“Ne zaman bir Bayram Atakul şiiri okusam aklıma sevgi ve doğa gelir. İlk şiirlerini okuduğumda bu şairi seveceğimi düşünmüştüm ve düşüncemde yanılmamak beni sevindirdi. Bayram Atakul gerçekten sevgiyi ve doğayı vurguluyor yazdığı şiirlerde.” demiştim 7 Şubat 2022 tarihli bu köşede yayınlanan “Sevginin ve Doğanın Şairi : Bayram Atakul” adlı yazımda.
Son çıkan kitabını da büyük bir heyecanla iki kere okudum. Aşağıda paylaşacağım şiirlerini de son kitabından seçtim. Kitabın adı : “Şafağın İnadı” (Genellikle şiir kitaplarını her seferinde iki kez okurum. İlk okuduğumda kaçırdığım şeyler olursa ikinci okumamda onları keşfetmenin keyfini yaşarım.)
Kendi anlatımıyla bilimi de şiiri de çok seviyor Atakul. Bunu yazdığı yazılarda ve şiirlerde vurgulamaktan çekinmiyor. Bilimi sevmesinde Fizik öğretmeni olması, şiiri sevmesinde şair olması etkili oluyor.
Bayram Atakul’un bugüne kadar 9 kitabı yayımlanmış. Bunlar sırasıyla; “Bir Yürek (2003), Cemreler Düşerken (Ortak Kitap), İki Yürek (2012), Denize Ulaşamayan Irmak (2014), Dirgenlerin Şarkısı (2016), Anayurdum Çocukluğum (2021), Düşler ve Yıldızlar (2021) ve Aşkın Şarkısı ve Karanlıkta Açan Çiçekler (2022)” “Çalıyakasında Bir Köy Tahtacı Örencik (2024)”
Billy Carson, “Okumayan ve araştırmayan insan kendi çevresinin tutsağıdır.” diyor. Atakul’un yazılarını ve şiirlerini okuduğunuzda hem iyi bir okur hem de iyi bir araştırmacı olduğunu anlıyorsunuz. Özellikle köyünü anlattığı “Çalıyakasında Bir Köy Tahtacıörencik” kitabında bu özelliği daha çok ortaya çıkıyor.
Birkaç yıl önce kaybettiğimiz Abdullah Nefes ise “Şiir dünyanın nabzıdır hiç durmadan atan ve şair de bu nabzın damarı olabilir.” demişti bir yazısında. Bu nabız Atakul’da sürekli atıyor ve üretmeye devam ediyor.
M. Nihat Özon, “Şiir çiçek hastalığı gibidir, büyünce geçer. Geçmiyorsa o kişi de şair olur.” diyor. “Şafağın İnadı” şiirlerini okuduğunuzda Atakul’daki çiçek hastalığının geçmediğini ve şair olduğunu görüyorsunuz.
Bir gerçeğin bilincine vardığınızda, beyniniz aydınlandığında bende şafak attı dersiniz.. Aydınlıktır, sevinçtir, umuttur şafağın atması.
Tanrılar Korint kralı Sisifos’u cezalandırarak bir kayayı bir dağın tepesine yuvarlayarak çıkarmaya mâhkum ederler. Sisifos, kayayı dağın tepesine getirdiği anda kaya, kendi ağırlığıyla aşağı düşer. Sisifos , her seferinde kayayı tekrar dağın tepesine taşır. Bu bir başkaldırı, bitmez tükenmez bir mücadeledir. Her gün batan güneşi doğduran ŞAFAĞIN İNADI, Sisifos’un inadına benzer. Şafak, günün bitişine, umutsuzluğa karşı bir direniş, bir başkaldırıdır. Sisifos , Homeros’a göre ölümlülerin en bilgesiydi. Şafak da doğanın en bilgesidir.
Gelelim son kitabı “Şafağın İnadı”na. Bir dönemin en çok kullanılan defteri, sarı deftere yazdığı şiirleri benim deyimimle “Köşede Kalmasın” diyerek kitaplaştırdı. İyi de yaptı. Köşede kalsa unutulup gidecekti bu şiirler. İmgeleri ve mısraları o kadar güçlü ki iyi ki kitaplaştırmış diyorum her okuduğumda.
“Şafağın İnadı” kitabından tadımlık birkaç şiir paylaşacağım.
İlk şiir 12 Eylül 1980 de yapılan darbeden sonra hemen her aydının evinde bulunan kitapların ya yok edilmesi ya da saklanmasıyla ilgili. “Suçlu Kitaplar” adını taşıyor. “Bugün korkuyla kazıyoruz ismimizi/ Kitapların iç sayfalarından/Koparıp yırtıyoruz/İsmimiz yazılı sayfaları”
Toplumun geri kalmışlığına ve gerçeklerine eğiliyor Atakul “Çoban Dediler” de, “Şehirler lüks apartmanlara kapıcı istiyor/Ayakkabı boyacısı, simitçi/Oturamayacakları inşaatlara işçi/…Sürüklüyor köyleri/Aç bir köpek gibi uluyan şehirlerin dayanılmaz çekiciliği”
“Solgun Çiçekler” şiiriyle de çocuklara yer veriyor. “Yıl bin dokuz yüz seksen iki/Bir milyon dört yüz binmiş sakat çocuklarımız/Öyle diyor devlet istatistikleri/…Sizler bu ülkenin solgun çiçeklerisiniz/Ana demeyi bile öğrenmeden/Göçüp gider göçüp gider beşte biriniz”
“Şevket Dayı” şiiriyle yıllarını çalıştığı fabrikaya vermiş Şevket Dayı’nın işten atılarak işsiz bırakılmasına değinir. “Fabrikanın en kıdemli işçisiydi/Herkesin Şevket dayısı/Yüzü aşkın işçiyle birlikte/O da işten atıldı/Dört aylık maaşımız içerde/Kıdem tazminatından haber yok/Dikilip kaldı Şevket dayı/Fabrikanın önünde”
“Çocukların İsyanı” ile çocukların sevgisizliğe isyanını dile getiriyor. “Tüm kapıların zillerini çalıp kaçmak/ İstanbul’u sokağa dökmek istiyorum/Tüm perdelerini sonuna/Tüm kapılarını ardına kadar açmak/Kilitlerini söküp atmak istiyorum denize/Bu haylazlık, bu afacanlık değil/Çocukların isyanıdır sevgisizliğe”
“Kardeş Acısı”nda 1987 yılında kaybettiği kardeşi Kemal’e olan özlemini dile getirirken o günü unutmak istediğini de dillendirir. “Kafamdan silip atmak istediğim o gün/27 Mayıs 1987/Bilmiyorum daha kaç bahar/Apansız, bir zıpkın gibi/Yüreğime saplanacak…”
Toplumcu şair Enver Gökçe’yi de unutmaz. “Enver Gökçe;/Şiirleri okundukça, düşündükçe/Derinliğine varılacak bir şair/Anısına saygıyla...”
“İlle de yaşama sevinci” şiirinde sevgiliye yaklaşamadığı için ondan biraz uzak kalmayı yeğlediğini belirtiyor. “ Sevgilim ateş gibi/Çok yaklaşırsam yakıyor/Üşütmeyecek bir mesafede kalmak/Belki de en iyisi/İlle de yaşama sevinci”
Ben okuyunca çok sevdim bu şiirleri. Sizlerde okuyunca çok beğeneceksiniz umarım.