Gazeteci, Siyasetçi ve Beyin Gücü Hapishanesi…

Türkiye gazetecilerinin ve yazarlarının, haber ve yazı kaynakları açısından talihli olduklarına inanan biriyim. Kaynakların çokluğu elbette çok önemli. Ancak, toplanma, şiddetsiz tepki ve ifade özgürlüğü ile halkla ilişkiler açısından baskı ve tehdit altında bulunan Türkiye’nin gazeteleri ve gazetecileri için kaynak bolluğu, baskı ve ceza bolluğunu da beraberinde getiriyor bazen.

2024 Ekim ayında hapishanelerde bulunan gazeteci ve siyasetçi sayısı kaç olursa olsun, evimiz dediğimiz Türkiye’ye yakışmayan bir durum. Mahkemelerde yargılanan gazeteci ve siyasetçilerin dosyaları da Avrupa Birliği üyeliğini isteyen Türkiye için çok önemli bir engel. İnsan hakları açısından ise tam bir şiddet.

Türkiye, düşüncelerini ve ulaştığı bilgileri, gazete, televizyon, radyo veya sosyal medyada paylaşan gazeteci ve yazarları tutuklayarak gönderdiği yerin adı “Beyin Gücü Hapishanesi”. Bu asla çözüm değil, yakışmıyor, sadece içeride olan gazetecilere değil, ailelerine, dostlarına, okurlarına, izleyenlerine, dinleyenlerine ve vicdanlı insanlara gerçekten ağır bir şiddet.

Türkiye yargısı, gazeteciyi ve  siyasetçiyi gözaltına almadan ve tutuklamadan yargılamalıdır. Gazete ve gazetecinin suçu, yargı süreci tamamlanınca, gerçekten kanıtlanırsa, para veya hapis cezası olarak değil, yine basında düzeltme yöntemi ile hukuktaki karşılığı verilmelidir. Tekzip gibi.  Türkiye’yi, gazeteci, yazar, siyasetçi, hukukçu, eğitimci gibi nice güzel insanın yattığı “Beyin Gücü Hapishanesi” haline getirmemeliyiz.

“Gazetecilik Suç Değildir” gibi evrensel ve gerçek bir sözden hareket ederek, “Evimiz Türkiye ve Dünya” genelinde gözaltında, tutuklu veya hükümlü bulunan gazetecilere, yazarlara,  silah ve benzeri aletleri eline almamış siyasetçilere, bilim insanlarına, hukukçulara, eğitimcilere, hak savunucularına, ailelerine, yakınlarına ve durumlarından dolayı üzülenlere selam olsun.

Toplanma ve İfade Özgürlüğü

Evimiz Türkiye’de bunlar da yaşanmamalı. 

İnsana, hayvana ve doğaya, ormanlara, dağlara, tarım alanlarına yönelik kamu veya özel kuruluş şiddeti de durmuyor, acılara, çığlıklara, gözyaşlarına doyulmuyor. Şiddete şiddetsiz ve yasalara uygun tepki gösterenlerin karşısına polis, asker, jandarma ve özel güvenlik güçleri çıkarılmamalıdır. Güvenlik güçlerinin görevi, Anayasa ile güvence altına alınmış olan toplanma ve ifade özgürlüklerini yaşayan insanların güvenliğini sağlamaktır. Arazileri, ormanları, tarlaları, bahçeleri, akarsuları yağmalanan, görüş ve olur almadan kamulaştırılan kadınların, annelerin, köylülerin haykırışlarına, karşı çıkışlarına, kolluk güçleri ile silahlı duvarlar oluşturmak hiç hoş değil. 

İnanın, İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya’dan bu konuda çok umutluydum. Polis veya askerin, insanları, anneleri, babaları, dedeleri, gençleri iterek, kargaşa içinde şiddetsiz tepkileri engellemesi, yerlere yatırması, ters kelepçe takması, yapana da yapılana da hiç mi hiç yakışmıyor. Emir verene ve yapana asla ve asla yakışmıyor.

