Sigortacılıkta, emekli maaşları, sigortalının ödediği prime ve prim ödeme süresine dayalı olarak, aktüerya hesabıyla belirlenir.

Sigortalıya, çalıştığı yıllarda ödediği prim ve prim ödeme süresine bağlı olarak, sigortanın başlangıçta taahhüt ettiği oran üzerinden maaş bağlanır.

SGK de, kendisine kayıtlı sigortalılara bu çerçevede emekli maaşı ödeyeceğini yasayla üstlenmiştir.

Ancak ülkemizde, son yıllarda emekli maaşları üzerinden yapılan tartışmalar ve iktidarın bu konuya yaklaşımı nedeniyle, emekli maaşları genel bütçeden yapılan ödemeymiş gibi algılanmaktadır.

Emekli maaşlarının genel bütçe ile hiçbir ilgisi yoktur.

Emekli, çalıştığı yıllar içinde, işveren katkısıyla birlikte SGK’ye ödediği primlerin karşılığında bağlanan maaşı almaktadır.

Bu maaşın en az “şu kadar ya da bu kadar” olması gerektiği konusunda, iktidarla muhalefetin yaptığı tartışma saçmalıktır.

Tartışılması gereken asıl konu, işverenlerce her ay yatırılması gereken primlerin zamanında toplanıp toplanmadığı, biriken primlerin nereye gittiği, nasıl değerlendirildiği ve SGK’nin çağdaş sigortacılık ilkelerine uygun yönetilip yönetilmediğidir.

Doğru düzgün işleyen bir sigortacılıkta “en düşük emekli maaşı” diye bir kavram olamaz.

Daha az ve daha kısa süre pirim ödeyen sigortalı emekli olduğunda, daha çok ve daha uzun süre prim ödeyen sigortalıdan daha düşük maaş alacaktır. En az pirim ödeyen ve en kısa süre sigortalı olan, doğal olarak en düşük emekli maaşına hak kazanacaktır.

Yapılan tartışmalardaki bir başka saçmalık, en düşük emekli maaşı ile asgari ücret arasında ilişki kurulması ve en düşük emekli maaşının asgari ücret düzeyinde olması gerektiğinin söylenmesidir.

İyi niyetli de olsa, sigortacılık konusundaki derin bilgisizliği gösteren bu söylem, halkın emekli maaşlarını ücret gibi algılamasına ve siyasal iktidarın bütçe kaynaklarından ödediği para olarak görmesine yol açmaktadır.

Bu söylem, emek sömürüsünü, haksızlığı, adaletsizliği umursamayan; asgari ücreti, yaşam maliyetlerini gözetmeden belirleyen siyasi iktidarın da işine geliyor. Emekli maaşlarındaki artış oranını da dilediğince saptayan siyasal iktidar, oranın düşüklüğünü, hiç ilgisi olmamasına karşın, bütçe kaynaklarının yetersizliğiyle açıklayabiliyor.

Oysa emekli maaşı sigortalının çalıştığı yıllar boyunca aylığından kesilerek SGK’de biriktirilen ve bu kurumca, çeşitli yatırımlarla değerlendirilmesi gereken primlerin karşılığıdır. Emekli maaşları ücret değil, çalışanlarca uzun yıllar SGK’ye ödenen primlerin getirisidir.

Asgari ücret ise; beslenme, barınma, giyim, ısınma, ulaşım gibi en temel ihtiyaçların karşılanmasına yetecek düzeyde belirlenmesi gereken ve alacağı ücret için işverenle pazarlık gücü olmayan işçiye, işverene sattığı işgücü karşılığında ödenen en düşük bedeldir.

Görüldüğü gibi, çalışmakta olan işçiler için belirlenen asgari ücret ile SGK’nin ödediği emekli maaşları arasında hiçbir ilişki, bağlantı ve nitelik benzerliği yoktur.

Emeklilerin büyük çoğunluğunun aldıkları maaşla geçinememesi, ülkedeki enflasyon, yaşam pahalılığı, yoksulluk vs. yaşanan gerçeklerdir ama bunlar öne sürülerek yapılan günlük tartışmalar, bu sorunların asıl nedeni olan ve on yıllardır süregelen; sermaye yanlısı, emek / emekçi karşıtı politikaları, ülke yönetimlerindeki çapsızlığı, halkın örgütsüzlüğünü, çalışanları sendikasızlaştırmayı gündem dışına itmekten başka bir işe yaramamaktadır.

Oysa dünya tarihi de göstermektedir ki, örgütlü bir güç olmadıkça, çalışanların refahının artması ve emekliliklerinde refah içinde olmaları mümkün değildir.

Emekten ve emekçiden yana olanlar asıl mücadeleyi bu alanda vermeli, tüm tartışmaları bu konuda yoğunlaştırmalıdır.

Ayrıca, kurulduğundan beri sigortalıların primleriyle var olan ve yaşayan SGK’nin, iktidarların tahakkümünden kurtarılması, özerkleştirilmesi ve yönetiminin tümüyle onu var eden emekçilere bırakılması da artık gündeme getirilmelidir.