Anımsarsanız bu sütunlarda ki “Her fani biraz mimardır..” yazımda hararetle mimarlık sadece artitektonik (mimari kurallara uygun,...
Anımsarsanız bu sütunlarda ki “Her fani biraz mimardır..” yazımda hararetle mimarlık sadece artitektonik (mimari kurallara uygun, mimarilik) değildir demiştim…
Meğerse düşünür, edebiyat eleştirmeni ve felsefeci Kojin Karatani; Adındanda anlaşılacağı gibi klasik disiplinlerden hiçbirine kolay yerleştiremeyecek, ‘Metafor olarak Mimari’ kitabını yıllar önce yazmış ve çizimlerden ve notalara varan boyutta kavramsal mimarlık gezintisi yapmış. Evet, bildiğiniz mimari var kitapta, ama dilbilim, matematik ve iktisatta, hatta Platon’dan Kant’a, Marx’tan Wittgenstein’a zevkli bir felsefe turu da var. Kitabın temel kavramı “mimari irade”. Batı’nın düşünce geleneğine uzak bir ülkeden, bu tür bir iradenin olmadığını söylediği Japonya’dan bakan Karatani, Batı geleneğinin temelinde, Platon’un “oluş” karşısında “yapma” yı kararsızlığı ve belirsizliği bertaraf edecek bir “yapı” oluşturma girişimini öne çıkarışını görüyor. Karatani’ye göre mimari yapma, kurma, inşa etme hiçbir zaman bir idea olarak tasarımın gerçekleştirilmesinden ibaret değil, “yapanın kontrolünü aşan bir yapış ya da oluş olması anlamında kusursuz bir olay.” Son derece pratik, hayata, günümüz dünyasına yönelik bir saptamadır bu: Bizimle aynı ortak kuralları paylaşmayan öteki ile, ötekilerle kurulabilecek muhtemel ilişkilerden bağımsız, tekbenci ya da saf bir tasarımın dolayısıyla yapının ya da sistemin de mümkün olmadığını söylemektedir. Bense “mimar mimardır” metaforu yaptığım yazımda; “Aklınıza gelen her türlü şeyi, olayı, projeyi vb. gerçekleştiren kişi veya kişilere… “mimarı falancadır” demez misiniz? O zaman neden yadırgadınız mimarın mimar olmasını. Mesela Atatürk nedir? Türkiye Cumhuriyetinin mimarıdır. Çok maksatlı sözcük cümle içinde kullanımında yerine göre sıfat olur tarif eder, fiil olur çekilir, zamir olur varlıkları ifade eder, tümleç olarak yüklemi tamamlar, başlı başına özne ve yüklemdir zaten.“Malum Dünyanın en eski mesleğinin argoda ki tanımı fahişeliktir ama inanın insan oğlunun güvenli barınmasını sağlamaktan yola çıkarak meslek haline gelen ilk uğraş mimarlıktır. Yıllar önce yine burada “her fani biraz mimardır” demiştim. Kişi önce korunmak ve barınmak gerekçesiyle yaşadığı mekanı örtüye sarmalamak ister. Anadolu’da ilk bilinen barınak, megaron denilen tek dar kapıdan girilen dikdörtgen yapıdır (ki sonradan mimarlığın sembolü olacaktır). Temel ihtiyaç karşılandıkça estetik kaygısı başlar ve “sürdürülebilir konfor arayışı” devreye, bu işi meslek olarak yapan profesyonelleri, mimarları sokar. Mimarlık zanaat olarak başlamış sanata evrilmiştir. Yine burada “Mimar çok şeydir” dediğimi de hatırlarsınız. Aslında bana kalsa “Mimar her şeydir” ama tevazuyu elden bırakmayalım. AB’nin kabul ettiği üç asal meslek doktorluk, avukatlık içinde mimarlık adı üstünde tek yapıcı, yaratıcı olanıdır. Mimar çok boyutlu kavrar dünyayı. Goethe “Mimariyi donmuş müzik olarak tanımlayarak…” SONSÖZ’ü söylemiş..