27 Mart 2025 Önce “ SERKATİB-İ HAZRETİ ŞEHRİYARİ “ ne demek, bunu açıklayarak başlayayım bugünün yazısına., Padişah yakını kız ve kadınlarla evlenen, böylece hanedana yakın olan sarayın başkatibi olanlara verilen ünvandır bu Osmanlıca deyim.

Şimdi Serkatib-i Hazreti Şehriyari Tahsin’in o dönemin basınına uyguladığı yasaklar listesine birlikte bir göz atalım. Yıldız Sarayı’ndan Matbuat Müdürlüğü’ne gönderilen bu 9 maddelik  liste gizli sansür yönetmeliğine göre hazırlanmıştı. 

1- Her şeyden önce dünya değer padişah hazretlerinin sağlığı,   
   memlekette ticaret ve sanayinin ilerlemesi üzerine havadis 
    yazılacaktır. 
2- Ahlak bakımından yayınlanmasında sakınca olmadığı Maarif 
    Nazırı Paşa hazretleri tarafından tasdik edilmedikçe hiçbir 
    tefrikanın yayınlanmaması,
3- Hepsi bir nüshaya konulamayacak kadar uzun edebiyat ve fen 
    makalelerinin yayınlanmasında “mabadı var” ya da “mabadı 
    yarına” ibarelerinin kullanılmaması,
4- Bir makalede beyaz yerler ve noktalarla boş yerler bırakılması, 
    birtakım uygunsuz ithamların zihniyet karıştırmaya sebep 
    olacağı için, bunlara kesinlikle meydan verilmemesi,
5- Şahsiyata kesinlikle meydan verilmeyip bir vali ya da mutasarrıfın 
    hırsızlık, yiyicilik, öldürme ya da çirkin iş işlemiş olduğu 
    söylenecek olursa, bunun doğruluğunun ispat olunamadığı 
    bildirilerek saklanması ve yayınlanmasına asla müsaade 
    olunmaması,
6- Vilayetler ahalisinden bir kişinin ya da bir topluluğun, hükümetin   
    yolsuzluğundan şikayetlerinin ve yüce Padişah’a duyurulmasını 
    bildiren kağıt ve dilekçelerinin yayınlanmasının kesinlikle 
    yasaklanmasını,
7- Ermenistan sözcüğü gibi tarih ve coğrafyayla ilgili adların 
    anılması yasaktır.
8- Yabancı hükümdarlar aleyhine yapılan suikast girişimlerinin ya da 
    yabancı memleketlerde yapılacak kargaşa çıkarıcı gösterilerin 
    sadık ve kendi halinde ahalimizce bilinmesi uygun olmadığından, 
    bunların herhangi bir biçimde ve yolda olursa olsun, kesinlikle 
    yayınlanmaması,
9- Bu yönetmelikten gazete sütunlarında söz edilmesi bazı kötü 
    düşünce sahiplerinin yersiz eleştirme ve görüşlerine yol 
    açacağından bundan şiddetle sakınılması.

   İmza : Serkatib-i Hazret-i Şehriyari Tahsin
                                                                                                                           
140 yıl önceki rejim sırasında basına uygulanan sansür dışında, zaptiyeleri ve diğer unsurlarını oluşturan özel mahkemeleri ile jurnal sistemi de vardı. Ülke adeta yasaklar ülkesi haline gelmiş, herkes birbirinden şüphe eder olmuş, korku ve endişe günlük yaşama dönüşmüştü. Sahte ihbarlarla insanlar tutuklanıyor, dönemin etkili gazeteleri olan Vatan, İbret, Muhbir, ilk mizah dergisi Diyojen vb. kapatılıyor, Hamlet, Kral Lear, Macbeth, Kral Oidipus gibi tiyatro oyunları yasaklanıyor, yayınlardaki dizgi yanlışları dahi suç sayılıyordu. Çuvallara doldurulan kitap ve yayınlar Çemberlitaş Hamamında yakılıyordu. Baskılar karşısında Basiret Gazetesi “makinemiz bozuldu” diyerek yayınına ara veriyor, Sabah Gazetesi ise, sansüre takılan yazıların yerini boş bırakıyordu.

Son yıllarda ve özellikle yaşadığımız süreçte gazeteciler işlerini kaybediyor, kovuşturmaya uğruyor, yargılanıyorken, bazıları da hapse atılıyor. Haberlere erişim yasağı getiriliyor, görsel ve yazılı medyada para cezaları, ekran karartmalar ve işten çıkarmalar günlük ve sıradan olaylar haline geliyor. Bu yaşadığımız süreç, basını susturmak için II. Abdülhamid dönemini ve Demokrat Parti’nin 1959’daki Tahkikat Komisyonu’nu hatırlatıyor. 

Milliyet Gazetesi’nin 1980’li yıllarda tarih ve kültür eki olarak verdiği Yakın Tarihimiz adlı fasiküllerden yararlanarak hazırladığım bu anımsatmayla, 140 yıl önce yaşadığımız bir dönemden küçük bir kesit sunmak istedim. Değerlendirmeyi siz sayın okurlara bırakıyorum.