keçilerinin Yetiştiriliş Öykülerinden Bir Kesit... Dr. Senem GÖNENÇ

11)XIX. Yüzyılın İlk Yarısında ANKARA. Dr. Rıfat ÖZDEMİR

12)ANKARA TARİHİ. I.II. AVRAM GALANTÇ