15 Kasım 1937 Pazartesi. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ziyaret için Diyarbekir şehrine gelir. Diyarbekir Halkevi’nde o akşam şerefine verilen konserden sonra Atatürk bir teşekkür konuşması yapar.
15 Kasım 1937 Pazartesi. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ziyaret için Diyarbekir şehrine gelir. Diyarbekir Halkevi’nde o akşam şerefine verilen konserden sonra Atatürk bir teşekkür konuşması yapar:
“Yirmi yıl sonra tekrar DİYARBAKIR’da bulunuyorum….” diye başlayan konuşmasında burada bulunmaktan duyduğu bahtiyarlığı belirtir. Çoğu insan Gazi’nin dil sürçmesi ile Diyarbekir yerine Diyarbakır dediğini zanneder. Fakat Atatürk bilerek öyle söylemiştir.
Ertesi gün, 16 Kasım 1937 Salı günü şehrin ve vilâyetin adı hemen DİYARBAKIR olarak değiştirilir.
Değiştirilmesine değiştirilir ama bir de işin bilimsel zemini ve resmî prosedürü vardır. Ankara’ya telgraf çekilir:
“Türk Dil Kurumu’nu kutsal eliyle kuran ve koruyan, çalışmaları yüksek yaratıcı dehasının ışıklariyle ileri götüren Ulu Önderimiz 17.XI. 1937’de Ergani’de iken, yüksek iradeleriyle Özel Büro Direktörlüğü şu telgrafı göndermiştir:
“Aceledir: Ergani, 17.11.937, Saat: 3.45
Bay İ. N. Dilmen
Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri
ANKARA
D.Bekir şehrinin isminin etimolojisine dair etüt var mıdır? Esasta bu şehrin ismi Bakır memleketi manasına olan Diyarbakır olması gerektir ve artık bu isimle tanınacaktır. Dil Kurumunun bu hususta Tarih Kurumu ile işbirliği yaparak historik ve lenguistik tetkikatta bulunması emrediliyor. Balıkesir Saylavı İsmail Hakkı’nın da mesai birliğine davet edilmesi faydalı olacaktır. Tetkikatın titizlikle yapılmasını ve mümkün ise neticelerin takiben bildirilmesini saygılarımla dilerim.
Riyaseti Cumhur
Hususî Kalem Müdürü Süreyya Anderiman
Bu telgraf üzerine acele olarak Türk Dil Kurumu binasında Türk Tarih Kurumu Başkanı Hasan Cemil Çambel’in başkanlığında toplanan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu üyelerinden oluşan 22 bilim insanı ilk görüşmelerini yaptılar. Toplantıda yapılan bütün konuşmalar muntazaman tutanaklara geçirildi. Aynı gün sonucu yine telgrafla Diyarbakır’a bildirdiler. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Hasan Reşit Tankut ve Mükrimin Halil Yinanç İstanbul’da bulundukları için bu ilk toplantıya katılamamışlardı. Üyeler bu toplantıda bir karara varamamışlar ve “Buralara Bekir ibni Vail kabilesinin gelmesinden dolayı Diyarı Bekir dendiği yolundaki klasik kitaplarda görülen kayıtların menbaını araştırmağa devam edilecektir” diyerek araştırmayı ertesi güne bırakmışlardı. Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen bu sonucu, “Ulu Önderin sonsuz saygılarla ellerinden öptüğümüzün arzını diler, saygılarımı sunarım” diye bitiriyordu.
Birinci gün yapılan bu toplantıda Heyet, “Amida” adının “eski Türk ananelerine göre hayat ve şarap ilâhının adı” olduğunu, bu kelimenin Güneş-Dil Teorisine göre “Amidağ” olması lâzım” geldiğini de bildirdi.
