Bu aralar siyasi gelişmeler çok yoğun ve önemli olduğu için ekonomi konusunda yazmayı biraz ihmal ettim...

Geldiğimiz noktada:

TÜRK-İŞ Konfederasyonu tarafından, çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay, düzenli olarak yapılan araştırmanın 2025 Kasım ayı sonucuna göre:

· Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 29.827,78 TL’ye,

· Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 97.158,89 TL’ye

· Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 38.751,69 TL ’ye yükselmiş bulunmaktadır.

Oysa:

· Asgari ücret: net 22 bin 104 lira 67 kuruş...

· En düşük emekli maaşı: 16 bin 880 lira 98 kuruş...

Yani bir evde 4 kişi anne baba iki çocuk asgari ücret ile çalışıyor olsa bile ellerine geçecek para 88 bin 418 lira 68 kuruş ile yoksulluk seviyesinin 8 bin 740 lira 21 kuruş altında kalmış durumdadır.

Bir evde tek kişi asgari ücret ile çalışıyorsa eve giren 22 bin 104 lira 67 kuruşluk gelir açlık sınırı olan 29 bin 827 lira 78 kuruşluk seviyenin 7 bin 723 lira 11 kuruş altında kalmış durumdadır.

Üstelik yeni asgari ücret bu ay belirlenecek ve 2026 yılı Ocak ayından itibaren geçerli olacak. Çalışanların eline ise ancak 2026 Şubat ayında geçecek, yani daha en az iki ay var.

Peki, bu arada enflasyon duracak mı?

Elbette hayır!

Hayır, çünkü enflasyonu durdurmak için yapılması gereken hiçbir şey yapılmamaktadır.

Şunu kimse unutmasın; enflasyon asla tesadüfen ortaya çıkmaz!

Enflasyon her yerde ve her zaman hükumetler tarafından mali yükümlülüklerinden kolayca kurtulabilmek amacı ile taammüden yaratılır.

Enflasyon ile mücadele etmenin ilk koşulu; hükumetlerin enflasyon yaratmasına gerekçe olan mali yükümlülüklerini vergi ve sair yollar ile ödeyebilecek şekilde kontrol altına almasıdır.

Yani hükumet harcamaları kontrol altına alınmadan, atalarımızın dediği gibi “devlet ayağını yorganına göre uzatmadan” her ne yaparsanız yapın enflasyonu kontrol altına alamazsınız.

Diğer yandan tek sorunumuz enflasyon da değil!

Şunu herkes açıkça bilmelidir ki: Türkiye tarihinde hiç görmediği türde bir krizin içinden geçmektedir.

Daha önce yaşanan krizler hep “V” tipi olarak tabir edilen, hızla dibe vurulup hızla (en fazla 6 ila 12 ay içinde) dipten çıkılan krizlerdi.

Bu seferki kriz öyle değil “L” tipi olarak tabir edilen dibe vurulup, dipte çok uzun süre kalınan alışılmadık türde bir kriz...

Üstelik işin kötü yanı şu anda L’nin dibine varıp yataya geçip geçmediğimizden de çok emin değilim, bana göre hala dibe doğru inmekte olma olasılığımız da fevkalade yüksek.

Kriz benim öngördüğüm gibi seyrediyor ve herkes bilmelidir ki biz hala dibi görmediysek 2026’yı da kayıp bir yıl olarak yaşayacağız demektir.