Başlığı görenlerin, “bu nasıl soru? Onun kim olduğunu bilmeyen mi var” dediğini duyar gibiyim. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hem evdeki büyüklerinden hem okulda öğretmenlerinden onun yaptıklarını dinleyerek yetişen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, başlıktaki soruyla karşılaştıklarında kolayca böyle bir tepki verebilirler.
On yıllarca ben de onun kim olduğunu bildiğimden emindim. Neler yaptığını, hangi kitapları okuduğunu, ilkelerini, dayısının tarlasında karga kovalayarak geçirdiği günlerden ölümüne değin başından neler geçtiğini, nasıl yaşadığını öğrenmiştim. Onun hakkında okuduğum kitaplarda bunlar ayrıntılarıyla anlatılıyordu.
Bu soru bana da sorulsa aynı yanıtı verirdim. Buna karşın, “MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ” sloganını on yıl kadar önce ilk kez duyduğumda aklıma gelen “Atatürk yaşıyor olsaydı, acaba bu sloganı nasıl karşılardı” sorusunu hemen yanıtlayamadım. Yanıtı Nutuk’un sonunda yer alan gençliğe seslenişte ve Bursa Nutku’nda aradım ama kesin bir yargıya varmak için onlar da yetmedi, çünkü o metinlerde Atatürk, gençlerin nasıl olmaları gerektiğinden çok neleri yapmaları ve yapmamaları gerektiğini anlatıyordu.
Bu sorgulamayı yaparken, bir eksikliğimi fark etmiştim: Atatürk hakkında hemen her şeyi öğrenmiştim ama gerçekte “onun kim olduğunu” bilmiyordum. Çocukluğumdan beri onun ne denli “ulu, yüce, büyük” bir insan olduğunu duydum, okudum. O, bütün ümitlerin tükendiği koşullarda, ülkeyi düşman işgalinden kurtarmış; Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuş, devrimler yapmıştı. Başarılı bir asker ve saygın bir devlet adamıydı. O nedenle, “ulu, yüce ve büyük”tü.
Bu sıfatların hepsi, onun yaptıklarına dayanıyordu ve yapılanları bize anlatanların söylemleriydi. İyi ama insanların gözünde onu böylesine büyüten başarılar kazanmış Atatürk nasıl bir insandı? Yani kimdi? İşte onu, yani onun asıl kimliğini pek bilmediğim için kendimi onun yerine koyup sorgulamamı sonuçlandıramıyordum.
***
Bir insanın kim olduğunu bilmek ve onu tanımak için yaşamında neler yapmış olduğunu, neleri arzuladığını, neleri başardığını ve başaramadığını, nasıl yaşadığını öğrenmek gerekli ama yeterli değildir. Sanırım bu nedenle, bir insanı tanımak ve gerçek kimliğini öğrenmek için, onunla,
Birlikte yolculuk yapmak,
Toplumsal ya da parasal ilişki içinde bulunmak,
Uzun süre bir arada olmak,
Birlikte yaşanan olağan dışı ve zor koşullarda nasıl davrandığını gözlemek gerektiği söylenir.
Bunlara bakarak, onun kararlarını nasıl aldığı; olayları ve olguları nasıl irdelediği ve algıladığı, başka insanları nasıl gördüğü, onlara nasıl davrandığı, her şeyin karmakarışık olduğu zamanlarda doğruyu yanlıştan nasıl ayırdığı anlaşılır; böylece o, bir İNSAN OLARAK tanınır, KİM OLDUĞU bilinebilir.Artık aramızda olmayan insanların kim olduklarını öğrenmek için bu yöntem uygulanamayacağından, izlenmesi gereken bir başka yol, eğer varsa, onun kendi yazdığı yaşam öyküsünü, günlüklerini, anılarını, söylemlerini vs. incelemek ve oralarda ipuçları aramaktır.
***
Mustafa Kemal Atatürk’ün kim olduğunu öğrenmek amacıyla incelenebilecek ve onun tarafından yazılmış tek kapsamlı yapıt Nutuk olduğu için ipuçlarını ben de orada aradım. Atatürk’ün 1919 – 1927 yılları arasındaki (kurtuluş ve kuruluş sürecinin yaşandığı) 8 yılda yaşadıklarını ve yapılanları, tümüyle belgelere dayanarak anlattığı Nutuk, kuşkusuz edebi bir yapıt değil ama;
onun kararlarını nasıl aldığını;
olayları ve olguları nasıl irdelediğini ve algıladığını,
başka insanları nasıl gördüğünü,
onlara nasıl davrandığını,
her şeyin karmakarışık olduğu zamanlarda doğruyu yanlıştan nasıl ayırdığını anlamak, böylece bir “İNSAN OLARAK KİM OLDUĞUNU” öğrenmek amacıyla okunduğunda elden
bırakmanın kolay olmadığı sürükleyici bir kitap. Birçok kez, çeşitli araştırmalarım kapsamında, ülkenin kurtuluş ve kuruluş sürecinde yaşananları doğrudan Atatürk’ten öğrenmek için bütünüyle ya da parça parça okuduğum Nutuk’u bu kez, dikkatimi olaylara değil, salt onu tanımaya vererek okuyunca kendimde saptadığım bir bilgi eksikliğini daha gidermenin mutluluğunu yaşadım. Üstelik sorularımın yanıtını da fazlasıyla buldum Nutuk’ta.
Nutuk’ta gördüğüm Mustafa Kemal Atatürk;
Somut durumun somut tahlilini olağanüstü beceriyle yapan,
Analitik düşünme becerisi son derece gelişmiş, olay ve olguları analitik bakışla
değerlendirmekten asla uzaklaşmayan,
Kurtuluş ve devrim inancını her hücresine yerleştirmiş,
Düşman gördüklerine karşı ödünsüz ve uzlaşmaz, dost bildiklerine hoşgörülü ve vefalı,
Sorunlara çözüm ararken ülkenin tamamına bütüncül bakan,
Uzak hedeflere varmak için geçeceği yolu önceden belirleyen,
Okuduğunu anlamakla kalmayan, yazılanların arkasını da görebilen,
Zamanın ve mekânın yaşamdaki önemini asla göz ardı etmeyen,
Hırslı ve tutkulu ama bunlara tutsak olmayan,
Zeki, akıllı, bilgiyle donanımlı, açık sözlü, esprili ve yürekli,
Katıksız bir devrimci, muhteşem bir yurtseverdi.
Nutuk’u yalnızca farklı okuyarak çıkardım bu sonuçları. Çocukluğumdan beri onun hakkında dinlediğim güzellemelerin, her ulusal bayramda, her 10 Kasım’da yinelenen içi boş övgü dolu ezberlerin hiçbir payı yok çıkardığım bu sonuçlarda. Kendisine “Atatürkçüyüm” diyen, demeyen tüm devrimciler / yurtseverler Nutuk’u mutlaka bir kez de böyle okuyun; göreceksiniz haklı olduğumu.
On yıldır, artık onun kim olduğunu iyi biliyorum. Herhangi bir konuda kendime sorduğum, “Atatürk sağ olsaydı ne düşünürdü, nasıl tepki verirdi, nasıl davranırdı” gibi sorulara verdiğim yanıtların doğruluğundan artık hiç kuşku duymuyorum.
***O aramızda olsaydı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını nasıl karşılardı sorusunun yanıtı mı?
Böyle bir insan, izinde olduklarını söyleyenlerden, “onun askerleri olmasını” mı, yoksa ONUN NİTELİKLERİNE SAHİP DEVRİMCİLER olmalarını mı beklerdi, buna da o sloganı seslendirenler düşünüp karar versin.