O günlerde ailesi, bir düğün vesilesiyle İstanbul’a gelince iki dersten bütünlemeye kaldığını öğrendi. Kutlu’ya “Amasya’ya dönmesini, isterse evde oturabileceğini isterse işe, isterse Üniversite sınavlarına veya Konservatuar sınavlarına girebileceğini” teklif etti. O da “Ben Konservatuar sınavlarını kazandım, Avukat olan bir akrabamızın yanında hem staj yapacağım hem de para kazanacağım” dedi. Aile Kutlu’nun kararına saygı duydu itiraz etmedi.


1955 yılı Kasım ayında Beyazıt’ta bulunan Amasya talebe yurduna arkadaşlarını ziyarete gittiğinde Radyo’dan “Ankara Radyosuna stajyer ses sanatçısı alınacaktır” ilanını duydu. Hemen koşarak Trene atladığı gibi Ankara’ya gitti. Ankara Radyosunda Nüfus cüzdanı olmadığından sorun çıkardılarsa da Kutlu asla pes etmedi. İdari İşler Müdürü Remzi Kutlu Bey’e çıktı. İlanı duyar duymaz telaşla yola çıktığını nüfus cüzdanını bulamadığını tahsil belgesinde adının yazılı olduğunu belirtti. Remzi bey gerekli yere talimat verdi. Kaydı yapılınca sırasının geldiği Cuma günü sınava girdi. 7-8 kişilik jüriden bir tek Münir Nurettin Selçuk’u tanıyordu. Şekerci Cemil Bey’in hicaz makamındaki şarkısı “Bir nigah et, ne olur halime ey gonca dehen” şarkısını okurken yarıda kestirdiler. Ritim duygusunu kısa bir yoklamadan sonra “çıkabilirsin” dediler. Herhalde kazanamadım diye düşünürken neticeleri almak için Radyo’ya uğradığında Amasyalı bir eski sanatçı ağabeyi yolun karşısından kazandığı müjdesini verdi. “Kutluuuuu Kazandınnnn”


Akşam yemeklerinden sonra Radyo evine gider Tarık Kip ve Suat Sayın arkadaşlarıyla eser geçer meşk ederlerdi. Ya tambur çalıyordu veya piyano başında sabahlıyordu.
Ankara’dan Karamürsel’e yaptığı bir okul gezisinde oldukça güzel Kuteyla hanımla tanışmıştı. Ciddi ve seviyeli bir arkadaşlıkları başladı. Hanımefendiden aldığı ilhamla bestelediği Nihavent makamında ilk bestesini yaptı. O yıllarda Repertuar Kurul’u olmadığından. Bestesini Müzik Yayınları Müdürü Muzaffer İlkar Bey’e verdi. Ruşen Kam ve Suphi Ziya Özbekkan çok beğendiler. Ruşen kam notanın arkasına “emsaline tercihan okunur” diye not düştü.


Bir önceki yıl yeteri kadar eğitim almamış olmasından dolayı kazanamadığı solistlik sınavını bir yıl sonra 20 Aralık 1957 tarihinde kazandı.
İhtilal yıllarında Ankara Piyade Yedek Subay Okulunda 52. Dönem 3. Bölük ve 435 yaka numaralı piyade olarak başladı. Piyade eğitimi bittiğinde, çektiği kıta kurasında İskenderun Deniz Piyadesi” alayını çekti. 3. Bölük birincisi olduğundan Ankara’da kaldı. İskenderun’a gitmedi.
Ankara Radyosunda Hafif Müzik Programı yapan Tuncay Gümüşoluk ile arkadaşlığa başladı. 8 Temmuz 1961’de nişanlandı.
Askerlik dönüşü Radyodaki kadrosunu vermediler ve işe başlatmadılar. Radyo Müdürü Oğuz Yılmaz Hiçyılmaz ona sözleşmeli program yapma hakkı verdi. Geçimini kazandığı cüzi ücretle sağlamaya çalıştı.


1962 yılı haziran ayında yevmiyeli işlere gitti. 53 gün yurtiçi turnesiyle birçok şehir ve kasabada konserler verip turne sonunda bitap düşüp, sekiz bin lira biriktirdi ama daha önce hakkında açılan babalık davasını kaybettiğinden birikmiş nafaka ve mahkeme masrafı olarak 7500 lira ödemek zorunda kaldı. Ortada “suçsuz günahsız Mücadele Mücella” adında bir kız kaldı.
6 Ağustos 1962 tarihinde tekrar kadrolu ses sanatçısı olarak Ankara Radyosuna döndü.
21 Eylül 1962 Cuma günü Ankara Türk Ocağı Nikâh Dairesi’nde nikâhları kıyıldı. Nikâhtan sonra Amerikan Kültür Derneği’nde düğün yapıldı. Ailelerin maddi durumları yeterli olmadığından her ihtiyaçlarını kendileri karşıladı.


Kanun sanatçısı ve koro şefi Nevzat Sümer’in olağanüstü gayretleriyle Ziya Taşkent, Hüseyin Gökmen, Mustafa Sağyaşar, Bedia Akartürk, Osman Türen, Yaşar Özel, Emel Sayın, Nermin Demirçay, Sevim Deran her biri o günlerde isimsiz olan sanatçıların yıldızları parlamaya başlıyordu. Her hafta değişen solist kadrosuyla kazandıkları parayı eşit olarak paylaşıyorlardı. Bu para onların birçok ihtiyaçlarını karşılamaya başlamıştı. O günlerde sırasıyla önce Maltepe’de saunaya, Karadeniz lokantasına, Güney Park Gazinosuna ve nihayet program bitiminde bir gece kulübü veya pavyona giderlerdi. Zeki Müren’le içki içmek ve sohbet etmekten müthiş bir keyif alıyorlardı. Sohbete biraz da müstehcenlik girdi mi gülmekten yanaklarına ağrılar giriyordu.
(Devam Edecek)