Nutuk’ta Büyük Zafer
Bugün 26 Ağustos, büyük taarruzun başladığı gün. Büyük zaferle sonuçlanan, bu şanlı savaşının sonuçlarını ve büyük Türkiye’nin işgal altından kurutuluşunu çeşitli kaynaklardan okuyup, izleyebilirsiniz. Ama, harbi yönetmiş ve bizzat zaferi yaşamış büyük başkomutanın anlatımıyla ilk ağızdan öğrenmek için Nutuk’ta nasıl yer aldığını bilmekte yarar var.
Bugünden başlayarak, sizlere 30 Ağustos Zaferini bizzat yöneten Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün anlatımıyla bu büyük varoluşun savaşını tekrar yaşamak istiyorum.
Büyük komutan, Nutuk’ta Yunan Ordusu’na son darbeyi vurmadan önce yapılan hazırlıkları ve Büyük Taarruzu şöyle anlatıyor.
“Hakikatte ordumuz, ihtiyaçlarını ve noksanlarını tamamlamak üzere bulunuyordu. Ben, daha Haziran ortalarında taarruza karar vermiştim.
Bu kararımdan, Cephe Kumandanı ile Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ve Müdafaa-i Milliye Vekili, yalnız bunlar haberdar bulunuyorlardı. Arz ettiğim tarihlerde, İzmit-Adapazarı istikametinde bir seya¬hat vesilesiyle hareket ettiğim zaman, Ankara’da Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretleriyle görüştükten sonra, o zaman Müdafaa-i Milliye Vekili bulunan Kâzım Paşa Hazretleri’ni Şarköy istasyonuna kadar beraber götürerek, oraya davet ettiğim Cephe Kumandanı İsmet Paşa Hazretleriyle birlikte taarruz için hazırlıkların süratle tamamlanması hakkında kararlar aldık.
Efendiler, artık Büyük Taarruzdan bahsetmek zamanı geldi. Bilirsiniz ki, Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra, düşman ordusu, büyük ve kuvvetli bir grupla Afyon Karahisar-Dumlupınar arasında bulunuyordu. Diğer kuvvet¬li bir grubuyla da Eskişehir mıntıkasında idi. Bu iki grup arasında yedekler vardı. Sağ cenahını, Menderes havalisinde bulundurduğu kuvvetlerle, ve sol cenahını da İznik Gölü kuzey ve güneyindeki kuvvetleriyle muhafaza ediyordu. Denilebilir ki, düşman cephesi, Marmara’dan Menderes’e kadar uzuyordu.
Düşman ordusu teşkilatı, üç kolordu ve bazı bağımsız kıtalar hâlinde idi. Üç kolordusu on iki fırkadan meydana gelmekte ve bağımsız kıtalar ayrıca üç fırkaya ulaşmakta idi. Biz, Batı Cephesi’ndeki kuvvetlerimizi iki ordu hâlinde teş¬kil etmiş ve düzenlemiş idik. Bundan başka, doğruda doğruya cepheye bağlı teşkilatımız da vardı. Bizim bütün kıtalarımız on sekiz fırka teşkil ediyordu. Bundan başka üç fırkalı bir süvari kolordumuz ve daha zayıf mevcudu ayrıca iki süvari fırkamız vardı. Teşkilatı muhtelif olan düşman iki ordu mukayese edilirse, iki tarafın insan ve tüfek kuvvetleri yaklaşık yekdiğerine denk bulunuyordu. Yalnız Yunan ordusunun makineli tüfek , top, tayyare, nakliye vasıtaları, cephane ve fennî malzeme bakımından, dünyanın serbest ve kendisini destek¬leyen sanayiine dayanması itibarıyla, özel üstünlüğü vardı. Diğer taraftan, bi¬zim ordumuz süvari miktarı itibariyle üstünlüğe sahip bulunuyordu.
Burada, sırası gelmişken bir noktayı kaydetmeliyim. Ordularımızdan birinin, 2’inci Ordu’nun Kumandanı bugün Askerî Şura üyelerinden olan Şevki Paşa Hazretleri idi. 1’inci Ordumuzun komutasını Malta’dan gelmiş olan İhsan Paşa’ya vermiştik. İhsan Paşa’nın kendisini Divan-ı Harbe kadar götüren yersiz ve davranışlarından dolayı, ordu kumandanlığından uzaklaştırılması lâzım geldi.
Haki¬katen, Ali İhsan Paşa, ordunun disiplinini ve genel idaresini çıkmaz bir yola düşürecek surette bir hareket hattı takip etti. Mesela, ordusunda ast kumandanları üst kumandanlara itaatsizliğe sevk edecek vaziyetler meydana getirdi.
Mesela, ambarlarının mevcudunu günlerce haber vermeyerek ve haber verdirmeyerek, genel iaşe buhranı hüküm sürdüğü bir sırada ansızın ambarlarının mevcudu kalmadığını ve açlık tehlikesi bulunduğunu bildirdi.” (Yarın: Engelleme çabaları, dönen entrikalar)