Fatma Hanım sabah Semt Pazarı’na indi. Poşetleri boş, yüzü bir torba yük gibi ağırdı. Süt tezgahında durdu, elindeki 18 lirayı saydı. Süt yerine bir simit aldı. Çocuğuna baktı, sadece “Yarın” dedi… Sesi çekikti, gözlerinde umut kırıntısı vardı, ama o yarın, hiç gelmedi.

Bugün bu halk aç kalmadan, üşümeden, borca batmadan yaşamak istiyor. Bu bir lüks değil, en temel hak, en insani ihtiyaç.

Fakat tencereler sus pus. Mutfaktan çatal bıçak sesi değil, fatura sesi geliyor. Çocuğu harçlık isteyemiyor, annesinin yüzüne bakınca gözü yerde kalıyor. Emekli markette süt şişesine bakıyor, elleri titriyor, geri dönüyor.

İşçi, asgari ücretli maaşını daha cebe koymadan kiraya, faturaya bırakıyor. Öğrenci kantinde simit almaya utanıyor; cebindeki son parayı sayıyor, nefesini tutuyor. İşsiz, kapı kapı dolaşıyor; iş bulamadığı her gün evdekilerin yüzüne bakmaya çekiniyor.

Ve hala söylemlerde, manşetlerde… “Ekonomi uçuyor” deniliyor… Belli ki uçan sadece fiyatlar!

Hayatın Gerçekleri:
🥯 Simit 20 TL
☕️ Çay 15 TL (en düşük fiyat)
☕️+🥯 Bir öğün çay + simit: 35 TL
5 kişilik aile için günlük 525 TL, aylık 15.750 TL

Sadece çay-simit bu kadar…
Ama yaz sıcağında bir dondurma, kış akşamında bir bardak boza çok mu?
Çocuk kantinde tost, ayran istemez mi?
Marketten küçük bir çikolata, bayramda şeker alınmaz mı?
Bir dilim karpuz, bir avuç üzüm, ve dalından koparılmış birkaç kiraz…
Sakız almak bile hayal oldu.
Ve sakız bile! Artık o bile lüks.

Yani çay-simit hesabı bile maaşı bitirirken…
Ya kira, çocukların ihtiyaçları, market, elektrik, su, doğalgaz, ilaç, sağlık, ulaşım, giysi, okul, kırtasiye, telefon, internet…
Hepsi maaşı daha cebe girmeden alıp götürüyor.

Geride aç sofralar, suskun anneler, mahzun çocuk gözleri kalıyor.

Türk-İş Raporu:
✔️ Açlık sınırı: 27.970 TL
✔️ Yoksulluk sınırı: 91.109 TL
✔️ Asgari ücret: 22.104 TL
✔️ En düşük emekli maaşı: 16.881 TL

Yani çay-simit hesabı bile maaşı bitirirken…
Ya ev kirası? Ya çocukların masrafı? Ya sağlık?

Bir asgari ücretli her ay sonunda “Acaba borcu nasıl çevireceğim?” diye uykusuz kalıyor.
Bir işçi, maaşını alır almaz kiraya, faturaya bırakıyor; cebine hiç girmiyor.
Bir işsiz, kapı kapı dolaşıyor; iş bulamadığı günlerde evdekilerin yüzüne bakamıyor.
Bir öğrenci, kütüphanede kitap değil, cebindeki son parayı hesaplıyor; kantinde simit almaya utanıyor…

Artık mesele sadece simit-çay değil…
Mesele, insanca yaşam hakkının bile neredeyse karşılanamıyor oluşu…

Hayat, simit değil, vicdan hesabıdır…
Bir anne çocuğuna “Yarın daha iyi olacak” diyemiyor.
Bir baba otobüs parasını akşam yemeğinden kesiyor.
Bir emekli, huzurlu günlerini hayal ederken ekmek kuyruğunda ömrünü tüketiyor.
Bir işçi, vardiyadan dönerken cebinde ekmekten fazlasını bulamıyor.
Bir işsiz, sabah kapıyı açınca cebindeki son bozuklukla günü çevirmeye çalışıyor.
Bir öğrenci, kantinde arkadaşının yanına oturup aç karnına gülmeye çabalıyor.

Faturalar cüzdana girince evdeki ışık kararıyor.
Kira geldiğinde evde huzur çekip gidiyor.
Market poşeti boş kalınca sofrada neşe dağılıyor.
Otobüs kartı bitince umut yol ortasında kalıyor.
İlaç alınamayınca insanın sağlığına güveni eriyip gidiyor.

Karanlık sadece lambada değil; sofrada, okulda, işte, yürekte…

Bütün bunlar tablo değil, istatistik değil…
İşte gerçeklerimiz, yaşadıklarımız ve bu bizim hikayemiz…

Bir zamanlar “Çay-simit hesabı” ile iktidarı eleştirenler, bugün milyonları bu hesaba mahkum etti. O gün söylenen söz bir uyarıydı…
Bugün aynı söz, acı bir gerçeğe dönüştü…

Ve milletin dilinde tek bir kelime var: YETER!

Evlerin sofraları boş, umutlar kırık… Bu artık ekonomi meselesi değil… Bu adalet meselesi… Bu vicdan meselesi…
Ve halk susmuyor… Yorgun ama bilinçli… Hakkını, ekmeğini, onurunu istiyor…
Bu ülkenin insanı çay-simit hesabıyla değil, insanca yaşamla anılmayı hak ediyor… Çünkü insan açken demokrasiye ve özgürlüğe kulak veremez…

SONSÖZ;
SON ÇIĞLIK!
Bugün mesele kimin iktidar olduğu değil…
Mesele kimin sofraya ekmek koyabildiği…

Simit-çay hesabı artık masal değil…
Bu, bir milletin uyanışının bilançosudur…

YETER!