Ancak burada özen gösterilmesi gereken bir davranış yöntemine gerek var, kanımca. Valiliklere zamanında yazılı bilgi verilmeden, bazı durumlarda yazılı izin alınmadan toplanma, gösteri ve ifade özgürlüğünün kullanılmak istenmesinin büyük tehlikeleri ve sakıncaları da bulunuyor. Silahlı ve bombalı şiddet örgütlerine hedef olmak, toplumun huzurunun istemeden de olsa bozulmasına, kargaşa ortamı yaşanmasına neden olmak.

Bu nedenle, bu tür eylem ve buluşmaları, dernek, federasyon, konfederasyon, öğrenci konseyi, oda, baro, sendika, vakıf, siyasal parti ve benzeri tüzel kişiliklerin önderliğinde, ivedi durumlarda hızlı bir şekilde bilgi verilerek veya izin alınarak düzenlenmesi benimsenmelidir. Bu yöntem, güvenlik birimleri ve demokratik kitle örgütleri arasındaki güveni artıracak, polis, asker, jandarma ile toplanma özgürlüklerini kullanan insanlar ve örgütleri arasındaki sevgi ve dostluk bağını güçlendirecektir.

İçişleri Bakanlığı, Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü-Emniyet Genel Müdürlüğü-Jandarma Genel Komutanlığı iş birliğinde bilgilendirme ve farkındalık geliştirme programları düzenleyebilir.

Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu Kurucu ve 1980-95 dönemi Genel Başkanı iken, asker ve polisin spor alanlarının kenarlarında veya tribünlerde taraftarlarla birlikte müsabakaları izlediği, hiçbir şiddet olayının yaşanmadığı ortamları savunmuştum.

Şimdi ise haklarını savunan, üzüntüleri ve sevinçleri paylaşmak için miting alanlarında toplananlarla veya bir haksızlığa karşı çıkanlarla polis ve askerin kucaklaştığı, birbirlerini karşıladığı ve uğurladığı buluşmaları hayal ediyorum ve Bakanımız Ali Yerlikaya ve Hükümet üyelerine bu önerimi yineliyorum.

Bundan sonrası için umut var mı? İnsanlar yaşadıkça neden olmasın. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya, böyle bir değişimi gerçekleştirmesi çok yakışır. Güzel olmayan görüntüler, hak savunucuları ile güvenlik güçleri arasındaki güvensizlik ve şiddet sonlandırılmalı, ortam, sağlıklı ve büyük bir aile anlayışına dönüştürülmelidir.

Taksim Meydanı

İstanbul’daki Taksim Meydanı, yakın geçmişte, işçilerin, emekçilerin, yasal demokratik kitle örgütlerinin (STK) şiddetsiz yöntemlerle haksızlıklara, adaletsizliklere, baskılara, kıyımlara karşı çıktığı, haykırdığı, buluştuğu, haklarını savunduğu, savunmak istediği bir yer. Bu hakkın, sendikaların, demokratik ve yasal örgütlerin önderliğinde belirli günlerde, özellikle 1 Mayıs’larda yine kullanılması için çaba gösteriliyor.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanlar Kurulu’nu ikna ederek, bu hakkın yeniden sağlanmasını, Taksim Meydanının, 1 Mayıs, 1 Eylül, 29 Ekim gibi anlamlı tarihlerde, yasal izinler alınması koşulu ile açık hava  buluşmalarına  açılmasını öneriyorum.

Sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin, İçişleri Bakanlığı’nın sağlayacağı güven ortamında, meydanı ve yürünen yerleri kirletmeden, çevreye zarar vermeden ve kimseyi rahatsız etmeden buluşmayı başlatacaklarına ve sonlandıracaklarına inanmak gerekir.

O kadar çok konu var ki, evimiz Türkiye’de yaşanmaması gereken. Şimdilik bu kadarına değinebiliyorum. 

Haydi, siyasette,  ülke yönetiminde  ve halkın içinde bulunan insan melekler, kadın-erkek dayanışma içinde, birlikte, haydi!