17 Ağustos 1999 sabahı, Türkiye’nin en acı günlerinden biriydi. Marmara bölgesinde meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki depremde on binlerce insan hayatını kaybetti, şehirler enkaza döndü. O gün yaşananlar hafızalardan hiç silinmedi.

Bugün aradan 26 yıl geçti. Depremi yaşayanlar hâlâ o geceyi anlatıyor, yaşamayanlar ise anlatılanlardan, belgesellerden, haberlerden bu acıyı öğreniyor. Yani 17 Ağustos, sadece geçmişte kalan bir tarih değil; bugünü ve yarını da ilgilendiren bir uyarı aslında.

Peki biz bu 26 yılda ne yaptık?
Kentsel dönüşüm başladı ama hala milyonlarca kişi dayanıksız binalarda oturuyor. Deprem toplanma alanlarının bazıları yıllar içinde bina oldu. Deprem çantası hazırlamayan, acil durum planı olmayan binlerce aile var. Uzmanlar ise yıllardır aynı şeyi söylüyor: “Büyük Marmara depremi olacak.”

Depremi engelleyemeyiz ama hazırlık yapabiliriz. Güvenli evlerde oturmak, deprem bilincini çocuklara öğretmek, toplanma alanlarını korumak, devletin ve belediyelerin bilimi esas alarak adım atması… Bunlar yapılırsa kayıpları azaltmak mümkün.

17 Ağustos’u her yıl anıyoruz. Ama anmanın tek başına anlamı yok. Asıl mesele, o acının tekrar yaşanmaması için bugünden önlem almak. Çünkü bir gün yine sallanacağız. Önemli olan hazır olup olmadığımız.