Yaşam denilen ırmağın sularında sürüklenip giderken, derin yaralar alıyoruz. Bizler, tabii ki!.. Hor görülenler, ezilenler, emeği...
Yaşam denilen ırmağın sularında sürüklenip giderken, derin yaralar alıyoruz. Bizler, tabii ki!.. Hor görülenler, ezilenler, emeği sömürülenler, terk edilenler…
Hor görenleri görmezden geliyoruz çoğu zaman. Ezenlere karşı ve emeğimizi sömürenlere karşı baş kaldırı ruhumuz ve bilincimiz bizleri direnmeye sevk etse de çoğu zaman yasa koyucular güçlü geliyor.
Terk edilmek… Yaşamın ve insanlığın en acı gerçeği. Nedenini, niçinini sorgulamaya zaman bulamadan ağırlığını, acısını ve binbir travmasını üzerimizde taşıdığımız terk edilmişlik…
Sadece terk edilenler çekmezler bu acıyı elbette terk edenler de çekerler. Vatan topraklarını terk edenler, evini, yuvasını, yavrusunu terk edenler, aşk da buna dahil…
HAZEL’in konusu; bilinmedik bir nedenle! iki aylık kızını anneannesine bırakarak “terk eden” bir baba ile Üniversiteyi bitirmesi ve dedesinin ölümüyle aynı zaman diliminde gerçeği öğrenen ve öğrendiği günden beri yıllarca acısını içinde taşıdığı babasını bulmak için yollara düşen kızının hikayesi diyebiliriz. Ancak… Romanın konusunu bu kadar dar bir çerçeveye sokarsak yazarına haksızlık etmiş oluruz. Bu arayış ve yolculuklar sırasında; Türkiye’nin politik geçmişini, 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte insanların nasıl yersiz yurtsuz edilişini, kan davasını, toplumda ‘kadının olması gereken’ sınırların çizilişini ve kadının o sınırları zorlayarak nasıl inandığı davanın peşinden koştuğunu da işlemiş. Elbette bakış açımıza göre öne çıkan ve çıkmaması gereken şeyler var. Bu her okuyana göre değişecek bir durum ancak şunu söylememin mutlak gerekliliğine inanıyorum. Romanın içindeki her şey senin, benim, onun ve diğerinin yaşadığı gerçekler…
Romanın ikinci bölümünde; GAİP ZEMHERİ’nin kahramanı Sinan’ın dahil olmasıyla GAİP ZEMHERİ’ye de atıfta bulunarak HAZEL’i okuyacaklar için ayrı bir zenginlik katıyor. Romanın baş karakterlerinin, geçmişte sol, sosyalist örgütlenme içinde yer almış olmaları, 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte istemedikleri, hak etmedikleri yerlere savruluşlarını da anlatıyor.
Romana da adını veren Hazel’in; bazen umutsuzluk, bazen sevinç yaşayan ama umudunu hiç yitirmeden yarın ne yapacağını düşünen. Babasına, bazen bir duvarın arkasındaymış gibi yaklaştığını, bazen bir sis perdesinin arasında, elini uzatsa tutacak kadar yakın hisseden. Bazen özlem ateşiyle yanıp kavrulurken gözyaşı döken, bazen de bir haber, bir ip ucu beklerken boyun büken mücadelesinin hikayesi.
HAZEL, Yazar, Zaim Güzel’in ikinci romanı. Birinci romanı “GAİP ZEMHERİ”yi yayınlandığı yıl 2021’de okudum. Okuduğumda mutlaka yazmaya devam etmeli diye düşündüğüm Zaim Güzel’den. 2022 yılında “Bir roman yazıyorum, tamamlamak üzereyim” haberini aldığımda “işte bu” dedim kendi kendime…
Barış Kitap’tan yayınlanan HAZEL’in, yazma sürecini tamamladıktan sonra, bakmam için bana gönderdiğinde öykünün içeriği beni derinden sarsmıştı. Başından sonuna kadar, heyecan ve duygu bağını hiç koparmadan satırları yuttuğumu hissettim HAZEL’i okuyup bitirdiğimde, basıma hazırlık aşamasında, kayda değer bir eksiği yoktu. Benden önce Yazar dostum Faruk Demirel’in okumuş olması tamamlayıcı unsurdu belki de. Şimdi HAZEL’den birkaç alıntı ve YOLU AÇIK OKUYANI ÇOK OLSUN dileğimle yazımı bitirmek istiyorum.
…
Bu iki şey, kuşku ve ön yargı, her çağın hastalığıdır. Risklidir ve sıra dışı bir şey de değildir. Zihninde çeşitli kurgulara ve takıntılara neden olur. Olacak ve olamayacak şeyleri düşünürsün, gerçekmiş gibi gelir insana. Her zaman, önce beteri kalır aklında, yıkıcıdır. Bu durum iyi veya kötü hakikate ve sonuca varacağı ana kadar, devam eder. Sonuç ne olursa olsun haklısındır.”
…
Üniversite tercihlerimde avukatlık mesleği seçmemin amacı; adaletin önünde haksızlığa uğramış insanların haklarını savunmak, zor durumda olan insanlara hak ve hukuk yolunda öncü olmaktı. Henüz yeni adımlamışken hukuk koridorlarını 12 Eylül 1980 darbesinde haklarımız ihlal edildi ve okuldan atıldım. Yıllar sonrasında çıkan öğrenci affıyla da eğitimime geri döndüm. Kalın kitapların akıl almaz satırlarında, anlam veremediğin cümlelerin tutsaklığı, bize başarı notu gibi dönerken; her madde yüzlerce yıllık uzun ve kötü bir mirası gibiydi. Sonunda, Şeyh Bedreddin’den Erdal Eren’e, hiçbir şeyin değişmediğini gördüm… Adalet dili, halkın değil, hükmedenlerin diliydi ve tuhaf anlamlarıyla değişen sadece rakamlardı. Egemenlerin oluşturdukları baskı ve darbe yasaları zulmünü sunarken acılarla, yedi başlı bir ejderha gibi, ateşiyle insanları yakmaya devam ediyordu.
…
Yüzüme bakmaya devam ediyordu. Sol elini vites kolunun üzerinde tuttuğum elimin üzerine koydu. Elim yanıyor gibi… İnce bir lav sızıntısı dağılıyordu bütün bedenime. Dönüp yüzüne bakamadım. Ne hâlde olduğumu fark edemediğim bir yolun sürücüsüydüm. Katılaşmış olan elimi kaldıramıyor gözümü yoldan ayıramıyordum.
…