Osmanlı padişahlarının kendi toprakları dışındaki Avrupa ülkelerine seyahatleri çok görülmüş bir durum değildi. Bunu ilk (ve son) yapan Sultan Abdülaziz olmuş, yanına da sonradan 2. Abdülhamit olarak tahta çıkacak yeğenini almıştı. Seyahat Fransa İmparatoru III. Napoleon ve İngiltere Kraliçesi Victoria’nın davetleri ve buna padişahı da ikna eden sadrazam ve hariciye nâzırının gayretleriyle gerçekleşmişti. Bu seyahatteki Almanya ayrıntısına değinmeden geçmeyelim.
1867 yılındaki bu gezide Sultan Londra’dan sonra Paris’e uğradığında, Prusya Kralı I. Wilhelm’in Berlin’e daveti, Paris’teki elçisi tarafından resmen iletilmiş, Sultan bu daveti geri çevirmişti. Buna rağmen birkaç yıl sonra (1871) ilk Alman imparatoru olacak I. Wilhelm Berlin’e 460 km. mesafede, krallığın öbür ucundaki Koblenz’e kadar gelip Sultan’ı karşıladı. Bu, seyahatin saygınlık seviyesinin tahlilinde dikkat çekici bir durumdur. Babası III. Friedrich’in 99 gün tahtta kalışının ardından II. Wilhelm yeni Alman İmparatoru ve Prusya Kralı olarak tahta oturdu.
1917 yılının son günleri…
3 yıldır süren ilk Dünya Savaşı son çeyreğine girilmiştir artık. O günlerde savaşın ne zaman biteceğini, kestirmek pek de kolay görünmemektedir. Bizim cephedeki Almanya, Türklerin kendi tarafında olmasını çok önemsiyordu. Türklerin tarihten gelen savaşçı yönü bir yana, savaşın geniş coğrafyaya yayılması, bunun doğal sonucu olarak karşı tarafın gücünün dağılması elbette kendisine fayda sağlıyordu.
Doğu cephesinde Rus ordusu, Avusturya-Macaristan kuvvetlerine karşı başarı sağlarken, Doğu Prusya, Polonya ve Alman ordusu tarafından geri püskürtülmüştü. Rusya Bolşevik Devrimi ile savaştan çekildi.
1918 yılı
Batı Cephesi, büyük bir Alman taarruzuna gebeydi. Tarih kitapları aynı yılın sonunda Alman taarruzun geri püskürtülmesini ve İtilaf Devletleri’nin zaferini onaylayan Ateşkes Günü’nü (11 Kasım 1918) yazacaktı…
Alman İmparatoru II. Wilhelm, büyük Alman taarruzunun beklendiği o Batı Cephesi’ni önemli müttefikine göstermek istiyordu. Osmanlı başkentine 3. Ziyaretinde sultanı bir kez daha davet etti.
Sultan Reşat uzun bir seyahati kaldıramayacak kadar rahatsızdı. Kardeşi, Şehzade Vahdettin’in bir heyetle bu seyahate çıkması uygun bulundu. Heyet, Alman Batı cephesini ileri hatlara kadar ziyaret edecekti. Ordu adına tanınmış bir generalin heyete katılması gerekiyordu. Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa en uygun isimdi…
Hükümetin kararını Alman Büyükelçiliği’ne, yaşamı birkaç yıl sonra hain bir kurşunla Almanya’da sona erecek Sadrazam Talat Paşa bildirecekti…
15 Aralık 1917 – 4 Ocak 1918 Almanya Seyahati
Yolculuk öncesi Mustafa Kemal Paşa Vahdettin’i sarayında ziyaret etti. Çıkışında, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Yolculukta beraber olacakları, Harbiye’den de hocası olan Naci Paşa’yla konuşmasına kulak verelim.
- Zavallı bedbaht, acınacak bir adam. Bunlarla ne yapılabilir? diye sordu.
- Öyledir, dedi Naci Paşa.
- Bu zavallı yarın padişah olacaktır, kendisinden ne beklenir?
- Hiç.
- Biz ki aklımız, mantığımız vardı. Biz ki memleketin kaderini bugününü, yarınını anlamış insanlarız, ne yapabiliriz?
- Güç…
15 Aralık 1917, Sirkeci
Almanya yolculuğu, Prusyalı Mimar Jasmund’un yaptığı garda başladı. Şehzade Vahdetti, bir yıldan daha az bir süre sonra (4 Temmuz 1918) tahta çıkacak ve son padişah olacaktı. Kendisi kaçarken Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak kişiyle bu trende tanışacak, yolculuk boyunca bir dehayı yakından tanıma fırsatı olacaktı.
Yolculuğun başları
İstanbul geride kalmıştı. Bir kişi, Mustafa Kemal Paşa’ya Veliaht’ın kendisini vagonunda beklediğini iletti.
- Affedersiniz Paşa hazretleri, birkaç dakika öncesine kadar kiminle seyahat etmekte olduğumu bana izah etmemişlerdi. Ancak, trenin hareketinden sonra aldığım malumat üzerine gıyaben çok iyi tanıdığım ve takdir ettiğim bir kumandanımızla beraber bulunduğumu anladım. Ben sizi pek iyi bilirim. Arıburnu’nda, Anafartalar’da kazandığınız muvaffakiyetler malumdur. Siz İstanbul’u kurtarmış bir kumandansınız. Beraber seyahat etmekte olduğum için çok menün ve müftehirim.
