Konunun detayını aşağıda yazacağım ama hemen girişte Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a buradan sorayım: Biri çıkıp Recep Bey’e bir tokat atsa bunu da basit yaralama olarak değerlendirir misiniz?
Bakın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç Özgür Özel’e yapılan aşağılık saldırı hakkında "Basit yaralamadır Özgür Özel’e yapılan bu suçun tanımı. Bunun cezası normalde 1 yıldır. Fakat kamu görevi yapan birine bu saldırı gerçekleştiği için ceza yarı oranında artar. Yani 1 yıldan 1 buçuk yıla çıkar kamu görevine sahip birine saldırıda bulunduğu için. Yani hiçbir şey olmasaydı 1 buçuk yıl ceza alabilirdi. Fakat saldırgan şartlı tahliyesini bozup yeniden suça karıştığı için de bu aldığı cezanın 2 katı daha ekleniyor. Yani 1 buçuk yıl normal cezası 3 yılda şartlı tahliyesinden gelen cezayla beraber yaklaşık 4,5 yıl ceza alabilir." Diyor...
Öncelikle şunu söylemek isterim; Yılmaz Tunç’un Adalet Bakanı olduğunu unutup yürütülmekte olan bir soruşturma süreci ve dava hakkında böyle bir açıklama yapması asla kabul edilemez!
Böyle bir beyanat verilmesi soruşturmayı yürüten polis ve savcı ile hüküm verecek hakimin iradesine doğrudan ve açık bir müdahaledir ve anayasamıza da yüzde yüz aykırıdır. Anayasal düzenimizde hiç kimse yürütülmekte olan bir davaya müdahale edemez ve davayı etkilemeye çalışmak başlı başına ciddi bir suçtur!
Türk Ceza Kanunu
MADDE 277. Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
MADDE 288. Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır. Demektedir
Adalet bakanının bu davranışının ciddi bir suç oluşturmasını bir kenara not edip konuya devam edeyim.
Adalet Bakanlığı daha da doğrusu Adalet Sekreterliği makamını işgal eden zat-ı muhterem bu saldırıyı adi suç ve basit yaralama kapsamında değerlendirerek davayı sulandırmaya, basite indirgeyerek üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Oysa gerçekte işlenen suçun siyasi sonuç doğurmayı amaçlayan, kamu güvenliğini tehdit eden ve kitleleri kin ve nefrete sürüklemeyi amaçlayan organize bir suç olma olasılığı çok daha yüksektir. Durum buyken bu suçu basit yaralama diye tanımlamak ve arkasındaki diğer karanlık saikleri görmezden gelmek Yılmaz Tunç’un siyasi saikler ile konuştuğunu ve oturduğu bakanlık koltuğunu hakkı ile taşıyabilecek bir liyakat seviyesinde olmadığını göstermektedir.
Ayrıca bu konuşma ülkede yargı erkinin ulaştığı çifte standardın boyutunu da gözler önüne sermektedir.
Neden çifte standart diyorum?
Son yaşanan örneğe bakalım: CHP'li milletvekilleri ile genel başkan yardımcılarını taşıyan otobüsün şoförü Gökhan Gülyurt hakkında, polislerin "dur" ihtarına uymayıp aracı üzerlerine sürdüğü gerekçesiyle 13 yıl 6 aya kadar hapis istemiyle iddianame düzenlenmiş.
Ortada bir yaralanma yok, ciddi bir risk dahi oluşmamış ama istenen ceza bu! Yani memlekette polis kamu görevlisi de Türkiye’nin birinci partisinin Genel başkanı Özgür Özel dış kapının mandalı mı?
Diğer bir örnek: CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve parti yöneticisi 26 kişi hakkında, 31 Ocak’ta Çağlayan Adliyesi önündeki olaylar sonucunda kasten yaralama ve kamu malına zarar gibi suçlamalarla 15 yıl 6 aya kadar hapis cezası istendi.
Şimdi işlenen suç ile istenen cezaların arasındaki farkı ve oluşan acayip ölçüdeki büyük çifte standardı görebiliyor musunuz?
Peki, bunlar istisnai olaylar mı?
Elbette hayır!
Birçok başka örnek daha var: Selahattin Demirtaş’tan Ümit Özdağ’a, Osman Kavala’dan Mücella Yapıcı’ya, Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’dan Tayfun Kahraman’a kadar iktidar yandaşı olmayan bir çok isme istenen ya da uygulanan cezalarda da benzer çifte standartları görüyoruz.
AKP yargısı kesinlikle bizden olan bizden olmayan ayrımını yapıyor, adeta bir düşman hukuku uygulayarak bizden olmayan bize karşıdır hırsı ile yargıyı siyasi amaçlarına ulaşabilmek için bir sopa gibi kullanıyor.
Demedi demeyin adalet sistemimiz bu halden derhal kurtarılmalı, tarafsız ve bağımsız bir yargı erki inşa edilmedir!
Unutmayın adalet mülkün temelidir ve adaleti adam gibi tesis edemeyen her devlet yıkılmaya mahkumdur...