Bir varmış bir yokmuş. Çok evvel zaman olmasa da yakın bir zamanda bir çocuk ve kendisi...
Bir varmış bir yokmuş. Çok evvel zaman olmasa da yakın bir zamanda bir çocuk ve kendisi ile birlikte altı kişilik bir ailesi varmış. Çocuk küçük yaşta annesini kaybedince. Babası bir ablası ve iki abisi ile aynı evde beş kişi yaşamaya devam etmiş. İlkokulu bitirdiğinde büyüklerinden duyduğuna göre ortaokulda ilkokuldan farklı olarak yabancı dil öğreniliyormuş. Ablası ve abileri hepsi İngilizce okuduğundan “Sen de yabancı dil öğren başka başka ülkelere gidersin.“ diye hayaller kurmasını sağlamışlar.
Gel zaman git zaman küçük çocuğu ablası ortaokula kayıt yaptırmış. Ama çocuğun yabancı dili ailesindeki ablası ve abileri gibi İngilizce değil kurada Fransızca çıkmış. Büyükleri: “Olsun Fransızca da güzel dil hem Fransa’ya gidersin Eiffel kulesini görürsün. Dünyanın en büyük müzesi orada daha ne istiyorsun. Bize rehberlik yaparsın.“ demişler.
Büyük bir heyecan ile ortaokul günleri başlamış küçük çocuğun. Siyah önlük bir yana atılmış kendisine mavi bir takım elbise alınmış. Ayakkabıları parıl parıl parlayan siyah iskarpinler ile bir an önce sınıfında olmak en büyük heyecanı olmuş küçük çocuğun. Her dersine başka başka öğretmenler girmeye başlamış. İlk zamanlar çok güzel geçen günleri daha sonra eve geldiğinde tek başında olması küçük çocuğu çok üzmeye başlamış. Çünkü ablası, abileri ve babası çalışıyorlarmış. Arkadaşları eve geldiğinde ya annesi ya da ablası karşılarken küçük çocuk ıssız kimsesiz eve girmekten pek hoşlanmamış. Daha sonraki günlerde evde kimsenin kendisini kontrol etmemesi yüzünden okuldan gelir gelmez üstünü değiştirip tekrar okulun arka bahçesinde saatlerce akşam kadar arkadaşları ile top oynamaya başlamış. İlk aylar sorumsuzca geçirdiği günler okulun ilk yarısına kadar devam etmiş. Karneler alındığında on iki dersin on tanesi zayıf gelince evde kıyamet kopmuş. Bu zayıfların sebebi sadece küçük çocuk değil tüm aile imiş.
Küçük çocukla hiç ilgilenmeyen aile bu durumu görünce ders yılının ikinci yarısında kendisi ile ilgilenecekleri sözü vermişler.
Okulun ikinci yarısı başlamış. Küçük çocuk, ablası ve abilerini yardımı ile derslerini geçen gün ve aylardan sonra düzeltmesine yardımcı olmuşlar. Küçük çocuk her gün okulun bahçesinde top oynamayı azaltıp mahallede arkadaşları ile zaman geçirmeye başlamış. İlk zamanlarda yalnız ve ilgisiz çocuğun hayatında neşe ve sevinç bir yana sevgide olmayınca hep içinde bir anne sevgisi özlemi ile düşünüp durmuş. Geceleri sessizce ağlamış. Yalnızlığını kimseyle paylaşamamış.
Zaman o kadar çabuk geçmeye başlamış ki, okulun ikinci yarısı da bitmiş. Karnesinde üç zayıf ile okulda kalmış. Günlerce ağlamış ama yapacak bir şey kalmamış. Seneye yeniden birinci sınıfı tekrar etmesi gerekmiş.
Evin küçük çocuğu, babasına “Ben okumak istemiyorum.“ demiş. Babası da küçük çocuğu alıp oto sanayinde tanıdıklarının yanına götürmüş. Ustalar küçük çocuğu gördüğünde babasına “Aman ne yapıyorsunuz bu çocuk çok küçük buralarda ezilir kesinlikle olmaz.” demişler.
Baba ve oğul akşama kadar birçok iş yerine uğramışlar ama kimse iş vermek istememiş. Başları önlerinde eve dönmüşler.
Akşam aile üyeleri işlerinden teker teker eve gelmeye başlamışlar. Küçük çocuk en çok da büyük abisinden korktuğu için mümkün olduğunca göz önünde olamamaya çalışmış. Ama korkunun hiçbir şeye faydası olmamış.
Yemekler yenilmiş. Yemekten sonra büyük abi babası ile akşam sohbetini yaparken “Bugün nasıl geçti baba?” demiş.
Babada küçük oğlu ile bütün gün iş aradıklarını söylemiş. Büyük abinin gözleri deniz feneri gibi açılmış, kulaklarından dumanlar çıkmış, ”Nasıl iş aradınız baba? O daha çok küçük. Nasıl böyle bir işe kalkışıyorsun?” demiş.
Baba; “Bak oğlum bu çocuğun okumaya niyeti yok. Yol yakınken bir ustanın yanına verelim meslek öğrensin. Kolunda altın bileziği olsun.”
Büyük abi; “Hayır baba kesinlikle olmaz bu evde abileri ablası okumuş iş güç sahibi olmuş kişileriz. Küçük kardeşimizin soğukta kir pas içinde atölyelerde çalışmasına kesinlikle izin vermem.” demiş.
Baba; “Tamam, oğlum nasıl istiyorsan öyle olsun. Çağır kardeşni ile kendin konuş.” demiş.
Küçük çocuk başka odada bütün konuşmaları duymuş. Korkudan titremeye başlamış. Evde en çok korktuğu abisinin sesini duyar duymaz karşısında hazırola geçmiş. Büyük abisi küçük çocuğun yanına gelmiş.
“Bana bak bugün babamla iş aramaya gitmişsiniz. Oğlum neyin eksik senin. Bak hepimiz çalışıyoruz. Senden tek istediğimiz okuman. Bunun dışında senden bir şey isteyen mi var? Çalışmayı unutacaksın senin bir tek işin okumak olacak.
(Küçük çocuk büyük abisine şunları söylemek istemiş ama söyleyememiş. “Kimse benimle ilgilenmiyor her gün eve geliyorum yalnızım. Ne bir ses ne bir gülüş. Arkadaşlarımı ne güzel anneleri kardeşleri karşılıyor.”)
Hiç sesini çıkarmadan beklemiş küçük çocuk. Bu arada büyük abisinin eli kulaklarına uzanmış iki parmak arasında kıvrılan kulağından acılar yükselmeye başlamış. Küçük çocuğun gözlerinden acıdan damlayan gözyaşları sağa sola kaçışırken,evdekiler hiç ses çıkarmadan olayı izlemeye başlamışlar.
Büyük abi; ” Bu sana ilk ve son ikazım sen okuyacaksın tamamı? Bütün aile önünde söz ver hepimize. Hadi bakalım duyalım sesini.” demiş.
Sümük salya içinde evin küçük çocuğu“Söz veriyorum.” demiş.
Büyük abi küçük kardeşini iki kollarının arasına alıp sevgi ile sarılıp yanaklarından öpmüş.
Zaman yıldırım hızı ile ilerlemiş.Evin küçük çocuğu,bir de bakmış ki liseden mezun olmuş.
Bir varmış iki de varmış. Bazen beşkardeş işe yararmış. Evvel zaman içinde bu yaşanan olay evin küçük çocuğuna büyük büyük ders olmuş.