Walter Kaufmann’ın ilk baskısı 1964’te, ben orta üçteyken yapılan ‘Dostoyevski’den Sartre’a Varoluşçuluk’ kitabından https://sonsoz.com.tr/baskaldirmanin-oykusu yazımda alıntılar yapmış, ortaokuldan başlayarak sürdürülebilir biçimde yaşamsal omurgamı oluşturan Varoluşçuluğu uzun uzun anlatmıştım hatırlarsanız. O yazıda başatlar Sartre ve Camus’dan çok söz ettim.
Felsefe tarihinin önemli isimleri: Jaspers, Heidegger, Pascal, Kierkegaard, Sartre. Azılı Hristiyanlık düşmanı: Nietzsche… Bağnaz bir Grek Ortodoks’u: Dostoyevski. Hepsinin beliren ortak özelliğinin: KOYU BİREYCİLİK olduğunun altını çizmiştim. Bireyselciliği olumlayan ‘Varoluşçuluğun Efendileri’ kimlerdir? Nasıl girdiler kafamıza? Bu kez bunun yanıtını arayalım. Bu sorgulama bizi varoluşçuluğun felsefi düşünce biçimi olmaktan çıkıp pratik hayatta yaşam biçimine dönüşmesini anlatacaktır. Herhangi bir düşünce okulundan olmamak, herhangi bir inançlar kümesini, özellikle sistemleri yetersiz görmek, sığlığını, bilgiçliğini, yaşamdan yoksunluğunu ileri sürerek gelenekçi felsefeyi açıkça küçümsemek çıkış noktasıydı akımın. Sokrates’çi okullarda az daha sonra Stoacılar da felsefe her şeyden önce yaşama yoluydu. Sokrates’in bir eşi daha görülmemiş alaycılığı yanı sıra Spinoza’nın tutkuları, Heraklitus’un acı iğneleri ortamı açıklarken Dostoyevski 1864’te yayınlanan, dünya yazının en baş kaldırıcı en özgün yapıtı ‘Yeraltından Notlar’ıyla bir ilke imza atmıştır. Yepyeni bir perdeden yükselen, gergin karşı durma kişinin kendi kendisiyle böylesine ilgilenişi yeni bir şeydi felsefede. Bu ses, bu gergin karşı durma, kişinin kendi kendiyle böylesine ilgilenişi yeni bir şeydir. Kitapta gördüğümüz bireyselcilik eksiklikten uzak değildir, kötüdür, baş kaldırıcıdır ama bütün düşkünlüğüne karşın yine de en çıkar yoldur. Kaufman’ın baş yapıtında ‘Domino Etkileşimi’ gibi bütün filozofların birbirlerini ve felsefe alemini tetiklediklerini görmüştük. Atinalı gençleri her şeyden önce kişiliğiyle ardından sürükleyen Sokrates herhangi bir sözden daha çok karakteri ve yaşamıyla gençleri varlıkları ile başkalarınca sunulan öğretilerde yetinmez duruma sokmuştur. Sokrates onların yaşama yolu, düşünceleri önüne dikilen nesnel bir kafa tutma, örnek bir kişilik, yeni bir ahlakın gövdeleşmiş biçimiydi. Platon; ‘Ben yeryüzüne bir ateş tutuşturmak için gönderildim bence daha da önemlisi bu ateşin yanmış olmasıdır.’ demiş. Kierkegard; Hem duygunun bulanık alacakaranlığına, hem de herhangi bir sevimli duygu-düşünce birleşimine karşı durmuş, benimsemiş olduğu inançların saçmalığı üzerinde direnmiştir. O’na göre ahlak iyiyi görme değil, bir karar verme sorunudur. Çağımızın en büyük düşünürlerden biri olduğu tartışma götürmez bir gerçek olan, Varoluşculuğun uluslararası geniş bir ilgi toplamasında başlıca etken yaşantısının damgasını taşıyan yapıtlarıyla Jean_Paul Sartre’dır. O’nu ve Varoluşçuluğu anlamak için kitapları arasında gezinmek gerekir. Kitaplarına emdirilmiş felsefesinin özünde ‘Şimdiki durumumuz bütünüyle düşüncelerimizin sonucudur’ demesi yatar.
Benim onlardan nasıl etkilendiğime gelince; Ortaokuldan başlayarak sürdürülebilir biçimde yaşamsal omurgamı Varoluşçuluk oluşturdu. 68 kuşağı olarak akımının içine doğdum. Jean Paul Sartre 1938’de “Bulantı”sını yazarken ben henüz ana rahmine düşmemiştim. Kadıköy Maarif Koleji’nde varlığımın ayırdına vardığım, başkaldırının günlüğünü tutmaya başladığım zaman kendimi egzistansiyalizm akımının ortasında buldum. Tam karakter oluşumu evresinde bulaştım, tanıştım, yaşayarak öğrendim varoluşun sırlarını. Şansıma Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddetmiş Amerikan entelektüelleri askerlik görevini Barış Gönüllüsü kod adıyla Amerikan Kültür misyoneri olarak yapmak üzere dünyanın dört bir tarafına dağılmışlardı. Pek çoğu Kadıköy Maarif Koleji’nde bizim kısmetimize düştü. İngiliz edebiyatı dersinde 20. yüzyılın önde gelen aydınlarından Jean Paul Sartre’ın “Bulantı”sını, Albert Camus'un “Yabancı”sını okuduk. Basmakalıp, kafanıza kakılan, sorgusuz sualsiz uyumanız için dayatılan kurallar dizinlerini bir kenara iterek “varoluş özden önce gelir/existence comes before essence” mottosuyla ete kemiğe bürünen “Kendini kendin kurgula KKK” seçeneği sunuldu bana. Düşünsenize delikanlılığa adım attığınız günlerde size bugüne kadar öğretilen tüm kalıpları, dünya görüşlerini, geleneksel ahlak kurallarını çöpe atma alternatifi sunuldu. Varoluşçu olmazsın da ne yaparsın birader.