Diktatör Putin’in emrindeki katliam ordusu yaklaşık olarak bir aydır asker, sivil demeden Ukrayna’daki hedefleri vuruyor, Ukrayna halkı ise bağımsızlık, özgürlük ve onurlarını korumak için saygı duyulması gereken, müthiş bir direniş sergiliyor.
Diktatör Putin’in emrindeki katliam ordusu yaklaşık olarak bir aydır asker, sivil demeden Ukrayna’daki hedefleri vuruyor, Ukrayna halkı ise bağımsızlık, özgürlük ve onurlarını korumak için saygı duyulması gereken, müthiş bir direniş sergiliyor.
Bu savaş başladığından beri ülkemizde faşist diktatör Putin ve katillerini mazur görmek ve göstermek isteyen bir kesim türedi. Bunlar genellikle “ama kurtuluş savaşımızda Ruslar bize yardım etmiş, Lenin Anadolu’daki bağımsızlık hareketini ve Mustafa Kemal’i desteklemişti” türünden son derecede sığ gerekçelere sığınarak bu barbarca saldırıyı görmezden gelmeye, hatta utanmasalar destek istemeye çalışıyor.
Derin bir batı, NATO ve Amerikan düşmanlığı üzerine bina edilen bu düşünce biçimi ile NATO’nun genişleme çabaları Rusya’nın güvenlik endişeleri ve kuşatılmışlık duygusu dile getirilerek bu sinsi saldırı haklı çıkarılmaya çalışılıyor.
Bu görüş sahiplerine iki hususu sormak istiyorum:
- Bu günkü Rusya Federasyonu Lenin’in SSCB’si değil, SSCB yıkıldı Rusya federasyonu adı altında yeni bir devlet, Rus ırkçılığı da güden yeni bir diktatörlük rejimi kuruldu bundan haberiniz var mı?
- Neden eski Doğu Bloku ülkeleri ya da yıkılan SSCB üyesi devletlerin Rusya’nın diktatörlüğünü vesayetini ya da hükümranlığını kabul etmesini doğal bir süreç olarak görüyorsunuz?
Aslında Rusya’nın son 150 yılı üç ayrı rejim ve üç ayrı politikaya sahne olmuştur. Ekim devrimi öncesi emperyalist bir güç olan Çarlık Rusya’sı, 17 Ekim devrimi ile kurulan SSCB ve 91’de SSCB’nin çöküşü ile birlikte kurulan Rusya Federasyonu.
Bu her üç devlette hem yönetim biçimi ve hem de politikaları uyarınca birbirinden çok farklı siyasetlere sahiptir.
Çarlık Rusya’sı üzerinde fazla konuşmaya gerek yok ama sadece şunu hatırlatmak isterim Osmanlı tarihinin en utanç verisi anlaşması Ayastefanos anlaşmasıdır. 93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisiyle sonuçlanmıştı. Rus ordusu, batıdan Yeşilköy’e, doğudan Erzurum’a kadar gelmişti. Osmanlı İmparatorluğu barış istemiş ve sonunda Ayastefanos anlaşması imzalanmıştı.
Daha sonrasında ise 1. Dünya savaşında da Rus çarlığı ile 17 Ekim devrimi sonucunda Rusya çekilene kadar savaşılmıştı.
Rus çarlığı yıkılıp Lenin ve yoldaşları tarafından SSCB kurulduktan sonra Rusya ile olan ilişkiler çok değişti ve evet doğru Lenin döneminde SSCB Anadolu’daki emperyalizme karşı savaşta Mustafa Kemal ve arkadaşlarına çok büyük bir destek verdi. Lakin Lenin sonrası dönemde özellikle de Stalin döneminde SSCB özgür ve demokratik bir ülke olmaktan hızla katı bir diktatörlüğe savruldu. Bu dönemde Türk Rus ilişkileri yeniden gerildi ve soğudu.
Birçok kişi Türkiye’nin niye NATO’ya girdiğini sorgular bunlara söylenecek tek söz şudur 2. Dünya savaşı sonrasında bağımsız kalmayı ve özgür dünyanın bir parçası olmayı başarabilmiş tek Türk yurdu Anadolu’daydı. Tüm Türkistan, Doğu Avrupa’daki kadim Türk yurtları Nazi işgalinden sonra nükleer silahları da olan Stalin’in çizmeleri altında ezilmekteydi. Türkiye’yi yönetenlerin o dönemde Rus yayılmacılığına karşı bir ittifak aramalarından daha doğal bir şey olamazdı değil mi?
SSCB’nin çöküşünden sonra ise Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler çok büyük bir hızla iyileşti, karşılıklı yatırımlar ve ticaret büyüdü.
Üstelik SSCB’nin çöküşü ve Varşova Paktı’nın dağılması ile birlikte birçok ülke bağımsızlığına kavuşmuştu ve Türkiye bu ülkelerin hepsiyle de mükemmele yakın ilişkiler kurdu.
SSCB’nin çöküşü ve Varşova Paktı’nın dağılması sonucunda bağımsızlığına kavuşan ya da yeni kurulan birçok devlet demokrasi yolunda son derecede ileri adımlar atabildi, lakin ne yazık ki Rusya aynı beceriyi gösteremedi. En sonunda Çarlara özenen Putin kendi diktatörlüğünü inşa etti ve eski emperyalist Rusya emelleri uğruna dişlerini göstermeye başladı.
Yakın geçmişte yaşadıklarını unutmayan demokratik, özgür ve bağımsız bir devlet olmaya çalışan ülkeler işte bu noktada çareyi batı ve NATO’ya yaklaşmakta buldular.
Bugün Putin diktatörlüğünü destekleyen zevat bu ülkelerin Rusya’nın doğal egemenlik alanında olduğunu iddia ediyor ve bu ülkelerin diktatörlüğe karşı demokrasiyi savunmaya, özgür ve bağımsız yaşamaya hakları olduğunu görmezden gelerek bunları batıcı olarak yaftalıyor.
Açıkça söyleyeyim bu ülkelerin hiç itirazsız demokrasiyi terk ederek Putin diktatörlüğüne biat etmesini savunacak kadar kendinden geçmiş bir kesimin varlığı ülkemiz için çok büyük bir utanç kaynağıdır.