Ekonomik anlamda geri kalmış ülkeler evrensel bir boşluk içinde bulunuyorlar. Bunun böyle olmasının nedeni “ekonomik ulusçuluk” modelinden vazgeçip, kapitalist sistemin “bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar” Keynes’cilik modeline kendilerini kaptırmalarından kaynaklanıyor. Uluslar arası liberalizm, uluslar ötesi “küreselliğe” dönüştü.  Liberalizmin uluslar ötesi sömürü “küreselliğine” karşı Türkiye gibi ülkelerin kendisini koruyabilmeleri için “ulusal himayecilik” öğretisine kulak vermesi gerekiyor. Eskide buna “iksad-i milliyetçilik” deniyordu.
Alman ekonomisti Friedrich List ve Amerikalı ekonomistler Carey ve Patten’e göre serbestçilik 19. yüzyıl girişi ile İngiltere’nin dünya pazarlarına egemen olmasını sağlamıştır.

İşin üzerinde durulması gereken noktası ekonomide zarar ve ziyanda etkilenen “ulus”tur. Güçsüz “ulusal” ekonomiler güçlü ulusal ekonomilere karşı korumaya alınmalıdır. Yeryüzündeki 197 devletin emperyalist devletlerin ekonomilerine karşı kendilerini koruyamaz durumda olmaları, yer altı ve yer üstü kaynaklarının kullanılmasını bu ABD, AB ülkeleri gibi ülkelerin güdümüne vermeleriyle sonuçlanıyor.
Bunun önene geçmek için Almanya Tübingen Üniversitesi Profesörü Friedrich List, “Politik Ekonomi Ulusal Sistemi” adlı yapıtında bir “Ulusçuluk Kuramı” geliştirmiştir. Lich’te göre; tarımı, sanayi ve ticareti birbirleriyle uyumlu olan ulus devlet, ulusunu koruyan devlettir.
Yani Türkiye’de olduğu gibi ticarette cari açığı 80 milyarı geçen bir devlet olmamalıdır.

Günümüzde endüstrileşme evresinde olan uluslar, başka uluslara karşı sıkıca korunmazsa, ulusal ekonomileri çöküntüye uğrar.
Türkiye bu çöküntünün önüne geçmek için “ekonomik ulusçuluğu” uygulamıyor. Ulusal ekonomileri kuşatmış paralar olan “Dolar ve Euro”yu Türkiye’ye çekmek için “yüksek faize” dayalı bir anamalcı sisteme teslim olmuştur. Şu unutulmamalıdır. 20. yüzyılda uygulanan “serbest piyasa ekonomisi” ABD gibi bir ülkeyi İngiltere’nin sömürgesi haline getirmiştir. Şu anda AKP iktidarı “ekonomik ulusalcılığı” sıfırlayan bir özelleştirme furyası ile Türkiye’nin “ekonomik ve mali sistemini” yönetiyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu devlet kurum ve kuruluşları dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurum ve kuruluşlarını “Özelleştirme” adı altında yerli işbirlikçileri ile uluslar ötesi tekelere satıyor.

Bu satışlarda elde edilen paraların nereye, nasıl kullanıldığını kaç kişi biliyor? Satışı yapılan “Tekel İdaresi, Telekom” gibi kurumlarda çalışanlar işsiz güçsüz kalırken, tarımda çiftçiyi koruma siyaseti “sıfır” noktasına taşınmıştır. Böyle bir “ekonomik ve mali” yapılanmaya özen gösteren devletler ve uluslar sık sık “dünya krizi” ile karşı karşıya kalıyor. Sonra RTE’nin dediği gibi:”kriz teğet geçti!” tartışmaları başlıyor.
Ulusal sermayenin güçlendirilmesi lafla olmaz.  Ne ile olur? “Ulusal korumacılıkla” olur. Sizi bir türlü AB’de almamak için “Kıbrıs’ı” öne sürenlere siz 60 yıldır bu devletlerin mallarının Türkiye’ye girmesinde “gümrük” almazsanız, gümrükler yolgeçen hanına döner.
Rüşvet alan birkaç gümrükçüyü cezaevine koymakla sistem düzelir mi?