Şair Nevzat Çelik, şafak türküsü şiirinde şöyle diyor: “Yasamak ağrısı asıldı boynuma, oysa türkü tadında yasamak isterdim”

 İnsanın umudu var oldukça; güzellikler, yaşamına da sanatına da kendini gösteriyor. Şair Ali Bülbül, Teşup Yayınevi’nden çıkan YÜREK HATTI isimli şiir kitabında şöyle diyor: “Her anı, kurumuş bir fesleğendir, kokusu kalır.” Yaşam sürdükçe kurumuş bir fesleğen kokusu siniyor, nüfuz ediyor yaşamın her alanına.

Bülbül’ün tüm şiirlerinde yaşanmışlıklar var. Bu yaşanmışlıklar; kimi zaman hasret, kimi zaman özlem, kimi zaman keder, kimi zaman mutluluk kimi zaman da sınıf bilincinin ateşini harladığı, yangın yeri ettiği yüreğinde yaşadıkları. Bülbül, bu duyarlılığıyla görmemesi mümkün müydü? Hayatının her alanında ve Enver Gökçe şiirlerindeki haksızlığa, eşitsizliğe ve zulme karşı haykırışını?

On sekiz arkadaşımızla birlikte gitmiştik, pek çok Anadolu köylüsü gibi, Enver Gökçe’nin doğduğu ancak doyamadığı, hatta sığdırılmadığı Kemaliye’nin (Eğin) Çit köyüne. Gitme gerekçemiz, Öyküşiir Dergisi’nin sahibi, öğretmen, şair, yazar İbram Erdem ve arkadaşlarının öncülüğünde, Azimet Karaman’ın bilinciyle ve emeğiyle ortaya çıkardığı Enver Gökçe büstünü Enver Gökçe’nin doğduğu topraklardaki adına açılmış müzeye teslim etmekti.

 Büstün yapım aşamasında, İbram Erdem hayatını kaybetmiş, daha sonra da araya Covit salgını girmiş ve bu gidiş uzamıştı. Covit salgınından sonra karar alınmış, yola düşülmüş   Bu gidiş, hem İbram Erdem ve arkadaşlarının başlattığı projeyi gerçekleştirmek için hem de Usta şair, Gökçe’nin doğduğu toprakları ziyaret etmekti içindi.

Ali Bülbül’ün yıllardır yazdığı şiirlerden, kitap çıkarmak ile çıkarmamak arasındaki kararsızlığını, kendi deyimiyle; “ziyaret sırasında arkadaşlarından aldığı cesaretle” kitap yapmaya karar vermişti. Bülbül’ün şair yüreği bu ziyaret sırasında gördüklerine de sessiz kalamamış, bu yolda gözlemlerini şiirine yansıtmış ve çıkacak kitabının sayfalarında yerini almıştı.

Bir şarjöre sıkıştırılmış

On altı mermi vardı

En önden başlayıp, tek tek patlıyordu

Bazılarının barutu çoktu

Sesin gürlüğü yüreklerde büyüyordu

“Dost, dost ille kavga

“Bir mermi de benden aslanım”

Diyordu arkadan Enver Gökçe

Hep bir ağızdan şiirle kuşanarak

Minibüs sallandıkça, omuz omuza vurarak.

Sanat halk için yapılmıyorsa, halkın sorunlarına kulak tıkıyorsa ve sınıfına uzaktan bakıyorsa, ne kadar sanat denir, onu okuyanlarımız karar versin!

Bülbül’ün bilinci ve birikimi halk için sanattan, şiirden yanaydı. O nedenle; pamuk, tütün, çay, fındık işçilerinin yaşam mücadelelerini ve yaşadıklarını görmezden gelemez, haksızlıklara kulak tıkayamazdı.

 

Mevsimlik İşçiler, şiirinde:

 

Yerim yurdum yoktur benim

Üstüm başım toz, çamur içinde

Tarlaların hepsi benimdir!

Pamuk, tütün, çay, fındık

Akşam olunca gökyüzü yorganım olur

Aydan yıldızdan başka akranım yoktur

Sabah güneşiyle yıkanır yüzüm

Öğle vakti terim gözyaşıma karışır

Şair gerek dünyada yaşanan haksızlıklara savaşlara gerekse ülkemizdeki zulme, vahşete, doğa katliamların da duyarsız değildi. Bir taraftan Filistin’de akıtılan kanın hesabını sorarken dizelerinde, bir taraftan da 12 Eylül darbesin önünü açtığı yobazların, Sivas’ta otelin içinde diri diri yaktıkları insanları, şairleri, yazarları, sanatçıları “Sivas” şiiriyle dizelerine taşıyordu.

 Sivas

 Ne zaman bir yangın çıksa

Dumanların arasında sizi görüyorum.

Ne zaman elimi kütüphaneye uzatsam

Asım Bezirci ile tokalaşıyorum

 Ey tutuklu şehir, yanık şehir!

Sevdası Veysel, kavgası Pir Sultan

Ne zaman kıracaksın

Selçuklu’dan kalma asma kilidini

 Şair dostum, Ali Bülbül’e özel yaşamında ve sanat yaşamında başarılarının devamını dileyerek, yazıma son veriyorum.