Türkiye Cumhuriyeti’nin coğrafyası, belki de, bir başka yerde olmayan insan, doğa, çevre, inanç, dil ve çok...

Türkiye Cumhuriyeti’nin coğrafyası, belki de, bir başka yerde olmayan insan, doğa, çevre, inanç, dil ve çok uzun bir geçmişten gelen diğer kültürel zenginliklerle dolu. Hem de yerin üstünde, görünür halde. Toprağın altında da çok çeşitli zenginliklerimiz var. Daha ulaşılamamış tarihsel yapıtlar, madenler, su kaynakları….Burada, gözle görülen doğa ve kültürel zenginliklerimiz vurgulanıyor.

Bu coğrafya, 3 yanı denizlerle çevrili bu topraklar, aynı zamanda, kan ve gözyaşının çok döküldüğü, çok büyük acıların yaşandığı bir yer. Spor, şiddet gençlik, insan, hayvan ve çevre hakları, demokrasi gibi konuları işleyen kitaplarımda da dile getirdiğim, bu toprakların bugünü ve geçmişi ile ilgili duygularımı bir kez daha yineliyorum.

“Türkiye evimiz, üstünde yaşayanlar ailemiz, farklılıklar doğal zenginliğimizdir. Bu topraklarda yaşamış uluslara, ırklara, kökenlere, devletlere, dinlere, dillere, kültürlere selam olsun.”

Bugün bu topraklarda yaşayanlar, bireyden aileye, topluma ve siyasete kadar herkes, geçmişi, öncelerimizi çok iyi bilmelidir. Herkesin, farlılıkları doğal zenginlik sayarak birbirlerini kucaklaması zorunludur. Sadece bu topraklarda değil, yeryüzünde her yerde, her ülkede, yarınlarda uzayda, gezegenlerde.

Nitekim, bazı belgesellerde izliyoruz, yan yana yaşamayı başaranlar, aynı ülkenin veya komşu ülkelerin yurttaşları. Giyimleri, dilleri, dinleri, renkleri çok farklı, ancak yan yana ve birlikte yaşıyorlar. İnsana şiddet hemen hemen hiç yok. Hayvana, her yerde olduğu gibi oralarda da var. Şiddet olduğunda, hukuk, gerçekten bağımsız yargı, ayırım yapmadan gereğini yerine getiriyor, hükümetler de uyguluyor.

Konu, başta siyasetçiler olmak üzere, herkesin birbirini kucaklaması, iletişim, hoşgörü ve dostlukla çok yakından ilgili. Dikkat ettiniz mi, bu toprakların, Dünyanın gerek duyduğu barış kelimesin kullanmadım. Savaşlara, fetihlere, işgallere, silahlı çatışmalara karşı olan, yüz yüze ve göz göze iletişimi savunan bir insan olarak barış kelimesini bu yazıda uygun görmedim. Çünkü barış, savaşanlar ve çatışanlar arasında olur.

Bu topraklarda yaşayanlar, birbirlerini kucaklamazlarsa, birbirlerine saygı ve hoşgörü göstermezlerse, sadece kendilerinin görüşlerinin ve inançlarının doğru, hatta tek doğru olduğuna inanırlarsa, hem bugün ve hem de gelecek tehlikededir. Üstelik, bir de birileri diğerlerine, dille veya silahla saldırırsa, aralarında silahlı veya silahsız çatışma varsa tehlikenin büyüklüğü artar.

“Türkiye Evimiz” diyorum. Böyle bir durumun yaşandığı büyük bir evde huzur yoksa, birileri diğerlerini düşman görüyorsa, o ev ayakta kalmak için çok ağır ve üstelik çok haksız bedeller öder, çok ağır yüklerin altına girer, bazı başka niyetli komşuları da fırsat kollar.

Etkili siyasetçilerin ve en önemlisi halkın iyileri ve olası tehlikeleri görmesi gerek. Gücü ve mikrofonu elinde tutanların çoğunun bu tehlikeleri gördüklerine inanamıyorum. Çünkü, Türkiye gibi bir evin içinde, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının ve bu iktidarı destekleyenlerin içinde bulunan bazı sözcülerin, muhalefet partilerine ve yöneticilerine karşı kullandıkları dil, bu tehlikelerin görülemediğine işaret olabilir mi?

Türkiye’de, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, Milliyetçi Hareket Partisi, Büyük Birlik Partisi ve Vatan Partisi tarafından destekleniyor. Kurulan birlikteliğin adı ise “Cumhur İttifakı”. Bir de, Cumhuriyet Halk Partisi, İyi Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Partinin oluşturduğu Millet İttifakı var. TBMM’nin tekrar etkili olmasını, ortak bir Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesini, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini değiştirilmesini, 2023 seçimlerine birlikte hazırlanılmasını ve parlamenter demokrasinin güçlendirilmesini hedefleyen bu birlikteliğe Deva Partisi ile Gelecek Partisi de katıldı. Böylece “6’lı Masa” oluşturuldu.

