Çok iyi biliyoruz ki, bizlere, bazı olayların ve gelişmelerin, özellikle olumsuz olanlarının “üst akıl” tarafından üretildiği söylenir veya yazılır. Ancak, üst aklın sahipleri kesin olarak belirtilmez, belirtilemez. Kişi mi, kişiler mi, çete mi, çeteler mi, devlet mi, devletler mi, konuşan veya yazan bilse de, bildiğine inansa da bizlerle, okuyanlarla, dinleyenlerle paylaşmaz, paylaşamaz.

Daha önce, ülkemde veya başka uluslarda “alt akıl” ve “üst vicdansızlık” kavramlarının kullanılıp kullanılmadığımı bilmiyorum, burada kullanıyorum, kullanmak gereği duyuyorum. Eğer ilk kez Türkiye’de bu yazıda kullanılıyorsa, kullanılma nedeni “kan ve gözyaşı”, “ahhh, anneee, kızımmm, oğlummm, yardım edin,  yapma,….” gibi anne, baba, eş, çocuk, kadın, erkek çığlıklarıdır. Sesli, utanılacak, sevgi dolu insan yüreği taşıyanlara dayanılmaz acılar ve korkular veren çığlıklar. Çoğunlukla gazete fotoğraflarında ve televizyon görüntülerinde sesler duyulmasa bile kulaklarınızdan değil, gözlerinizden yüreklerinize inen, tüm bedeninize yayılan çığlıklar.

İsrail’in, Filistin topraklarında yaptığı, insanın tarihi içindeki en vahşi kıyımlardan birindeki fotoğraflardan yayılan sessiz çığlıklar. Sözde inanç adına, kadın, çocuk, ileri yaşlı demeden can alan, kan akıtan silahlı  ve gerçek vahşilerin yaptıklarından bizlere ulaşan sesli, sessiz çığlıklar.

Evimiz, ana yurdumuz Türkiye’de, birçok komşumuzda ve Dünyanın birçok yerinde, üst aklın değil, alt aklın, ancak üst vicdansızlığın ürettiği şiddet örneklerinde artış gözlemliyorum. İnsan türü, milyarlarca yılı geride bırakmasına karşın şiddetsiz iletişimi ve örgütlenmeyi, demokrasiyi, adaleti ve güvenliği sağlayamadı, tersine şiddeti tırmandırdı, yaygınlaştırdı. Türkiye’de, 8 Kasım 2023 Çarşamba günü, çok önemli bir kesimden, gazetecilerden, Ankara’da, haykırışlar, sessiz, şiddetsiz çığlıklar yükseldi. 

Basın örgütleri; Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Basın Konseyi, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Ahlatlıbel Atatürk Parkında, Anayasa Mahkemesi binasının karşısında, “Sansüre Karşı Basın Nöbeti” etkinliği düzenledi. Çünkü, aynı gün, değişikliğin iptali için yapılan başvuruyu Anayasa Mahkemesi görüşecek ve açıklayacaktı. Bilindiği gibi, kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen 7418 sayılı ‘Basın Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’’, 18 Ekim 2022 tarih ve 31987 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Birçok siyasal partinin, basın örgütlerinin karşı çıktığı Yasanın 29. maddesi aynen şöyle diyor.

“MADDE 29- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa 217 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma MADDE 217/A- (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”

Dezenformasyonun Türkçe karşılığı şu: Yanlış veya doğruluğu bulunmayan, kasıtlı olarak yayılan bilgi; bilgi çarpıtma. Basın örgütleri, Torba Yasa diye bilinen, birçok yasada değişiklik ve eklemeler yapan yöntemle getirilen bu değişikliğe çok haklı olarak karşı çıktılar.

