Erdoğan 19 Haziran 2018’de yapmış olduğu konuşmada halka “24’ünde bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti…
Erdoğan 19 Haziran 2018’de yapmış olduğu konuşmada halka “24’ünde bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti…
Verdik yetkiyi, gördük etkiyi:
Enflasyon % 44,70,
Faizler uçuyor,
İşsizlik tavanda,
Kurlar geldi geldi çift haneye dayandı, euro çift hanede, dolar çift haneyi araladı 10 yolcusu…
Malum ekim ayı başında alışıldığı üzere enflasyon hesaplamaları yayınlandı TÜİK tarafından Recep beyi üzmemek, koltuğu korumak için azami özenin gösterildiği hesaplamalara göre bile enflasyon fırladı gidiyor.
TÜİK hesaplamalarına göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Eylül 2021 döneminde yıllık olarak % 19,58 ve aylık % 1,25 artmış bulunuyor.
TÜİK’in hesaplamalarının piyasa gözlemleri ve ekonominin gerçekleri ile örtüşmediği konusunda piyasada yaygın bir kanı var ve bu hesaplamalara güvenen inanan kişi de pek yok.
Neyse ki TÜİK hesaplamalarını kontrol edebileceğimiz hesaplamaları tarafsız, bilgili ve güvenilir bilim insanlarından oluşan ENAG Enflasyon Araştırma Grubu adı verilen grup oluşturup kamuoyu ile paylaşıyor. ENAG hesaplamalarına göre ise:
Eylül 2021 dönemi (31.08.2021-30.09.2021) günlük fiyat değişimlerinden elde edilen ENAGrup Fiyat Endeksi aylık bazda %2,89 arttı. E-TÜFE’deki 12 aylık artış oranı ise % 44.70 olarak gerçekleşti.
Görüldüğü gibi iki hesaplama arasında çok büyük fark var ve bu hesaplamalardan birinin yanlış olduğu kesin. Okurlarımı bilmem ama ben ve benim gibi ekonomistler ile piyasalar ENAG hesaplamalarına daha çok itibar ediyor ve güveniyor. Hemen hemen herkes artık enflasyon hesaplamalarında ENAG verilerini göz önüne alıyor.
Bin defa söyledik, yazdık, çizdik enflasyonun yükselmesi paranın değer ve satın alma gücü kaybı ile ilgili diye. Malum kâğıt paraların değeri, dolaşımdaki miktarı arttıkça ve o parayı basan otoritenin itibarı azaldıkça düşer. Yani sorun esas itibari ile bir miktar ve itibar sorunudur!
Ekonomide olan biteni halktan gizlemeye ne iktidarın, ne yandaş basının ve nede TÜİK’in gücü yeter, AKP bu yüzden yeni bir stratejiyi uygulamaya koydu. Tartışmaların odağından ekonomiyi çekip yerine hamasi ve dini konuları koymaya çalışıyor. Bu yüzden de Diyanet İşleri Başkanı ve bazı AKP ileri gelenlerini kullanıyor.
Bu çerçevede anayasa tartışmalarına yönelik topa giren Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanvekili ve eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Birlik Vakfı’nın Çemberlitaş’taki genel merkezinde “Yeni Anayasa ve Öze Dönüş” konulu konferans verdi. Konuşmasında Anayasa’nın ilk 4 maddesini hedefe koydu. “Dindar bir anayasa yapalım” diyen Kahraman, “Parlamenter sistem demokrasiyle bağdaşmaz” ifadelerini kullandı.
Anlaşılan Kahraman Türkiye’yi de Afganistan’a dönüştürmeye niyetli!
Bakınız Kahraman’ın anayasa ve demokrasi konusunda cehaletini açıkça ortaya koyan bu yaklaşımı sadece siyaseti değil ekonomiyi de etkiler, kim yöneticilerin Afganistan’a dönüştürmeye niyetlendiği bir ülkeye yatırım yapar, o ülkede yaşamak ve iş yapmak ister?
Gelelim adamın cehaletine dindarlık kişilere özel bir niteliktir, insanlar dindar olur ya da olmaz bu vatandaşın önce Türkçeyi ve kavramları doğru kullanmayı öğrenmesi gerekir.
Anayasa meselesine gelince dinlerin egemen olduğu toplumlarda anayasa olmaz, dinlerin egemen olduğu toplumlarda o toplumlardaki temel kural koyucu kutsal olduğuna inanılan kitaplar ya da metinlerdir.
Anayasalar sadece ve sadece insani egemenliğin olduğu, kanun yapma kural koyma yetkisinin insanlarda bulunduğu sistemlerde olur. Bu yüzden de anayasalar doğası itibariyle laik ya da Türkçe karşılığı ile halkçıdır.
Diğer yandan bu ülkede yaşayan herkes dindar olmak, bir dine, bir dinin belli bir mezhebine inanmak zorunda mıdır? Elbette hayır yüzde yüzü dindar olmayan ve yahut da aynı dine, aynı mezhebe bağlı olmayan bir toplumu nasıl dini kurallar ile yönetebileceğini bu adamın açıklaması gerekmez mi?