Büyük şehirlerde yaşayıp, şehre hiç inmeyen birçok insan tanıdım.Denize kıyısı olupta ömründe bir kez olsun denize...
Büyük şehirlerde yaşayıp, şehre hiç inmeyen birçok insan tanıdım.Denize kıyısı olupta ömründe bir kez olsun denize girmemiş insanlarla yaylalarda çok sohbet ettim.
İşte küçük Nusret bunlardan biriydi. Yaylaların birinde yürüyüş grubumuz mola verdiğinde Nusret ile tanıştık,kendisini bana o’kadar güzel ifade etti ki , onun bu güzel düşlerini ve hayatını yazmasam olmazdı.İşte Nusret’in hayalleri ve düşleri.
Babam kurban bayramında koyunlarımızı satarsa kendisine bir motor alacak. Ben babamın arkasına oturacağım. Babamla, her yeri gezeceğiz. Sonra büyüdüğümde bende babamı arkama oturtup motorum ile gezdireceğim.
Ben hiç deniz görmedim. Görmek isterim ama gidemem ki. Orası çok uzakmış. Kışın buralarda çok kar yağar her yer bembeyaz olur. Heralde deniz de böyle bir şey.
Okumayı çok seviyorum. Okulumuz çok uzakta. Kışın kar yağınca yollar kapanıyor. Bu yüzden okula gece karanlığında köpeğimiz Süslü,yü alıp öyle okula gidiyorum. Okula gittiğimde sabah oluyor. Evi okula yakın olan arkadaşlarımı çok kıskanıyorum. Yapacak bir şey yok.
Okumak için bu zor yollarda gidip geliyorum. Babam annem hiç okumamışlar. Bu yüzden benim okumamı büyük adam olmamı istiyorlar. Aslında Babam şehre taşınmak istiyorlar ama” oraya ayak uyduramayız. Biz köy yaşantısına alışmışız bu yüzden sen oku büyük adam ol. Şehire sen yerleş” diyor. Bende okuyup büyük adam olacağım.
Öğretmenimiz çok seviyorum.Okula çok uzak köyden geldiğimi bildiği için beni kışın sobaya en yakın sıraya oturtuyor. Yürüdüğüm o yolun yorgunluğunu kemiklerim ısınınca unutuyorum. Köyümüzden benimle beraber gelen köpeğim Süslü,yü de herkes seviyor. Dersim bitene kadar okulun kapısında beni bekliyor. Pazartesi ve Cuma günleri bayrak töreninde “İstiklal Marşımızı “söylerken oda yanımızda ayakta duruyor. Çok komik ve akıllı benim köpeğim .
“Süslü”bazen okulun penceresinin, camından bana bakıp kuyruğunu sallıyor. Çok soğuk kış günlerinde öğretmenim “Süslü’yü sınıfa alıyor.” Süslü” sobanın kenarında derslerimizi dinliyor.
Sınıfın en ön sırasında oturuyorum, duvardaki dünya haritasına bakıp hayaller kuruyorum. Bir ,iki kere hayallere dalmıştım,öğretmenime yakalandım. Öğretmenim benim yorgunluktan uyuduğumu zannediyordu. Âmâ ben her seferinde hiç görmediğim okyanusalara, Karadeniz,Marmara,Ege,Akdeniz denizlerine bakıyordum.
Sabah başlayan okul günüm, öğleden sonra dersler bitip eve dönmemle devam ediyor.
Bizim köyde su yok. Eşeklerle çok uzak bir kuyudan su alıp geliyoruz. Kışın karı eritip ya da buzları eritip su içiyoruz.
En sevdiğimiz tatlı ise kışın kar yağınca büyük bir tabağa pekmez ve kar karıştırıp soğuk soğuk hazırladığımız o tatlımızı yemek oluyor.
Hem evimizde hem okulda ısınmak için hayvan dışkısından yapılan tezek yakıp kullanıyoruz.
