Batı illerinden birisinin eski belediye başkanlarından bir siyasetçi, kendisiyle yapılan röportajda;

"Belediye Başkanı olacak insanın, özel eğitim alması gerekmektedir. (...) Belediyenin görev alanlarıyla ilgili konularda hiçbir eğitimi olmayan birinin tesadüfen gelip belediye başkanlığına oturması çok yanlış. İnsanlarla iletişim çok önemli. Neyi, ne zaman ve nasıl söyleyeceğinizi bilmeniz lazım. Başkanın ağzından çıkacak her söz, o ildeki tüm vatandaşları ilgilendirir. Bu yüzden belediyeler, daha fazla profesyonel olmuş, siyasetten uzaklaştırılmış kurumlar haline getirilmeli” diyor.

İlk okunduğunda doğru gibi gelen bu sözler, üzerinde durulmayı ve irdelenmeyi hak ediyor.

Demokratik süreçler içinde seçilerek, “yerel yönetim erkini” kent halkından emanet alan kişi mutlaka söylenen niteliklere sahip olmalı mıdır? Bu niteliklere sahip olmayanlar belediye başkanlığına seçilmemeli midir? Belediyenin görev alanlarıyla ilgili konularda hiçbir eğitimi olmayan başkanlar mutlaka başarısız mı olurlar?

Eski başkanın düşünceleri toplumda oldukça yaygındır. Belediye çalışmalarından hoşnut olmayan, kentin bir türlü çözülmeyen sorunlarından yakınan pek çok insan da bu tür değerlendirmeler yapar. Bunun nedeni, siyasi kimliği ile belediye başkanı olan kişi ile alanında projeler üreten ve o projeleri uygulayan uzmanların görevleri arasındaki ayrımı gözden kaçırmalarıdır.

Eğer bu görüşte olanlar haklıysa, merkezi yönetimin bakanları da o görev alanında uzmanlaşmış olanlar arasından belirlenmelidir. Örneğin, sağlık bakanı mutlaka hekim, eğitim bakanı mutlaka öğretmen, tarım bakanı mutlaka ziraat mühendisi, ticaret bakanı mutlaka tüccar olmalıdır. Öyle değil mi? Peki, cumhurbaşkanları, başbakanlar kaç fakülte bitirmiş, kaç konuda uzman olmalıdır?

***

Belediye başkanlığı “tesadüfen gelinip oturulan” bir makam değildir. Belediye başkanı, görev alanı, kentsel yaşamı biçimlendiren bütün yatırımları ve hizmetleri gerçekleştirmek gibi çok geniş kapsamda tanımlanmış olan belediyeyi “belirli bir süre yönetmesi için” kent halkının görevlendirdiği kişidir. Başkan adayları savundukları dünya görüşüne dayalı olarak -yani siyaset yaparak- seçim sürecinde yürüttükleri çalışmalarla kente ilişkin görüş, düşünce ve önerilerini açıklarlar ve seçmenden en çok desteği alan başkan seçilir.

Başkanın, yetkilerini kullanırken savunduğu dünya görüşü ile tutarlı olup olmadığı, görevde bulunduğu dönemde yapılanların kent yaşamına kattıkları ve bunların seçmenin gözündeki değeri bir sonraki seçimin kaderini belirler.

Her kurumda olduğu gibi belediyelerde de bir yönetici olarak başkanın başarısı, özel yaşamında daha önce kazandığı uzmanlığa ve dönem boyunca kullandığı “fiyakalı” söylemlere değil,

· kente bilimsel doğrular ışığında bakmasına,

· kentin geleceğine yönelik bütün yatırımları planlı bir bütünsellik içinde yapmasına,

· yapılacak her işin uzmanını bulup onlarla çalışmasına,

· belediyeyi, sıradan bir devlet dairesi değil, çok boyutlu bir halk kurumu olarak yönetmesine,

· kentte yaşayanların gereksinimlerine ayrım gözetmeksizin yaklaşmasına ve

· belediyede var olan insan kaynağını nasıl değerlendirdiğine

bağlıdır.

***

“Belediyelerin, daha fazla profesyonel olmuş, siyasetten uzaklaştırılmış kurumlar haline getirilmesini” savunanlar, bilerek ya da bilmeyerek, yüz elli yıllık dünya belediyecilik tarihinin başlangıcına dönüş özlemi yaşamaktadırlar. Bunun bir adım ötesi belediye başkanlarının merkezi yönetimce atanarak belirlenmesini, yani yerel demokrasiden vazgeçmeyi savunmaktır. Kayyum atanan belediyelerde tam da bu yapılmaktadır.

“Belediyelerin siyasetten uzaklaştırılmış kurumlar olmasını” savunmak, “ülkemizdeki siyasete” duyulan güvensizliğin yansıması gibi görünüyor. Oysa, yönetimleri siyasal bir süreç içinde belirlenen belediyelerin, seçimden sonra siyaset dışı bir kimlik kazanması seçilenlerin kaynağının kurutulması; yerel demokrasiye son verilmesi demektir.

“Siyaset, bilimsel temellere oturan, nesnel gerçekliklere dayanan ve toplumsal gelişme yasalarına uygun olarak, insanların gereksinimlerini karşılamak için yapılması gerekenlere yönelik düşünce ve öneri üretme eylemidir”.

Bu anlamda siyaset sorun çözme sanatıdır.

Ülkemizde, yerelde ya da merkezdeki siyasi yaşam bu niteliğini yitirmiş ve seçilenlerle yandaşlarının çıkarları için çalışan “sorun üretim makinesi” haline gelmişse;

ÇÖZÜM, SİYASETTEN UZAKLAŞMAK DEĞİL, ONU BU DURUMA GETİREN SİYASETÇİLERDEN KURTULMAK VE YOZLAŞAN SİYASAL YAŞAMI DEĞİŞTİRMEKTİR.