Bu kez Paşa ile Veliaht arasında ilk konuşmadan daha farklı bir sohbet söz konusuydu. Mustafa Kemal kendisine her şeyi anlatabileceği, hatta bazı şeyleri de faaliyete geçirebileceği ümidine kapılacaktı.
16 Aralık 1917,
SofyaVeliaht’ın geleceği Bulgar hükümetine bildirilmişti. Bulgar Veliaht, heyet ve tören birliğiyle treni karşıladı. Mustafa Kemal Paşa, Harbiye sıralarından arkadaşı ve o günlerde Sofya Büyükelçisi olan Ali Fethi (Okyar) Bey ile kucaklaşma ve sohbet fırsatı buldu.
17 Aralık Belgrad,
Budapeşte ve ViyanaHeyet Belgrad üzerinden önce Budapeşte sonra Viyana’ya geçti. Yanlış bilgilendirme sonucu heyeti Viyana’da kimse karşılamadı!
O gece vagonda geçirildi…
18 Aralık Münih
Ertesi sabah, özel vagon, Münih’e hareket edecek bir trene bağlandı. Berlin Büyükelçisi İsmail Hakkı Paşa ve Bavyera Harbiye Bakanlığı’ndan bir mihmandar konukları karşıladı. Batı Cephesi Genel Karargâhı’nda karşılanacağından garda tören olmadı. Özel bir vagonla karargâhın bulunduğu Bad Kreuznach’a geçilecekti. 4-5 saatlik vagon bekleme süresinde araçla Münih turu yapıldı.
Geç vakitte Münih’ten ayrıldılar…
19 Aralık Alman Genel Karargâhı
Sabah erkenden karargâha doğru yol alınmaya başladı. Yakın istasyonlardan Rockenhausen’de trene imparatorun mihmandar olarak atadığı Korgeneral Baron von Süsskind ile Strasburg Askeri Valisi, İmparator’un yaveri binerek, konuklara ‘Hoş geldiniz’ dediler. Almanya’da Türk Askeri Delegesi olarak bulunan Zeki Paşa da bu 15 dakika süren duraklama sırasında heyete dâhil oldu.
Yarım saat sonra…
Tren Bad Kreuznach’a varmış, Garda İmparator’un yeğeni Prens Waldemar ve yüksek rütbeli subaylar heyeti karşılamıştı. Vahdettin Prens ile Mustafa Kemal Paşa Süsskind ile olmak üzere arabalara binildi ve karargâha doğru bir kortej oluşturuldu. Karargâhın önündeki geniş meydan Türk ve Alman bayraklarıyla süslenmişti. Bando Osmanlı Marşları çalmaya başladı. Kayzer II. Wilhelm, sağında Alman Orduları Başkomutanı Mareşal von Hindenburg, solunda 7. Ordu Kurmay Başkanı General Ludendorff’la karargâhın kapısının önünde bekliyordu. İçeri girildiğinde tanışmanın ardından İmparator yüksek sesle,
- On altıncı kolordu, Anafarta, dedi. Herkes bakınca Mustafa Kemal Paşa biraz da mahcubiyetle başını önüne eğince, İmparator,
- Siz 16. Kolordu komutanlığını yapmış Anafartalar’ı yapmış olan Mustafa Kemal değil misiniz?
- Evet ekselans. Mustafa Kemal Paşa bu anı anlatırken sorunun Almanca, kendisinin yanıtının Fransızca olduğunu ve aslında ‘Kayzer’ demesi gerektiğini, bunu daha önce de Bulgaristan Kralı Ferdinand’a yaptığını belirterek, ‘İnsan dilini alıştıramadığı şeyleri zor söylüyor’ diyerek açıklayacaktı. Hindenburg ve Ludendorff’la ayrıca makamlarında görüşüldü. Sohbet kibar ve övücü cümlelerle sürüyordu ki Mustafa Kemal Paşa’nın Alman taarruzunun sonucunu sordu.
Ludendorff,
- Biz taarruz ediyoruz, neticesini olaylar gösterecektir.
- Yapılacak taarruzun neticesinin ne olacağını anlamak için olayları beklemeğe lüzum olduğunu sanmıyorum. Çünkü yapılan taarruz, en nihayet ‘parsiyel’ bir taarruzdu. Mustafa Kemal Paşa Ludendorff’un ardından Hindenburg’u da hem taarruz hem de Suriye’deki durum hakkında uyaracak şekilde konuşacaktı. Bu sıkıştırmalarını da ikram edilen nefis şampanyalara bağlayacaktı.
Ardından Hindenburg da konuklar için bir yemek verdi…
20 Aralık
Trenle Strasburg’a geçildi. Württemberg Krallığı Prensi ve bölgenin komutanı Dük von Albrecht, Askeri Vali, Belediye Başkanı ve yüksek rütbeli subaylar konukları karşılıyorlardı. Dük’ün sarayında yenilen öğle ve akşam yemekleri arasında şehir ve siperler de gezildi. Asıl ziyaret edilecek cephe Comar’daydı. Almanlar oraya büyük ağırlık veriyorlardı.
Devam edecek…