Cumhuriyet’in büyük Türkiye ideali iktidara gelen popülist ve özenti siyasetçilerin elinde küçük Amerika olma hayaline dönüşmüştü. O günden bu güne az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik birde baktık ki küçük Çin oluvermişiz.

Cumhuriyet’in büyük Türkiye ideali iktidara gelen popülist ve özenti siyasetçilerin elinde küçük Amerika olma hayaline dönüşmüştü. O günden bu güne az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik birde baktık ki küçük Çin oluvermişiz.

Hani küçük Çin dediysek de kimsenin koltukları falan kabarmasın, Çin’in ekonomik ya da nüfus büyüklüğünü falan almadık! Çin’den ala ala düşük işçi ücretleri ile düşük demokrasi, insan hak ve özgürlükleri standartlarını almış bulunmaktayız.

Bir zamanlar Çinli emekçilerin o kadar düşük ücretler ile nasıl çalışıp yaşadıklarına şaşırırdık oysa şimdi ülkemizdeki ücret seviyeleri Çin’in bile altında kalmış bulunmaktadır.

Bugün ülkemizde ücretle geçinen emekçi kesim artan fiyatlar ve vergiler altında ezilmekte, açlık sınırının altındaki bir gelir ile yaşama tutunmaya çalışmaktadır.

Malum enflasyon karşısında en dezavantajlı konumda olan insanlar bir ücret karşılığı çalışanlar ile ücreti kamu tarafından belirlenen emeklilerdir. Bu iki kesim özellikle de örgütlü olmadığı zamanlarda enflasyonun ücretlerini aşındırması tehdidine karşı çok savunmasızdırlar.

Diğer yandan Türkiye gibi vergi adaletsizliğinin yoğun olduğu, vergilerin daha ziyade tüketim üzerinden alınan dolaylı vergiler ile toplandığı ülkelerde ücretli kesim bir taraftan fiyat artışları ve diğer taraftan da vergi artışları yüzünden mağdur olur.

Ayrıca AKP iktidarı sermaye kesimini vergi avantajları ile ödüllendirirken, vergileri vur abalıya misali ücretlilerin sırtından toplamaktadır.

Sadece vergi dilimlerinin bile doğru düzgün ayarlanmaması yüzünden asgari ücretliler dahi fahiş bir şekilde vergilendirilmektedirler.

Kalkınmayı değil büyümeyi amaçlayan ekonomi politikaları yüzünden ülkede zengin daha zengin olurken, yoksul daha yoksul olmakta ülkemizde gelir dağılımındaki adaletsizlik büyük bir hızla artmaktadır.

Bu durum elbette hiçbir şekilde sürdürülebilir değildir, böyle giderse sosyal ve siyasal gerilimlerin artması kaçınılmazdır.

Erdoğan ve Bahçeli ikilisinin dayattığı totaliter tek adam rejimi ile AKP iktidarında uygulanan dış borç ve yabancı sermayeye dayalı tüketim ekonomisi ile birleşince ortaya kaotik bir ekonomik ve sosyal kriz çıkmış bulunmaktadır.

Bu krizden çıkışın yolu öncelikle bu BAAS tipi totaliter tek adam rejimini değiştirmek, denge ve denetleme mekanizmaları ile bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemini kurmaktan geçmektedir. Bu yapılmadan ekonomik sorunları çözmek hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.

Yeni ve güvenilir bir siyasi kadro iktidara gelip demokratik bir anayasa ile sistemi reforme ettikten sonra ekonomik sorunların çözülebilmesi için gerekli olan altyapı hazır olacaktır.

Bu noktadan sonra ise yapılması gereken asli iş ücretlilerin gelir seviyesini arttıracak önlemleri almak olacaktır.

Yasal önlemler elbette önemlidir, bu çerçevede asgari ücret öyle açlık seviyesinin az üstüne falan değil insan onuruna yakışır bir seviyeye çıkarılmalı ve asgari ücretin altında emekli aylığı olmamalıdır.

Örgütlü toplum ve sendikalaşma bu noktada son derecede önemlidir. Toplum örgütsüz olunca dezavantajlı kesimler adaletsizliğe uğramakta kolayca hakları yenilmektedir.

Fakat bu önlemler de yetmez!

Ucuz işgücüne dayalı, katma değeri düşük, fasoncu üretim modelinden, yüksek katma değer yaratan, küresel ölçekte talep görecek teknoloji ve tasarım değeri olan ürünler üretmeye yönelmek gerekmektedir.

Bunun için ise nitelikli işgücü yetiştirmek gerekmektedir ki bu bir eğitim sorunudur.

Bunca yıllık deneyimden sonra kapitalizmin işgücü sömürüsüne dayanan ucuz emek cenneti yaratma fikrinin saçma olduğunu, bunun ülkeye ve ülkemiz insanına bir fayda sağlamayacağının anlaşılmış olması gerekmekte değil midir?