Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden yaklaşık iki ay geçti, tamam televizyonlar ve gazeteler hala ucundan kıyısından konuya giriyor,...
Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden yaklaşık iki ay geçti, tamam televizyonlar ve gazeteler hala ucundan kıyısından konuya giriyor, hatırlatmalarda bulunuyor ama ne yazık ki deprem yavaş yavaş unutuluyor.
Zaten en önemli sorunumuz da “balık hafızalı bir toplum” olmamız değil mi?
Bazı konular gündeme oturuyor ve neredeyse tüm gündemi işgal ediyor ama konu ne kadar önemli ve can yakıcı olursa olsun kısa bir müddet zarfında ilgi sönüyor, alaka tavsamaya başlıyor ve gündem değişiyor.
Oysa ülkemiz coğrafyasında hiç unutmamamız gereken en büyük ve ölümcül tehdit depremdir. Sizin deprem konusunu hatırlamanız ya da unutmanız elbette doğanın hiç mi hiç umurunda değil; kronometre çalışıyor, takvim işliyor ve bir sonraki büyük deprem büyük bir hızla yaklaşıyor.
Atalarımız “korkunun ecele faydası yok” demiş depremden korkmak ve bu nedenle depremi görmezden gelmek mezarlıktan geçerken ıslık çalmak kadar faydasız ve beyhude bir iştir.
Depremler doğanın gerçeğidir, bir ilahi ceza falan değil tamamen doğal bir fenomendir ve depremlerin nerede ne zaman ve hangi büyüklükte olacağı da bilim insanlarınca bilinir, söylenir, anlatılır.
Ülkeyi yönetenlerin ve karar vericilerin tek yapması gereken bilim insanlarına kulak vermek, bilim insanlarını dinlemektir.
Bu ülkede yaşayan herkes artık şu gerçeği öğrenmiş olmalı: Deprem öldürmez, depreme dayanıklı yapılmamış binalar öldürür…
Depremin nerede, ne zaman ve ne büyüklükte olacağını biliyoruz demiştim ama sadece bunu da bilmiyoruz. Biz bu gün sahip olduğumuz teknoloji sayesinde en büyük depremlere bile dayanabilecek binalar yapmayı da biliyoruz.
Peki, bildiğimiz halde böyle depreme dayanacak güçte binalar neden yapmıyoruz?
İşte bu tamamen politik ve ekonomik bir karar…
Bu ülkede hangi arazilerin imara açılacağına politikacılar karar veriyor ve ne yazık ki bu kararı verirken jeoloji ve jeofizik mühendislerinin görüşleri pek dikkate alınmıyor.
İmar kararları verilip mevzuat hazırlanırken genellikle egemen güçler arasında kent rantını kim alacak pazarlığı yapılıyor en nihayetinde kim güçlüyse onun istediği bölgeler imara açılıyor ve elbette o bölgelerde zamanında değersizken arazi kapatanlar çok büyük bir rant elde ediyorlar. Zaten memlekette bu işlerin servet transferi konusunda en önemli ve kullanışlı araç olduğunu bu gün sağır sultan bile duymuş vaziyettedir.
Açıkça söylemek gerekirse depremlerde ya da sel ve deprem benzeri bütün doğal olaylarda can ve mal kayıplarına neden olan bilgi eksikliğimiz değil ekonomik ve politik kararlarımızdır.
İşte tam da bu yüzden benzer doğal olaylar nedeniyle eğer yıkılmak istemiyorsak öncelikle ekonomik ve politik kararlarımızı değiştirecek yeni bir strateji izlememiz gerekmektedir.
Bunu yapmalıyız yoksa daha sittin sene kendimize beton mezarlar inşa eder ve bunları astronomik fiyatlar ile alıp satarak kendimizi kandırmaya, sanal bir zenginlikle avunmaya devam ederiz.
Son depremlerde gördük milyonlarca liraya alınıp satılan beton yığınları anında enkaza dönüştü, hem beş para etmez hale geldi hatta enkaz kaldırma masrafı doğurdu ve hem de çok daha acısı elli binden fazla insanımızın ölümüne çok daha fazlasının ise yaralanmasına yol açtı.
Bu yaşananlardan sonra bile akıllanmadan hala akıllanmayıp “tavla kokusu almış candarma beygiri” gibi rant peşinde koşan taifeye söyleyecek bir şeyimiz yok onlar bu ülkenin yüzkarasıdır.
Ben önümüzdeki seçimlerde bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan vicdan sahibi, iyi ve akıllı insanların kendilerine çeki düzen vererek rantı değil aklı ve bilimi öncelleyen kararlar alacak yöneticiler seçeceğinden eminim, siz ne dersiniz?