Nobel Ekonomi ödülünü kazanan değerli ekonomistimiz Daron Acemoğlu kalkınmak ve refaha ulaşmakta zorlanan ülkeler için doğru yol ve yöntemi gösteren bir bilim insanıdır.

Siyasilerin siyasi hedefleri doğrultusunda uygulamakta olduğu popülist politikalar ile kalkınmanın ve refaha ulaşmanın sağlanamadığını hepimiz yaşayarak görüyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “hayattaki en önemli rehber bilimdir”, bilimin yolundan ayrılan toplumları kurt kapar, dünya tarihi bunun örnekleri ile doludur.

Bu yüzden toplumlar arasındaki gelişme farklılıkları konusunda çalışan ve bu konuda birçok eser kaleme alan Daron Acemoğlu gibi bir bilim insanının görüşlerini dinlemek ve gösterdiği yolu izlemek Türkiye için çok ama çok önemlidir!

Daron Acemoğlu özetle diyor ki:

  • Bağımsız yargı ve gerçek bir adalet gerçekleştirilmelidir.
  • Sadece hukuk devleti ve adalet yetmez; bununla birlikte gelirler arasındaki uçurumu engelleyecek sosyal adalet ve bunu sağlayacak bir toplumsal örgütlenme de gereklidir.
  • Ayrıca, gelecek inşası için evrensel değişim ve gelişmeleri yakalayacak bir eğitim zorunludur.
  • Bütün bunların toplamı olarak, daha yaygın bir umut ve elbette mutluluk, demokrasilerin devamını sağlar.
  • Türkiye’nin ilerlemesinin tek yolu, bu siyasal kurumları kuvvetlendirmek ve başkanlık sistemini en doğru şekilde parlamenter sisteme geri çevirmektir.
  • Ancak, sistem kadar önemli başka bir şey daha var: bağımsız yargı.
  • Başkanlık sisteminin geri çevrilmesi, basının ve sivil toplumun özgürlüğünün ve sesinin artırılması gerekiyor.
  • Türkiye’nin bugüne kadarki büyümesi hep bir yukarı, bir aşağı şeklinde olmuştur.
  • Şu anki program ne; faizleri azıcık çıkaralım, enflasyonu azıcık düşürelim, yabancı sermayeden para alalım ki birkaç sene daha ekonomi devam etsin.
  • Bu şekilde treni kaçırırız!
  • Bize bir kalkınma programı lazım. Ancak şu an uygulanan programın neoliberal bile olmadığını düşünüyorum.

Özellikle Daron Acemoğlu’nun eğitim konusundaki görüşleri bence çok ama çok önemlidir.

İkinci Dünya savaşında yerle yeksan olan Almanya ve Japonya’nın sonraki kalkınma hamleleri iyi yetişmiş nitelikli insan gücü sayesinde başarıya ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti ikinci dünya savaşında hiçbir zarar görmediği, yanıp yıkılmadığı halde sıfırı tüketmiş bu iki ülkenin bile gerisinde kalmıştır.

Bu durumun da tek sebebi yeterince nitelikli insan yetiştirememesi ve yetiştirdiği nitelikli insanların bu ülkede kalıp üretim yapmasını sağlayacak toplumsal ikilimi oluşturamaması yüzündendir.

Bakın Cumhuriyetimiz kurulduğunda yapılan devrimler arasında belki de en önemlisi eğitim alanını etkileyecek devrimler olmuştur.

Cumhuriyeti kuranlar cumhuriyeti yaşatmanın ancak ve ancak iyi eğitimli nitelikli insanlar sayesinde mümkün olacağını biliyorlardı. Böyle bir insan dokusu yaratabilmek için de gerekli olan tüm devrimleri yaptılar ama ne yazık ki 50’li yıllardan sonra güçlenen karşı devrim hareketi cumhuriyetin eğitim hedeflerini tek tek yok etti. Bu noktada en bilinen hikâye de köy enstitülerinin kapatılmasıdır.

Bu gün geldiğimiz noktada ise artık iyi bir eğitim sayesinde hayatının kurtulacağını düşünen geçlerin oranı çok ama çok azalmıştır. İyi bir eğitim alan gençlerimizin artık tek derdi kapağı yurt dışına atmak olmaktadır.

Mevcut iktidarın “nas” politikaları sadece ekonomi alanını değil eğitim alanını da çok ama çok olumsuz bir yönde etkilemiştir.

Bu “nas” politikalarından dönülmediği müddetçe geleceğimiz çok karanlıktır…