Kahve sevenler çok iyi bilir en iyi kahve bakır cezvede kısık ateşte (hatta közde) ağır ağır pişendir,başında beklersin çok müdahale de etmez işinide içinide karıştırmazsın , yavaş yavaş çöker o dibe sonra köpüklenir yavaştan , sonunda yine kaynatmadan o olduğu haliyle köpüğüyle esşiz kokusuyla alırsın fincana…
Kahve sevenler çok iyi bilir en iyi kahve bakır cezvede kısık ateşte (hatta közde) ağır ağır pişendir,başında beklersin çok müdahale de etmez işinide içinide karıştırmazsın , yavaş yavaş çöker o dibe sonra köpüklenir yavaştan , sonunda yine kaynatmadan o olduğu haliyle köpüğüyle esşiz kokusuyla alırsın fincana…
İçimi de enfes bir hal alır böylece..
Şimdi neden bu bir yazıya konu oldu diye düşünenlerin merakını da gidermek adına açıklayalım; elbetteki konumuz iyi kahve nasıl yapılır değildi , hayatta bazen yavaş pişenin hızlıca oluverenden daha lezzetli olduğunu düşünmemiz içindi bu tarif…
Kahve makinalarıyla beraber nasılki O lezzeti kaybettiyse Türk Kahvesi işte hayatlarımızda hızlandıkça kaybetti tadını sanki …
Son yılların prangası oldu adeta hızlı olmak yetişmek az zamanda çok iş yapabilmek ,ahtapot misali yaşamak mottosu..
Yazarken bile yoruluyor insan yaşarken elbette yorulacak , elbette yıpranacaktır
Peki ne kadar farkındayız hızlandıkça değerlerimiz ve değerlilerimizden uzaklaştığımızın, hız aldıkça görmez duymaz , hissetmez birer robot haline dönüştüğümüzün..
Kahvenin kokusunu hızlısına tercih ettiğimizden bu yana koşuyoruz sürekli ve koşarken de kaybediyoruz küçük mutlulukları…
Bazen çiğneyip geçiyoruz ayaklarımızın altındaki çiçekleri
Ceplerimizden dökülenlere aldırmadan canhıraş yetişmeye çabalıyor belkide geç kalıyoruz en çok ta kendimize…
Bir dost sesini duymaya vakit bulamıyoruzda saatlerimizi öğlen kuşağı sabah kuşağı programlarına heba edebiliyoruz örneğin…
Yada yediğimiz yemeğin tadını aldığımıza şükretmeyip ne yediğimizi paylaşmayı daha bi önemsiyoruz…
Kendi içimize dönmek yerine başkalarını gözetliyoruz…
Sağlığa varlığa ve darlığa şükretmeyi bırakıyor neden ben?diye isyanları oynuyoruz Rahmetede neden ben demişmiyiz hiç aldırmadan..
Bizi hızlandıran ne varsa çok önemsiyor inceliklerde anlam aramıyor üzerinde durup düşünmüyoruz hiçbirşeyin…
Kadirşinas derlermiş eskiden böyle değer bilen kıymet veren ince fikirli, hayatın tadına vara vara yavaştan yaşayan nahif insanlara…
Tamda şimdi biraz durup yavaşlamanın,kadirşinaslığın,etrafımızdaki güzellikleri de farkederek yaşamanın, ceplerimizdeki mutlulukları düşürmeden ellerimizle sıkı sıkıya tutunmanın zamanı bence …
Kendimize geç kalmayalım!
Sevgiyle…