Heyet aynı zamanda, “Diyar” kelimesinin menşeinin “Türkçeden uzak olmadığı” görüşünü de ekledi. Bilimsel kanıtını da “mitoloji ve mitolojik motiflerle” güzelce açıkladı. Ahmet Cevat Emre de, Afet İnan’ın bu görüşünün doğru olduğunu söyledi. Halil Ethem, bakırın Arap dilinde (bekr) şeklinde yazılarak gene bakır telaffuz edildiğini, fakat sonraları bizim Bekir suretinde telaffuz ettiğimizi söyledi. Şevket Aziz Kansu, Hamit Sadi Selen, Naim Onat, Faik Reşit Unat, Şükrü Akkaya, Yusuf Ziya Özer, Muzaffer Göker görüşlerini bildirdiler. Sonunda herkesin kendi alanında yeniden araştırma yapmalarına ve bir an önce neticeyi Komisyon’a bildirmelerine karar verildi. Komisyona Uzunçarşılı ve Yinanç’ın da aralarında bulunduğu 6 kişi seçilmişti.
İkinci gün yapılan toplantıya İstanbul’da bulunan 3 üye de gelip yetişmişlerdi. Amid adının şehre, Diyarbekir adının ise şehir çevresine verildiğini, Yakutça sözlüklerde Amiday kelimesinin bakır anlamına geldiği; Diyarbekir adının Bekir bin Vail’den geldiği yolundaki açıklamaların İslamî devirlerde uydurulduğunu” ikinci bir telgrafla bildirdiler. Heyet ertesi gün yeniden toplanacaktı.
“Diyarbakır” Sözü Üzerine Tetkik Komisyonu, Türk Dil Kurumu salonunda 19.11.1937 tarihinde Yusuf Ziya Özer başkanlığında toplandı. Agob Dilaçar’ın dersi olduğu için bu toplantıya katılamadığı bildirilmişti. Hasan Reşit Tankut, Şükrü Akkaya görüş bildirdiler. Uzunçarşılı’nın endişesi ise halkın eski ismi kullanmaya devam edebileceği yolunda idi. Bunun için de ismin “Bakıreli” olarak değiştirilmesinin daha doğru olabileceğini bildirdi. Tıpkı Dersim’in “Tunceli” yapılması gibi. Aslında isim 16 Kasım’da zaten fiilen değiştirilmiş olduğu için bu teklif havada bir teklif olarak kaldı. Komisyon araştırmaların sonuçlarının Atatürk’e bizzat arz edilmesine karar verdi.
Bu telgraflara 20.XI. 1937’de Eskişehirden gelen telgrafla cevap geldi:
“(Bekir İbni Vail) ile (Bakır, ebin, avıl) sözlerini karşılaştırarak elde edeceğiniz anlamı Ankara’ya vardığımızda bize bildirmeniz, ricasiyle sunulmuştur. Müşkülünüzü halle Dergi kâfidir”.
Riyaseti Cumhur Kalemi Mahsus Müdürü Süreyya Anderiman
Heyet, Atatürk’ü Ankara Garı’nda karşıladı ve vardıkları sonucu sözlü olarak aktardı. Diyarbakır denilmiş olması bütün bilimsel verilere uygun, doğru bir karar idi.
10 Aralık 1937 gün ve 7789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı 18 Aralık 1937 tarihli ve 3786 numaralı Resmi Gazete’de yayınlanarak kesinleşti. Şehrin adı artık yanlış olarak Diyarbekir diye anılmayacak bakır diyarı olduğu için Diyarbakır denilecekti.
Neyse ki Uzunçarşılı’nın korktuğu gibi olmadı. Halk Diyarbakır adını benimsedi ve Diyarbakır adı tarihe bu yeni telaffuzu ile geçmiş oldu. Cumhuriyet tarihimizin bu en ilginç isim değiştirme olayını merhum Şevket Beysanoğlu’nun Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi, isimli 2 ciltlik eserinin 1. Cildinden ( s. 6- 23) özetledim. O da Türk Dil Kurumu’nun Türk Dili (Türkçe Fransızca Belleten) dergisinin Haziran 1938, sayı:29-30’da yayınlanan tutanaklarından aynen aktarmış).
Sağlık ve esenlikle.