Yaşlanmak değil yaş almakmış hadi oradan sen gel bir de bana sor. Sorulmadan anlatmakta üstüme yoktur. Bunu en güzel Celal Sunay Cemile'nin elleri şiirinde 'Bana ne mi dedin... Nasıl sana ne? Sana ne mi dedin?.. Nasıl bana ne?'’ şeklinde nakaratlamıştır...... Ondan aldığım feyzle üzerime vazife edindim anlatıyorum çünkü içinde yaşamaktayım. Kimin tarafından olduğu beni fazla ilgilendirmiyor ama tanınan zamanı olumlu değerlendirmek yaşlılığın sürdürülebilir olmasını sağlar. Sosyal medyada paylaşılan sahipsiz iletilerden bir tanesinde kimi yaşayarak öğrenmiş (experto credito) ünlüler ve atasözleri şöyle kategorize etmişler yaşlılığın faziletlerini; İyi olan beş eski şey vardır:*Bilge ve yaşlı insanlar. *Görüşmek için eski arkadaşlar.*Isınmak için eski yakacak odun.*İçilecek eski şaraplar.*Okunacak eski kitaplar."...Peşinden özlü sözlerini sıralamışlar; Émile A. Faguet; Güzel bir yaşlılığın sırrı yalnızlıkla yapılan onurlu bir anlaşmadan başka bir şey değildir. Gabriel Garcia Marques; Yaşlanmak büyük bir dağa tırmanmak gibidir: Tırmandıkça gücünüz azalır ama bakışlarınız daha özgür, vizyonunuz daha geniş ve dingin olur. Ingmar Bergman; Yaşamın ilk kırk yılı bize metni verir; sonraki otuz, yorum. Arthur Schopenhauer; Yaşlılar gençlere güvenmiyor çünkü onlar bir zamanlar gençti. William Shakespeare; Gençler kuralları biliyor ama yaşlılar istisnaları biliyor. Oliver Wendell Holmes; Gençlikte öğreniriz, yaşlılıkta anlarız. Marie von Ebner Eschenbach; İnsanın olgunluğu, çocukluğunda oynadığımız dinginliğe kavuşmasıdır. Frederich Nietzsche; Yaşlı bir adam genç bir adamın yaptığını yapamaz; ama daha iyisini yapar. Çiçero; Konuşmayı öğrenmek iki yıl, susmayı öğrenmek ise altmış yıl alır. Ernest Hemingway; En yaşlı ağaçlar en tatlı meyveyi verir. Alman atasözü; Ailenizde yaşlı bir adam yoksa bir tane edinin. Çin Milenyum Atasözü; Yaşlılık, miras aldıklarımızı alır ve bize hak ettiğimizi verir... Peki ben ve benim arkadaşlarım yaşlanmanın gazına almak için ne yapıyoruz: Daha önce de burada yazdığım gibi yetmişlik yaşam veteranları haftada bir buluşuyoruz…

Tamam da ne yapıyorsunuz diye soracak olursanız? Hiç gökyüzünü boyuyoruz!!! İçlerinden biri olmaktan iftihar ettiğim, büyük keyif aldığım, Kadıköy Maarif Kolejinin 66-67-68 yılları mensuplarından bir avuç delikanlı her Perşembe, İstanbul’da bir yerde öğlen yemeğinde buluşup #throwbackthursday yapıyoruz. Perşembe anılar canlandırması da diyebilirsiniz buna. Yılda bir yapılan mezuniyet günlerinin haftada bire taşınması gibi sanki. Kendilerine “Perşembe Canavarları” diyen bu oluşumun en büyük özelliği her şeyin kendiliğinden olagelmesi. Gündemi, ajandası, ritüeli, güncel yaşama dair beklentisi olmayan bu toplantıya orda olmaktan zevk alan gönüllüler koşa koşa geliyor, dört beş saati bulan birliktelik yaşıyorlar. Sohbetin şunlar bunlar konuşulmaz, şunlar bunlar konuşulur gibisinden yasakları kuralları da yok. Yıllar yoramamış onları hala yatılı mektep günlerinde ki fresh zekâ ve hazır cevap esprilerini koruyorlar. "Lale Devri Çocuklarıyız Biz... " demeden o kadar günün içindedirler ki yegâne endişeleri toplantı günü 13 sayısını aşıp aşmadıklarıdır mesela. Bugün fena halde umurlarındadır. KMK dan aldıkları feyz ile yollarını bulmuşlardan bahsediyorum. Şaka etmiyorum, sadece bizimki değil tüm liseler o zaman üniversite gibiydiler. Hayata dair tüm iç donanımını lisede tamamlardı insan. Felsefe fenerlerimiz Jean Paul Sartre, Camus idiler. Her hafta toplanmaktan ne anlıyorsunuz? Keyfi nedir bunun? derseniz...Kadıköy Maarif Koleji'nde okuduğumuz yıllarda şu anda içinde bulunduğumuz yaşlar için 'iş bitmiş yaşlar' denilirdi. Son çeyreğinde olduğumuz yaşamımızda 'soluk alınan her günün değerini bilmek adına her Perşembe günü Canavarlar buluşması ötesinde, hala kalkıp gelip bir arada toplanabiliyoruz diye lise sırası sohbet ve muhabbetlerine eşdeğer, güncel gamdan kasavetten uzak, zamanı geri sarıp çocuklaşarak 'bize özgü yerli ve milli! Thanks Giving' 'Şükran Günü' olarak kutluyor/yaşıyoruz. Moral şarj edip yola devam ediyoruz... Herkese hararetle tavsiye ederim…