Sizlere, ülkemdeki siyasetçiler arasındaki ağır dil şiddetinden, onlarca, yüzlerce örnek verebilirim. Yalan, hakaret, iftira ve tehdit dolu, hatta hedef gösteren örnekler.

Burada, asla katılmadığım ve tehlikeli gördüğüm üç tane örnek vereceğim sadece.

Birisi, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin, Millet İttifakı için sıkça söylediği “Zillet İttifakı”. Zillet kelimesi, dilimizde, horlanan, alçak görülen ve aşağılananlar için kullanılır. Acizlik, zayıflık anlamına da gelir. Arapçadan türetildi.

Diğeri, Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kemal Kılıçdaroğlu hakkında kullandığı şu ifadeler. “CeHaPe Genel Müdürü… Bay Kemal…”.

Son örnek Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanı ve AKPARTİ Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik “Saraydaki Zat” kelimeleri.

Siyasetçilerin, eleştiri yapmaya çalışırken kullandıkları bu kelimelere, yukarıda belirttiğim gibi eklenebilecek çok örnek var. Bu örnekler, farklılıkların birbirlerine olumsuz ön yargılı bakmalarına, kolayca ötekileştirmelerine, hoşgörü ve saygının azalmasına, böylece şiddet çeşitlerinin artmasına, yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. Çok büyük bir tehlike, kanımca, işte böyle oluşur.

Yazının başlığı ile ilgili diğer görüşlerimi, sonlarda dile getiriyorum.

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, basınla söyleşilerinde, mitinglerde, zaman zaman “Biz” diyeceğine, “Ben” diyor.

“Yapacağım, edeceğim” gibi. Zaman zaman karşılaştığımız Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerine ve milletvekili olmasa da Parti yönetiminde olanlara bu söyleyiş biçiminin değiştirilmesi gerektiğini ve etkilerini anlatmaya çalışıyorum.

Yazıyı tekrar gözden geçirirken, 14 Eylül 2022 Çarşamba akşamı FOX Haber programında Sayın Selçuk Tepeli, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’la birlikte katıldığı bir etkinlikte, yurttaşların sorularına “Hepsini çözeceğiz” yanıtını verdiğini duyurdu. Sevgili Selçuk Tepeli, aynı haberde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun daha önceki konuşmalarında sıklıkla kullandığı “Ben” zamirine değindi nazikçe. Sayın Tepeli ve o habere katkıda bulunanları alınlarından öpüyorum.

Tarihe yapılanlara bakalım, iyi veya kötü. Hiçbir insan, başkaları olmadan çok şey başaramaz. Savaşlar, fetihler ve kıyımlar gibi tarihin ayıplarını, tek insanın planlaması, yapması ve sürdürmesi olanaksız.

Kötü örnekler, umarım bir daha yaşanmaz. Sizlere ülkemden iyi örnekler vermeye çalışacağım.

Türkiye Cumhuriyetini, Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde, o dönemin kahramanları birlikte kurdular. Tek kişi değil.

Yukarıda isimlerini verdiğim siyasal partileri de tek kişi değil çok kişi kurdu. Bakanlıkları, kamu kuruluşlarını, sendikaları, odaları, baroları, dernekleri, federasyonları, konfederasyonları…Ancak, birileri, mutlaka, ilk öneriyi yapmış ve ilk adımı atmıştır.

Örnekleri, kendimle sonlandıracağım.

Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu (1980) Türkiye Gençlik Birliği Derneği (1997) ve Türkiye Gençlik Federasyonu’nun (2004) Kurucu ve ilk Genel Başkanıyım. Üçünü de tek başıma kurmadım. Ancak, tümünde de, kimseden fikir çalmadan ilk önerileri yapan ve ilk hareketleri başlatan, ülkemi adım adım daha çok gezen ve hedef kitleye daha çok anlatan bir insanım. İkinci adımdan itibaren de asla tek kalmadım, çok olduk.

Bu nedenle, B harfini çok fazla “Ben” demeden “Biz” diye kullanmak gerek. M harfini de, toplumsal girişimlerde ve demokratik örgütlerde “yapacağım, edeceğim, çözeceğim, olmayacağım, çalışacağım, kucaklayacağım” diye kullanmamalı, “yapacağız, edeceğiz, çalışacağız, kucaklayacağız, ayırımcı olmayacağız” şeklinde yerini z harfine bırakmalıdır.

Bu şekilde konuşmak ve yazmak, bireysel konular hariç, her kademedeki yönetici ve yetkiliye, en başta siyasetçiye, siyasetteki önderlere ve genel başkanlara çok yakışır.

Bilmem, sevgili Kemal Kılıçdaroğlu’nu üzer miyim, bu yazıyı okuma olanağı bulursa? Yoksa, daha da yükselmesi gereken yıldızlara bir katkı olarak algılanır mı?

Diğer harfler olmadan B, M, Z harflerinin işlevi ve anlamı olamaz diye düşünüyorum. Sonuçta araç plakası üretmiyoruz.

Siyasetçilere ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, B, M ve Z harflerinin kullanımına ilişkin olarak önerimi, sevgi, saygı ve dostluk duyguları içinde sunuyorum.