Bahar…
Yalnızca doğanın değil, insan ruhunun da uyanışıdır.
Kışın ağır sessizliğinden sıyrılıp, yeniden nefes almanın adıdır bahar.
Ve belki de en çok, fotoğrafçının ruhunda yankılanır bu değişim.
Çünkü hayat da, fotoğraf da, bakmasını bilen gözler için her zaman yeniden başlar.

Bir sabahın en sessiz saatlerinde çıktım yola.
Şehrin unutulmuş bir köşesinde, yorgun bir kaldırım taşının dibinde başını uzatan minik bir gelincik çiçeği ilişti gözüme.
Ne bir bahçeye aitti o, ne de bir vitrine…
Sadece vardı.
Ve varlığıyla her şeye rağmen yaşamanın en sessiz ama en güçlü fotoğrafıydı.

O an anladım ki, bahar bir mevsim değil, bir bakış biçimiydi.
Hayat, çoğu zaman en güzel çiçeklerini, en çok unutulan köşelerde açar.
Ve biz fotoğrafçılar biliriz ki, gerçek güzellik, çoğu zaman gözlerden kaçan o küçük ayrıntılarda saklıdır.

Fotoğraf, zamanı durdurmak değildir aslında; zamanı hissetmektir.
Ve bahar da öyledir:
Görmeyi bilenler için, her yaprakta, her kuş sesinde, her uyanışta bir mucize saklıdır.

O sabah bir kare aldım.
Ama aslında aldığım, bir çiçek fotoğrafı değil; yaşamın, yeniden başlama cesaretinin fotoğrafıydı.
İşte bu yüzden, her bahar geldiğinde, insanın içine de usulca bir kıpırtı düşer.
Belki adını koyamayız hemen.
Ama biliriz:
Bir şeyler yeniden yeşermeye başlamıştır içimizde.

Bir başka gün, kırsalda gezerken yaşlı bir kadına rastladım.
Avuçlarında yılların yorgunluğunu taşıyor, gözlerinde bambaşka bir ışık parlıyordu.
Bahçesinin kenarına ilişmiş, güneşin ilk ışıkları altında toprakla uğraşıyordu.
Yanına yaklaştım.
Selam verdim.
Gülümsedi.
Ve şöyle dedi:
“Toprak yorulmaz evlat. Yeter ki elini bırakma.”

O anda anladım ki, sadece toprak değil, insan da yorulmaz.
Yeter ki hayatın elini bırakmayalım.
Fotoğraf çektim mi?
Hayır.
Çünkü bazı anlar vardır; onlar yalnızca gözlere değil, doğrudan kalbe kaydedilir.

Fotoğrafçının kalbinde biriktirdiği bu görünmeyen kareler, bazen çekilen binlerce fotoğraftan daha değerlidir.
Çünkü hayatta da böyledir:
En kıymetli anlar, çoğu zaman kimse bakmazken yaşanır.

Bahar bize her yıl yeniden hatırlatır:
Kırılmış olabilirsin.
Eksilmiş olabilirsin.
Yorulmuş, susmuş, vazgeçmiş olabilirsin.
Ama yeniden başlayabilirsin.
Çünkü hayat, tıpkı toprak gibi, hep yeni bir başlangıcı içinde taşır.

Fotoğrafı anlamak için ışığı sevmek yetmez.
Gölgeyi de anlamak gerekir.
Tıpkı hayat gibi:
Sadece mutluluğu değil, hüznü de göğüsleyebilmek gerek.
Çünkü gölgesiz bir ışık yoktur;
ve hüzünsüz bir bahar da.

İşte bu yüzden, biz fotoğrafçılar her karede yeniden başlarız.
Her ışıkta, yeniden doğarız.
Her rüzgârda, yeniden yön buluruz.

Hayatımız, durmaksızın akan bir kadrajdır.
Ve biz, her deklanşör dokunuşunda kendimize yeni bir yol çizeriz.

Belki de bu yüzden “Hayatımız Fotoğraf” diyoruz:
Çünkü hayat, gözümüzle gördüğümüzden çok, kalbimizle kaydettiklerimizden ibarettir.

Ve şimdi biliyoruz ki:Ve hayat, sadece yaşanmaz; görülür, hissedilir, k
Her baharda, yeniden doğmak mümkündür.
Her düşüşten sonra, yeniden ayağa kalkmak…
Her karanlıktan sonra, yeniden ışığı bulmak…
Tıpkı her çekilen fotoğraf gibi:
Her an, yeniden hayat bulur, yeniden anlam kazanır.
Çünkü bizler için hayat,
ışığın, gölgenin ve zamanın iç içe geçtiği o büyülü yer:
Hayatımız Fotoğraf.
Ve unutmayın:
Hayat, görmeyi bilenler için, her zaman yeniden başlar.