Bir dönem dünya iki bloğa ayrılmıştı. Biri Doğu bloğu diğeri ise Batı bloğu idi. Doğu bloğunun lider ülkesi Sovyet Sosyalistler Birliği, Batı bloğunun başını ise ABD çekiyordu. İşte Batı bloğunun başını çeken ABD, Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) kurulmasını sağladı. NATO’nun esas amacı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da Sovyet bloğunun yayılmasını engellemekti. Sovyetler Birliği’de NATO’ya karşı Varşova Paktı’nı kurmuştu. Sovyetler Birliği 1991 yılında dağılınca; Doğu Avrupa ülkeleri NATO’ya katıldı.
Daha gerilere gidersek NATO; Belçika, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Lüksemburg tarafından 17 Mart 1948’de imzalanan ilk antlaşmasıdır.

İşin garip tarafı Rusya bir tehdit olmaktan çıktı. Varşova Paktı kapatıldı. Ama NATO halen varlığını sürdürüyor. NATO neden hale genişlemeye devam ediyor?RTE ve Devlet Bahçeli, İsveç’e bağırıp çağırdılar. Bu hazretler kızarlar, öfkelenirler, esip küpürürler, sonra da tıpış tıpış istenileni yaparlar.  Bu hep böyledir. Hatta böyle konular tartışılırken yabancı devlet yetkilileri ve basın mensupları hakkında zaman zaman hakaretin sınırını aşan, küfürler sıralarken fazla da aldırmazlar. Çünkü bu söylenenler aslında Türkiye iç kamuoyuna yöneliktir. Kandırmaca…

Daha yumuşak davranan Finlandiya NATO’ya katılma isteğini daha çabuk elde etti. Yani büyüklerimizin dediği gibi geç olmuştu ama güç olmamıştı.  RTE; İsveç’ten istediklerimizi aldı mı? Bu soruyu verilecek tek yanıt var. “Soranlar Ne zaman istediğimizi alıyoruz ki bu sefer alalım?” olmalıdır.  RTE, İsveç’in NATO’ya girmesinin önündeki engeli bir çırpıda kaldırdı. Aslında bir yanlışı bilmek düzeltmek devlet adamı özelliğini taşıyan kişiler ve halk için çok önemlidir. Dış politikada daha pazarlıkçı olmak gerekir. Daha ödünsüz davranmak, kolay öfkelenmemek veya öyle görünmemek, çabuk esip gürlemek olmaz.  RTE’de tam da bunları yapıyor. Sonra sözünün tam tersini yapıyor. Yani her müzakerede sorun çıkarırsak daha kârlı olacağımızı söylemek yanlış olur.
Yalnız çok bağırıp çağırmak, çok tehdit etmek, vurdu mu oturtmak, eskiden kalma âdetlerimize ne kadar uygun gibi görünüyorsa da çıkarlarımızla pek bağdaşmıyor.

RTE, Türkiye’nin dış politikasını Dışişleri Bakanlığı’nın yetişmiş uzmanlarına bırakmıyor. Kendisi Dışişleri Bakanı gibi dünya turuna çıkıyor. Toplumca biraz komik duruma düşüyoruz.  İsveç’te de durum böyle oldu.  ABD’nin isteği üzerine NATO’ya üye olmak isteyen Finlandiya’ya ve İsveç’e karşı veto hakkını kullanan Türkiye, hem İsveç’in ve ABD’nin PKK karşısındaki tavırlarını değiştirmelerini hem de Washington’ın Türkiye’ye F-16’ları satmasını şart koşmuştur.  Sonra ne oldu? Bir vurdu mu oturtan, öfkelenince mangalda kül bırakmayan, etkili ve yetkili öfkelilerimiz bir ara İsveç’e tepkileri iyice artınca “İsveç bir daha NATO’yu zor görür” gibilerden tehditler savurmuşlardır. Ne oldu? NATO’ya dahil ülkelere ve Rusya’ya rezil olduk.

İsveç’in NATO’ya girişi konusunda da durum böyle oldu. AKP iktidarı talep ettiklerinin hiçbirini yerine getirilmeden tavrını değiştirdi ve emperyalist devletlerin isteğini yaptı. İşin ilginci CHP de AKP stili dış politikaya kendini kaptırdı ve Meclis’te tükürdüklerini yalayıp yuttu. Çünkü burada Türk halkı bir kez daha aldatılmaktadır. Örneğin niye olumlu oy kullandıklarını soran gazetecilere kimi CHP’liler, “Biz aslında NATO’nun genişlemesine taraftarız. Onun için böyle oy veriyoruz” diyerek herkesi şaşkına çevirmişlerdir. NATO’nun sorumluluk alanını genişletmesi Türkiye açısından Ortadoğu’da herhangi bir elverişli durum yaratacak değildir. Yine NATO’nun Montrö konusundaki tutumu Türkiye’nin çıkarlarına değil, zararınadır. Türkiye, NATO’dan çıkmalıdır. Türkiye’ye faydası yok…