İnsan evladının, bahsedeceğim hastalığı yüzyıllar önce başladı. Hemen aklınıza, çiçek, veba, dizanteri falan gelmesin. Bugüne kadar aşısı ve ilacı bulunamamış bir hastalıktan bahsedeceğim.
Hayat değişiyor ama gösteriş hastalığımız bitmiyor. Asgari ücretliler en pahalı yerlerden, en lüks paylaşımları yaparak “biz de varız” demeye çalışıyor. Parayı kaçakçılıktan ya da mafyacılık oynayarak kazanan, mahalle delikanlıları; kendilerini lüks yatlar, milyonlarca liralık arabalar, mücevherlerle ifade ediyor. Sosyal medya hesaplarında bel kıvırıp, gerdan kırıp, çeşitli bölgelerini halka açan kadınlar da mahalle delikanlılarıyla aynı yolu izliyor.
Hükümete yakın olduklarını belli etmek isteyenlerin badem bıyıkları, ülkücü camiaya ait olduğunu belli eden hilal bıyıklarla zaman zaman çarpışıyor, sosyalist bıyıkları geride kalır mı hiç, onlar da arz – ı endam etmeden duramıyor. Şükürler olsun ki, 80 öncesinin favori bırakma tarzı bu devirde henüz kimsenin radarına girmiş değil. Yine şükürler olsun ki Ağustos sıcağında bile parka giyen abilerden kalmadı.
Hanımefendilerin, türbanlı ya da türbansız halleri konuşulurken, türbanlı kadınların seçtikleri renkler ve türbanı bağlama şekilleriyle kendilerini ifade çabaları da hız kesmeden devam ediyor. Hatta kimileri, tayt üzerine türbanla değişik bir sentez yaratmaya çalışıyor.
Ödemeyecekleri borcun altına girip ismini bile söylemekten aciz oldukları arabaları alanlar, yazın Çeşme veya Bodrum`da sadece 3 gün görünebilmek, dahası takipçilerine gösterebilmek adına, sene boyunca para biriktirenler, mayolu ve bikinili daha hoş gözükebilmek için diyetisyenlere, spor salonlarına gidenler ve sanki bizi çok ilgilendirirmiş gibi bizimle paylaşanlar, kışın; falanca ülkenin filanca kayak merkezinde poz verebilmek adına kredi çekenler, sırf farklı görünebilmek amacıyla anlamını bilmedikleri dövmeler yaptıranlar… Falanlar filanlar…
Hele hele kendini uhrevi olarak farklı göstermek adına, Asya öğretilerini Anadolu`nun bağrında yapmaya çalışanlardan bahsetmeye başlarsam saatler sürer.
Şimdi diyebilirsiniz ki “sanane kardeş, isteyen istediğini yapar, giyer”. Haklısınız haklı olmasına da sorun şu; insanlar bunları ya aşağılık kompleksiyle ya da birilerine mesaj verme kaygısıyla yapıyor. Simgeler ve vücutları üzerinden rant elde etmeye çalışıyor, “bakın ben de buradayım, ben de sizdenim” demenin görselliğini gözümüze sokuyor.
Şiirden anlamayanların dudaklarında hep aynı dizeler, hep aynı yazarların aynı kitaplarından alıntılar, aynı youtube kanallarından öğrendikleri, önünü ve sonunu araştırmadıkları ulvi(!) bilgiler, bir yerden duydukları, anlamlarını bile bilmedikleri felsefi görüşler… Kimse göründüğü gibi olmuyor, olduğu gibi görünmüyor.
Haydi, kalın sağlıcakla.