Her birimiz bir damla suya dönüşmeliyiz.

Bu yangınlar sadece ağaçları değil, kalbimizi de yaktı. Bir orman yanarken sadece ağaçlar küle dönmez. Toprak susar, hayvanlar çaresizce kaçar, yuvalar yok olur. Ve bazen, bu yangınların tam ortasında, gözünü kırpmadan alevlerin üstüne yürüyen insanlar da hayatını kaybeder. Bu ülkenin en gözü kara kahramanları; orman işçileri, itfaiyeciler, gönüllüler ve AKUT görevlileri… Onlar, yanan toprağın tam kalbinde, 85 milyonun nefesini korumak için kendi nefeslerinden vazgeçtiler.

“Nefessiz kaldılar, küllere karıştılar, 85 milyonun nefesi olsun diye”

Bugün bir yangını konuşmuyoruz sadece.
Bugün, vatan toprağında tutuşan ormanla birlikte kavrulan umutlarımızı, göğe yükselen dumanla kararan çocuklarımızın geleceğini, ve içimizde büyüyen tarifsiz bir yürek sızısını konuşuyoruz. Çünkü bu yangınlar; sadece yeşilin kaybı değil, bir yaşam biçiminin, bir doğa sevgisinin, bir ortak geleceğin yok oluşu anlamına geliyor.

Her ağacın gölgesinde bir hayvan barınırdı. Her dal, bir kuşun şarkısını taşırdı. Ve her orman, bu ülkenin ciğeriydi. Şimdi bu ciğerler yanıyor. Ve biz sadece uzaktan izliyorsak, yanan aslında hepimizin ciğeri kalbidir. Ama içimizden biri vardı…”Ben bu aracı terk etmem, 85 milyonun hakkı var burada” diyerek canını hiçe sayan bir itfaiyeci. Görevi değil, vicdanı konuştu o an. Geri çekilmedi. O araçta yalnızca hortumlar, kürekler değil; bu halkın onuru, toprağın namusu vardı onun gözünde. Ona ve diğer kahramanlara sadece “şehit” demek yetmez; onlar nefesimizin bedeli oldular. Geride bıraktığı acı anı değil sadece, taşıdığı sorumluluk da bize emanet.

Bu ülkenin çocukları bir gün nefes alamazsa, o sadece karbonmonoksit yüzünden olmayacak. Biz sustuğumuz, önlem almadığımız, seyirci kaldığımız için olacak. Bu yüzden artık hiçbirimiz “bana ne” deme hakkına sahip değiliz. Her birimiz, bu yangınları durduracak bir damla suya dönüşmeliyiz. Çünkü bir damla küçüktür ama bir damla olmadan hiçbir yangın sönmez. Her birimizin sorumluluğu var bu toprakta. Birlik olursak sel oluruz, bu felaketi önleyebiliriz. Ama susarsak, sadece orman değil; vicdan da kül olur.

Bu topraklar, şehit itfaiyecimizin yaktığı son fenerle aydınlanmalı. Bu ülke, yanarak değil dayanışarak ayağa kalkmalı. Bu yangınlar, bize sadece kaybı değil, birlikte olmanın şart olduğunu da hatırlatmalı. Ağaçlar geri gelmez belki. Ama onları koruyamadığımız için utanan bir toplum olabiliriz. Ve o utanç, yeni bir bilincin başlangıcı olabilir.

Şimdi herkesin bir damla olma zamanı. Daha fazla hayat sönmeden, daha fazla toprak kararmadan…

Nefessiz kalan topraklarımızda, yitip giden sadece ağaçlar değil; umutlarımız, geleceğimiz, çocuklarımızın dünyasıdır. Ancak karanlığın en koyu olduğu anda bile, küçük bir ışık, bir damla su, büyük bir fark oluşturabilir. Şehitlerimizin anısına, yaşamı korumak için el ele vermeli, bu topraklara yeniden nefes aldırmalıyız.

Unutmayalım ki; doğaya saygı, insana saygının en güzel ifadesidir. Yangınların külleri arasından doğacak yeni bilince, yeni dayanışmaya, yeni umutlara hep birlikte yürüyeceğiz. Çünkü her damla su, her yürek, bu vatanın yeniden yeşermesi için çok değerlidir.

SONSÖZ
Şimdi; nefessiz kalmış bu toprağa yeniden hayat vermek için “bir damla olma” vakti.

Kahramanlarımız;
Nefessiz kaldılar… Biz nefes alabilelim diye. Vatan nefes alsın, gelecek nefes alsın diye. Alevlerin içine yürüdüler, geri dönmediler.
Ormancılar, itfaiyeciler, AKUT ve gönüllüler…
Canlarını ortaya koydular, vatanı korudular.
Unutmayacağız. Unutturmayacağız.
Minnetle, saygıyla…