“Basın Nöbeti” sırasında konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Erinç Sağkan, Ankara Barosu Başkanı Av. Mustafa Köroğlu, Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri  Kenan Şener, T24 yazarı Tolga Şardan, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı  Kıvanç El, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi,  Avrupa Gazeteciler Birliği Onursal Başkanı ve Türkiye temsilcisi Doğan Tılıç, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, sansürü amaçlayan, basın ve halkın haber alma özgürlüğüne aykırı olan bu değişikliğin iptal edilmesi gerektiğini belirttiler. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, gazetecilerin bu sessiz çığlığının duyulması gerektiğini de söyledi.

Bu madde, her türlü algılamaya, yoruma, iddianame yazmaya ve gerçekten hapis cezası vermeye çok uygundur. Bazı savcıların kişisel yorumlarına göre, haksız savlar hazırlaması, bazı yargıçların haksız yaptırımlar içeren kararlar alması, özgür yaşama, özgür haber yazma, halkın özgürce bilgilendirilmesi gibi temel insan haklarına aykırılıklar, esas anlamı ile şiddet içeren süreçler yaşanması her zaman olasıdır. Çünkü, hukuk kurallarının, yasa maddelerinin ana kaynağı, insan soyunun, insan türünün akıl ve vicdanından beslenen algılarıdır. Akıl, vicdan ve algılar, farklı savlar, farklı savunmalar ve farklı kararlar üretebilir. Yoruma açık, yoruma bağlı gibi. Bu nedenle, Torba Yasanın 29. maddesindeki ifade, algıya ve yoruma bağlı olarak adalete uygun kararlara veya haksız yaptırımlara (ceza) neden olabilir.

Kişisel görüşüm şu. Gazetecilik suç olamaz, suç değildir. Bir insan, bir haber, yazı veya söyleşide, kişiliğine veya kurumsal yapısına haksızlık ve hakaret yapıldığına veya yalan bilgiler üretildiğine inanıyorsa, o gazeteci ve yayın organının temsilcileri ile görüşebilir, düzeltme isteyebilir, karşı açıklama yapabilir. Bu iletişim yöntemi sonuç vermezse, yargıya başvurulabilir. Bağımsız yargı kararı ile yayın organında bir veya birden fazla zaman diliminde düzeltme veya karşı açıklama yapılabilir.

Haber, yazı veya söyleşide, 29. madde de dile getirilen düzenlemeye aykırılıklar olduğuna inanan, kanı olan savcıların, savcılıkların da aynı yöntemi uygulamasını dilerim ve öneririm. Bunun anlamı şu. Halkla ilişkiler yöntemidir habercilik, yazarlık ve söyleşi yayınlanması. Yine halkla ilişkiler yöntemi olan karşı açıklama ile yanlışlıklar düzeltilebilir veya eksiklikler tamamlanabilir. Uygar, gelişmiş insanların yapacakları, mahkemelerde yığılı denebilecek dosyalara yenilerini eklemek, insan gücünü ve zamanı verimli kullanmak, yüz yüze ve göz göze konuşarak uzlaşmaktır.

Ne yazık ki, Anayasa mahkemesi, bu maddenin iptali için yapılan başvuruyu, basın nöbetinin düzenlendiği aynı gün reddetti. Şimdi dileğimiz, insana, siyasetçiye, yargıya, demokrasiye ve iletişim bilimine aykırı düşecek, şiddet etkisi yaratacak algıların, kararların ve süreçlerin yaşanmaması.

Gazetecilerin yüreklerinden çıkan ve milyonlarca insanın onayladığı bu sessiz çığlığa, salt savcılar, yargıçlar, ilgili bakanlar, siyasetçiler, hukukçular değil, dünyadaki halklar yüreklerini uzatmalıdır. Sessiz çığlık, sadece meslektaşlarımızın doğuştan kazanılan hak ve özgürlükleri için değil, hepiniz içindir.

Haydi, melek yüreği taşıyanlar, yerin üstünde, alt aklın ve üst vicdansızlığın, insana, hayvana ve çevreye yönelik ürettiği her çeşit şiddeti önlemek ve yapanları “iyileştirmek" için şiddetsiz yöntemlerle birlikte olalım, yüreklerimizi birleştirelim.