Yaz kış,nar gibi kızaran sobamızın altına koyduğumuz pişen patatesler ve soğanların tadını anlatamam.
Çok eski yıllarda köyümüzün ormanı varmış.Büyüklerimiz ağaçları kesip ev damı, yakacak olarak kullanınca ormanlık yerine bize de dımdızlak bir köy kalmış.
Okulda çok güzel bilgiler öğreniyorum. Tüm arkadaşlarım derslerine bir saat bakıyorsa ben her saat öğretmenimin öğrettiği konuları çalışıp ezberliyorum. Okumaya ,öğrenmeye nasılda açım. Derslerimi yapınca ahırında bulunan koyunlarımızın yanına gidip onlarla konuşuyorum. Tabi yanımda her zaman kolay köpeğimiz Süslü var. Hayallerimin gerçekleşmesi için herkesten çok çalışmam, okumam lazım.
Yazın okulum tatil olunca benim en yakın arkadaşlarım” Süslü ve koyunlarım oluyor. Onları alıp dağ bayır geziyorum. Öğretmenimin verdiği okuma kitabımı heybeme koyuyorum, koyunlar yayılırken bende okuma kitabının içindeki konuların kahramanı oluyorum. Kitapları okudukça bende ilerde öyküler ve şiirler yazmak istiyorum.
Öğretmenim bana güzel bir boş defter verdi. Benim zor şartlar altında eğitimimi sürdürmem ve bu zorluklar içinde güzel bir yere geleceğime inandığını hep söyleyip, verdiği bu deftere başımdan geçen olayları yazmamı istedi. Ben de her gün olmasa da bu deftere küçük küçük notlar yazıyorum. Yazdığım notlarımı okumak çok hoşuma gidiyor.
Köyümüzde çok arkadaşım yok. Olan iki arkadaşımla da akşamları buluşup hayallerimizi birbirimize anlatıyoruz. En büyük hayalimiz şehre inip kuruyemiş ve şekerler almak. Çatlayana kadar bunları yemek. Neredeyse her yere yürüyerek ya da eşek sırtında gittiğimiz için arabaya binmek nasıl bir şey merak ediyorum.
Köyümüz çok kalabalık değil durumu iyi olan bir komşumuzda sadece televizyon var. Arada bir televizyona bakmaya gidiyoruz. En çok kovboy filmlerini seviyorum. Tam filmin yarısında komşumuz televizyonu çok ısındı diye çat diye televizyonu kapatıyor. Üstüne örtüsünü çekip. “Bugünlük televizyona baktığınız yeter.Başka gün seyretmeye devam edersiniz”diyor .Acaba başka gün yine kaldığı yerden filme devam eder miyiz ki? Başımız önde televizyonlu evden yarım kalan hayallerimiz bırakıp ayrılıyoruz.
Köyümüze akşam çok erken geliyor. Âmâ gökyüzünde gece yıldızlar ,sayısını bilmediğim kadar çoklar. Köpeğim Süslü’ye sarılıp, serin toprağa uzanıyor yıldızları seyrediyorum. Çoğu zamanlar gökyüzünden beyaz bir şey kayıp yok oluyor. Babamın sigarasını içip gece karanlığına fırlatması gibi bir şey oluyor.
Ben büyük şehirlerde herhalde çok zor yaşarım. Çünkü oralarda çok insanlar,arabalar ve evler var. Oysa köyüm nasıl da güzel. Kışın okula gitmek, soğuk havalar yürümek,evimizin içinde suyumuz olmasa da yine de köyümü çok seviyorum. Büyüyünce okulları bitirip iyi bir işim olursa. Önce çok kitaplar alacağım.Köyümüzün yakınında akan derde yüzdüğümüz gibi denizde de yüzeceğim.
Sonra bir motor alıp annemi babamı gezdireceğim. Onlara çok kuruyemişler alacağım. Eğer isterlerse, içinde suyu akan bir ev alacağım.Köpeğim Süslü ise her zaman benim can arkadaşım olarak yanımda kalacak.