Erdoğan ve Bahçeli’nin dayattığı otoriter tek adam rejimi çöktü, ülkeyi yönetilemez bir hale getirdi, neticede bürokrasi kaotik bir girdaba kapıldı, hiçbir iş doğru düzgün yürümüyor.

Erdoğan ve Bahçeli’nin dayattığı otoriter tek adam rejimi çöktü, ülkeyi yönetilemez bir hale getirdi, neticede bürokrasi kaotik bir girdaba kapıldı, hiçbir iş doğru düzgün yürümüyor.

Ekonomi krizde; enflasyon kontrolden çıktı, kurlar şaha kalktı, işsizlik zirve yaptı, resmen batıyoruz.

Eskiden beyin göçü olurdu, şimdi milyonerler göçü de başladı. Parası pulu olan, tası tarağı toplayıp ülkeden kaçıyor.

Dış politika krizde; aynı anda hem ABD hem Rusya ve hem de AB ile kavga etmeyi başardılar, dış politikada o kadar beceriksizler ki binlerce kilometre uzaktaki Yeni Zelanda ile bile gerilim yaşandı, kavga etmedik bir Papua Yeni Gine kaldı onla kavga çıkması da yakındır.

Suriye ve Libya politikaları hüsran ile sonuçlandı Şam’da Emevi camiine girip namaz kılacağız derken 6 milyon Suriyeli bize girdi, bütçeden 60 – 70 milyar dolar götürdü.

Doğu Akdeniz politikaları da hüsrana uğradı, petrol gaz arayıp bulacağız, çıkarıp satıp zengin olacağız, işleri yalan oldu aldığımız gemiler limanda paslanıp çürüyor.

Eğitim krizde; AKP’nin yönetmekte en başarısız olduğu alanların başında eğitim geliyor. Kendi arkaik dünya görüşlerine paralel bir eğitim sistemi ve müfredat oluşturmaya kalktılar, çarşafa dolandılar, ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Çoluk çocuk dershane ve özel okul kapılarında perişan oldu. Üniversite açıyoruz dediler doğru düzgün nitelikli eğitim verecek kadroları oluşturamadıkları için çoğu tabelada kaldı, mezun olanlar lise eğitim düzeyini aşamadı, işsiz aç biilaç asgari ücrete talim ediyorlar.

İmar işleri krizde; yandaş müteahhitlere para kazandıracağız rant yaratacağız diye uğraşınca bayındırlık ve imar işleri rayından çıktı. Beşli çete işlerin büyük kısmını kaptı, üç kuruşluk işi otuz üç kuruşa yapıp köşeyi döndüler.

Sağlık işleri krizde; pandemi sürecinde beş maskeyi dağıtıp bir aşıyı yapamadılar. Döviz bazında hasta garantisi verdikleri yap işlet devret yöntemi ile inşa edilen şehir hastaneleri birer kara deliğe dönüştü, bütçe kaynaklarını yutuyor. Sağlık görevlileri mutsuz, fırsatını bulan kapağı yurt dışına atıyor, bir daha da dönmüyor.

Daha uzun uzun saymak mümkün, lakin bu kadarı bile yeter.

AKP uzun zamandır diline anayasayı dolamış yeni bir anayasa yapacağız deyip duruyordu. AKP ve MHP’nin yeni bir anayasa yapabilecek ya da anayasayı değiştirebilecek meclis çoğunluğu yok. Yapılan değişikliklerden sonra 175’inci maddeye göre, Anayasa değişiklik teklifinin kabulü, üye tamsayısının 5’te 3 çoğunluğunun gizli oyuyla mümkün oluyor. Bu değişikliğin referanduma gitmeden kabul edilebilmesi için ise üye tamsayısının 3’te 2 çoğunluğu gerekiyor. Yeni sistemde referanduma gitmeden Anayasa değişikliğinin kabulü için 400 milletvekilinin kabul oyu vermesi gerekecek. Değişikliğin 360 milletvekili tarafından kabul edilmesi halinde ise kanun halk oylamasına sunulabiliyor.

Mecliste AKP’nin 288 ve ortağı MHP’nin 48 milletvekili bulunuyor, toplamı 336 eder. Yani bir anayasa teklifini muhalefetten destek almadan referanduma götürebilecek sandalye sayısına dahi sahip değiller.

Peki, o zaman neden durmadan yeni bir anayasa yapmaktan bahsediyorlar?

Bunun sırrı geçen gün konuşan Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman’ın sözlerinde gizli; malum yeni anayasa çağrısında bulunan Kahraman, “Değişmez maddeler anayasaya konmamalı, ‘dindar bir anayasa’ olmalı” dedi.

AKP’nin seçimlerde kullanacağı havuç da belli olmuş oldu. AKP seçimlerde “bu kardeşinize yetkiyi verin nasıl dindar bir anayasa yapacağını görün” söylemini kullanacak.

Bahse konu seçim kazanmaksa dindar bir anayasa yapma girişiminin ülkedeki fay hatlarını nasıl tetikleyeceği, ülkenin itibarını nasıl düşüreceği elbette teferruat olarak kalıyor.

Demedi demeyin böyle bir girişim hem demokrasimize, hem itibarımıza ve hem de bu ülkede birçok insanın inandığı İslam dinine çok ciddi zarar verir. AKP iktidarında zaten çok büyük yara alan dinin sonuçta beli kırılır.